Birkaçyıl önce Artı Eğitim`den, Burcu Gürses Finlandiya`daki Eğitim ve Bilim hayatını, bakan dahil yetkililerle görüştükten sonra 'Eğitimde Şifreleri Kırılamayan Ü lke: Finlandiya' başlığı altında dört gün boyunca Türkiye kamuoyu ile de paylaşmıştı. Finlandiya Türkiye`ye yer yer model olarak sunulmakla birlikte bana göre Finlandiya eğitim sisteminin bütünüyle bir model olma imkanı yoktur.

Modern Finlandiya`nın temellerini atan lider hayatını halkının eğitimine adamış olan Snelman`dır. Türkiye`de de yayınlanan ve ilgi ile okunan Ak Zambaklar Ü lkesi isimli eser bir bakıma Sinelman`ı ve Modern Finlandiya`nın kuruluşunu resmeder. Modern Finlandiya`nın temellerini sivil kadrolar kurarken, modern Türkiye`nin temelleri ise askeri kadrolar tarafından kurulmuştur.

Kurucusu halk önderi, bilge, öğretmen ve filozof olan Finlandiya eğitimindeki başarının sırrı 'öğretmene mutlak güven' ilkesinde yatmaktadır. Finlandiya`nın iddiası dünyanın en kaliteli öğretmenlerine sahip olmaktır. Ü lkede öğretmenlik en çok rağbet gören, en saygın meslek; Özellikle kız öğrenciler ki ülkenin başarılı kız öğrencileri gelecekte öğretmenliği meslek olarak ediniyor ve kendileri gibi başarılı öğrenciler yetiştiriyorlar.

Finlandiya`da öğretmenlik, 'özde kutsal' bir meslektir. Finlandiya, öğretmenlerine sonsuz güveniyor. O kadar güveniyor ki okullarda teftiş yok, öğretmenlerin dersi ne şekilde işlediğine, konuyu ne şekilde öğrettiğine karışılmıyor, belli bir müfredat olsa da hangi hafta hangi konuyu işleyeceği tamamen öğretmene bırakılmış.

Burcu Gürses, Finlandiya Eğitim ve Bilim Bakanı Henna Virkkunen`e Türkiye ile ilgili olarak 'Beş milyon nüfuslu bir ülkede 1 milyonun altında öğrenci sayısına sahipsiniz. Türkiye`de ise 75 milyon nüfus ve üniversite öğrencilerini de katarsak yaklaşık 18 milyon öğrenci var. Türkiye`de eğitimde Finlandiya kalitesi yakalanabilir mi?' sorusu yöneltiliyor.

Bakan 'Rakamlar kıyaslandığında oldukça zorlu olacağı görülüyor. Bir ülkenin eğitim sistemini olduğu gibi alıp başka bir ülkeye uyarlamak mümkün değildir, çeşitli sıkıntılar doğurur ve bu yöntemle aynı başarıyı yakalamak mümkün değildir. Eğitim bir ülkenin geçmişi, kültürü, halkı ile bütünleşik bir olgudur ve bir ülkenin kendi vatandaşlarına hizmet etmeye yöneliktir. Finlandiya`da eğitim güven ve işbirliği temellerine dayalıdır. Bu sebeple okullarımızda teftiş yoktur, ulusal sınavlar yoktur. Bizim sistemimiz gelişimi, kaliteyi tepeden dayatan bir sistem değildir. Her okul kaliteyi yükseltmek için ayrı ayrı çalışır. Türkiye`de de eğitim sisteminin ne kadar merkezi olduğu önemli. Bizim sistemimiz merkezilikten otonomiye geçişin başarılı bir örneğidir. Ama Türkiye`deki gibi bir öğrenci nüfusu ile kaliteyi, okullar arasında kalite eşitliğini sağlamanın zor olacağı bir gerçektir.' şeklinde cevap veriyor.

Tam da bizim demek istediğimizi söylüyor. Yani 'siz farklısınız' diyor. Tıpkı Batılıların Batılılaşma, ilerleme ve gelişme çabalarına karşı 'siz bir az gelişmişsiniz' yaftasını göğsümüzde gururla 1950`lerden itibaren taşıdığımız gibi.

Dünya Bankası tarafından 'Türkiye`de Temel Eğitimde Kalite ve Eşitliğin Geliştirilmesi: Zorluklar ve Seçenekler' başlıklı 30 Haziran 2011 tarihli rapor öğrenci başarısını etkileyen en önemli okul değişkeni olarak 'öğretmen kalitesine' işaret etmektedir.

Rapora göre 'Yüksek nitelikli öğretmenleri çekmek ve işte kalmalarını sağlamak için parasal ya da parasal olmayan yeni teşviklerin yaratılması daha fazla ücret alan ve motivasyonu daha yüksek öğretmenlerin görev yapmasını sağlayacaktır. Ancak, Cevap bulunması gereken önemli bir soru, Türkiye`deki öğretmenlerin kalite düşüklüğünün aldıkları ücretlerle ilgisinin bulunup bulunmadığıdır.'

Bana göre Türkiye`deki öğretmenin en önemli sorunu da burada düğümlenmektedir. Türkiye`de öğretmen 30-40 öğrenci olan sınıfta ders işlemeye çalışır. Finlandiya da ise sınıf mevcutları 7-20 arasındadır. Finlandiya da 15 yıllık bir öğretmen yılda 46.000, Türkiye`de ise 9.000 Euro maaş alır. Bu durum Almanya`da 62.300, ABD`de 44.000, Fransa da 34.400, İngiltere de 44.550, İrlanda`da 53.000,İspanya`da 46.000, İsviçre`de 73.000, Japonya`da 48.000, Kore`de 55.000, Lüksemburg`da 90.000; şeklindedir. Buradan hareketle bir ülkenin gelişmişliği ile öğretmenine verdiği ücret arasında bağlantı kurabiliriz.

Bir hâkimin üçte biri kadar ücretle çalışan öğretmenden başarı, istikrar ve mucizeler beklemek yüz yıl önce mümkündü ancak günümüzün liberal ekonomi uygulayan Türkiye`sinde bir hayaldir.

Çünkü yaptıkları iş bir hakimden daha önemli, anlamlı ve riskli. Hakimlerin kararlarının her zaman telafisi mümkündür ama bir öğretmen on farklı çocuğu on farklı kalıba sokabilir ve ortaya çıkan sonuçların telafisi mümkün olmayabilir.

Bu nedenle temel sorun öğretmenlerin dikkatinin yaptığı işe yoğunlaşma, adanma sorunu olduğunu düşünüyorum.

Başarılı ve güçlü Türkiye`nin temellerinin öğretmenin yeniden idealist hale getirilmesi ile mümkün olacağına inanmalıyız.

Bunun için de önce emeği, sonra sınıfı ve sonra da sistemi öğretmen merkezli hale getirmek ve güçlendirmek zorundayız.

Eğitimde başarının sırrı kanımca burada yatmaktadır.