İstanbul kültürüne, medeniyetine, görgüsüne, terbiyesine, âdâbına, inceliğine, mürüvvetine ve nezaketine sahip Şevket Ağabey aynı zamanda bir seyyahtı. Gezdiği gördüğü yerleri, kendi üslubuyla bize anlatır ve yazardı. İstanbul`u ondan dinlemek, ondan okumak büyük bir keyifti. Sultan Köşesi Restoran`da onu keyifle sohbet halkasında bulunma bahtiyarlığına erişmiştim. O sohbette şöyle dediğini daha dün gibi hatırlıyorum. 'İstanbullu, ailesi veya arkadaşlarıyla pikniğe gider, yemek yer, çay içer, akşam dönmeden önce piknik yaptığı yerdeki bütün çöpleri, kağıtları, naylon poşetleri, şişeleri büyük bir torbaya doldurur, rastladığı ilk çöp bidonuna atar, o mekanı pırıl pırıl tertemiz ışıl ışıl bırakır.' Sizi bir yazısında anlattığı, Narlıbahçe Sokağı ile başbaşayız bırakıyorum. Cumartesi günü yemeğe çıktım. Sultanahmet çok kalabalıktı. Yabancı turist otobüsleri yetişmiyormuş gibi, bir yığın da öğrenci ve yerli turist otobüsü vardı. Havalar güzelleşti, binlerce okul öğrencisi öğretmenleriyle gezmeye gelmiş. Ortalık ana baba günü. Şehrin en uzak köşelerine kadar on binlerce açık ve gizli kamera çalışıyor. Orwell`in 1984`ü çok geride kaldı. Dijital kameralarla gözetleniyoruz, gözetleniyoruz, gözetleniyoruz; Telefonlar dinleniyor; Bilgisayarlar sıkı kontrol altında. Arada bir taşrada tenha bir yere gitsem, kamerasız bir hayat sürsem.

Samatya`da Narlıbahçe sokağına gittim. Denize, sahil yoluna paralel, bir tarafında boylu boyunca eski Bizans surları harabeleri bulunan bir sokak. Bakımsız kalmış ama tarihî İstanbul`un en güzel yerlerinden biri. Buradaki bir evde oturulur mu? Manzarası, mevkii çok güzel ama büyük bir kusuru var. Sahil yolundan korkunçbir gürültü geliyor. Havası da egzoslu.

Samatya İstasyonunun altından geçtim. Balıkçılar, meyhaneler. İçkisiz bir balık lokantası gördüm. Bitişik balıkçıdan taze balık alınıyor, hemen pişirilip müşteriye takdim ediliyormuş. Ucuz balıkla (mesela istavrit) sekiz on liraya salatası dahil doymak mümkünmüş.

Yedikule taraflarına gidip de emekli hukuk profesörü merhum İsmet Sungurbey`i hatırlamamak mümkün değil. Bu zat, hayatının son yıllarını sokak kedilerini doyurmaya adamıştı. Sabah evinden kalkar, otomobilinin bagajı kedi yiyecekleri ile dolu. Kediler onu belli yerlerde bekliyor. Uzaktan görünür, kedilerde bir hareket, kuyruklarını havaya dikerler. Grup grup onların rızıklarını önlerine koyar, sonraki merhaleye doğru yol alır. Bir ara İstanbul Ü niversitesi İmparatoru Rektör Hazretleri Sungurbey`in üniversite bahçesindeki kedileri doyurmasına karşı çıkmıştı. Atatürkçülüğe ve Ergenekona ters mi düşüyordu?..

Samatya polis karakolunun sülüs yazılı mermer bir kitabesi var. Yedikule`ye doğru yürüdüm. İstanbul bakımsız bir şehir; Sahil yoluna çıkmak için geniş bir sokağa girdim. Tarihî İstanbul`da eşini görmeyeceğiniz harika bir sokak. Havadar, ferah, iki tarafına rengarenk güller dikilmiş. Bir ucundan baktınız mı Marmara görünüyor.'