Teknoloji alanındaki baş döndürücü gelişmeler ve yenilikler hayatın her alanını etkilediği gibi eğitim ve öğretim alanında da çok ciddi değişiklileri beraberinde getirdi. İnsanların bilgi kaynakları otuz kırk yıl öncesine göre şimdi çok daha farklı.

; Bakınız 1960`lı yıllarda yüzde 26`sı yazılı kaynaklardan elde ediliyor bilginin. 1980`lerde yüzde 12, 2008` gelindiğinde ise yüzde 9, giderek azalıyor.

Günümüzde ise bilginin yazılı kaynaklardan elde edilme oranı çok daha düşük seviyelere inmiştir. Dijitalleşen bir çağda yaşıyoruz. Bilgi ve haber kaynaklarımız da hızla dijitalleşiyor. Çevremizde gazete okuyan, kitap, dergi okuyan birilerini neredeyse göremiyoruz artık. Akıllı telefonlar çok büyük bir devrim yaşattı toplumlara.  Toplumda yaşanan bu değişimden okullarımız, eğitim sistemimiz de ister istemez etkilendi.

Son yirmi yıldır okullarda hızlı bir şekilde dijital dönüşüme ayak uydurmaya çalışıyor. Önce televizyonlar sınıflara taşındı. Dersler için özel olarak hazırlanan videolar izlettirildi. Arkasından projeksiyon cihazları ve bilgisayarla tanışan sınıflarımız bilgisayarlı eğitime geçmiş oldu.

Okullarımızın akıllı tahtalarla tanışmasının ardından dijital dönüşüm çok daha farklı bir boyuta kavuştu. Milli Eğitim Bakanlığının FATİH projesi bu dijital dönüşümü hızlandırdı ve yaygınlaştırdı. Okullarda öğrencilere dağıtılan tabletler, sınıflara kurulan dokunmatik tahtalar, okullara verilen internet hizmetleriyle ise dijital dönüşüm neredeyse tamamlanmış oldu. İçerik açısından da çok hızlı değişimler yaşandı. Zenginleştirilmiş kitaplar, akıllı tahtaya uygun içerikler, akıllı telefon uygulamaları, eğitim uygulamaları eğitimi tamamen olmasa bile büyük oranda dijital bir platforma taşımış oldu. Okula, sınıfa, kitaba ve öğretmene bile ihtiyaçduymadan istediği zaman öğrenme imkânı doğmuş oldu bu yeni dijital eğitim içerikleriyle. Kısacası sınırsız bir öğrenme özgürlüğü doğmuş oldu diyebiliriz bir yönüyle.

Özellikle dijital çağa gözlerini açan çocuklar çok hızlı bir şekilde bu yeni duruma adapte olurken öğretmenler biraz zorlandılar yeni durum karşısında. İlk defa küçükler, büyüklerinden daha marifetliydi bir konuda. Birçok anne baba ya da öğretmen elindeki akıllı aygıtları tanımaya çalışırken çocuklar bütün incelikleriyle kullanır duruma gelmişti.

Öğretmenlerin yeterince ilgi göstermemesi, kullanamaması ya da kullanma konusundaki isteksizliği yüzünden birçok eğitim teknolojisi okullarda hurdaya dönüşmüştür. Açılmadan eskiyen bilgisayarlarla, kullanılmadan bozulan ya da modası geçen akıllı tahtalarla dolu okullarımızın depoları. Bu süreçdaha iyi yönetilebilirdi belki de. Daha kontrollü ve eğitim açısından neyin faydalı neyin zararlı olduğu göz önünde bulundurularak ilerleyebilirdi. Öğretmenler hizmet içi eğitimlerle dijital eğitime hazırlanabilirdi. Bu konuda denemeler olmadı değil ama yeterince üzerinde durulmadı kanaatindeyim. Öğretmenlerin bireysel çabaları daha çok işe yaradı. Birçok öğretmen özel kurslara, sempozyumlara, çalıştaylara katılarak dijital eğitim alanındaki yenilikleri, uygulamaları öğrendi. Öğrenmekle kalmadı okullarında örnek oldular, sınıflara taşıdılar. Bu gün okulların birçoğunda yeni eğitim teknolojilerini, dijital eğitim uygulamalarını yakından takip eden, uygulayan birkaçöğretmen vardır. Bu öğretmenlerin sayılarının daha da artması gerekir.

Yeni eğitim teknolojilerine tamamen karşı olan, klasik eğitim yöntem ve tekniklerini savunan, uygulayan okulların, öğretmenlerin olduğu gibi eğitimin, tamamen dijital uygulama ve araçlarla yapılmasını savunanlar da var eğitim camiasında. Eğitim teknolojilerinin yararı üzerine yapılmış araştırmaların olduğu gibi olumsuz yönlerini ortaya çıkaran araştırmalar da mevcut. Bu biraz bakış açısı ile ilgili bir durum olsa gerek. Olaya nereden bakıldığına bağlı. Teknolojinin olumsuz yönleri olduğu gibi olumlu yönleri de sayılamayacak kadar fazladır. Nerede, nasıl ve ne kadar kullanılması gerektiği üzerinde odaklanılmalıdır bence. Dijital çağ başlamış ve hızlı adımlarla ilerliyor. Bu gidişin tersine dönme ihtimali pek de mümkün gözükmüyor. Kabul etsek de etmesek de değişim kaçınılmaz. Mühim olan bu değişimi doğru ve kontrollü bir şekilde gerçekleştirmektir. Matbaanın icadı nasıl ki birçok sektörün yok olmasına sebep oldu, günümüzde de dijital teknoloji aynı dönüşümü gerçekleştiriyor. Yakın bir zamanda birçok sektör yok olacaktır. Bu değişimi erken idrak etmek ve önlem almak en iyi çözümdür diye düşünüyorum.

Öğretmenler ne yapmalıdır bu durum karşısında?

Öğretmenler bu değişimi görmezden gelerek, değişime direnerek mesleklerini devam ettirebileceklerini düşünüyorlarsa bu büyük bir hayalperestlik olur. Karşılarında 21.yüzyılın becerilerine sahip, dijital çağa gözlerini açan bir nesil var. Bu nesle öğretmenlik yapmak için, onlarla ortak dili yakalamak için hatta onlarla iletişim kurabilmek için öğretmenlerin de özellikle dijital eğitim teknolojilerini kullanmayı etkin bir şekilde bilmesi ve kullanması gerekir. Dersleri tamamen dijital platformlarla sürdürmek de beklenen faydayı sağlamayacaktır. Defter, kitap, kalem gibi somut materyallerin de kullanılmasında ciddi faydalar vardır. Bu iki yaklaşım birlikte kullanılabilir. Bu gün teknolojik gelişimini daha hızlı sağlamış olan gelişmiş ülkelerin okullarında hem klasik eğitim materyalleri hem de yeni eğitim teknolojileri birlikte kullanılmaktadır. Bu durumu yapmış olduğum ülke ziyaretlerinde gözleme imkânı bulmuştum. Biz de ülkemizde benzer bir uygulamayı sürdürüyoruz zaten. Bu gün devlet okullarında hem dijital tahta, hem de kara tahta birlikte kullanılmaktadır. Öğretmenler de sınıflarda ders işlerken hem kitap, dergi, defter gibi ders araçlarını hem de tablet, akıllı tahta, bilgisayar, sunum cihazı gibi yeni teknolojileri ve uygulamaları kullanabilirler. Dersler bu şekilde hem daha eğlenceli hem de daha zenginleştirilmiş olur.

Dijital okuryazarlık ve dijital pedagojik formasyon diye kavramlar var artık. Öğretmenler bu alanlarla ilgili yetkinliklerini hızlı bir şekilde geliştirmeli ve bu dönüşümün dışında kalmamalıdır. Günümüzde ticaretin neredeyse büyük bir kısmı e-ticaret ortamlarında dönüyor, devlet kurumları işlerinin büyük kısmını e-devlet üzerinden yaparken öğretmenler de eğitimi e-eğitim alanına taşımalıdır. Çok büyük imkânlar sağlıyor çünkü. Videolar, oyunlar, eğitim uygulamaları, haritalar, görseller, zenginleştirilmiş içerikler öğrenmeyi çok daha keyifli ve kalıcı hale getiriyor. Nasıl ki kalemi kâğıdı içselleştirdik ve kullandıysak bu dijital imkânları da içselleştirmeliyiz. Ama sadece kullanıcı olarak kalmamalıyız. Aynı zamanda içerik de üretmeliyiz.

Türkiye`nin mobil veri dünyasına katkısı yüzde 0.2`ler seviyesinde. Tüketimde ise inanılmaz boyuttayız. Ü retim alanında daha çok çaba harcanmalı ve okullarda özellikle kodlama, yazılım çalışmalarına daha çok önem verilmelidir. Eğitim okulların dışına çıkmış durumda. Eskiden sadece okul ve öğretmen bilgi kaynağıydı. Şimdi ise eğitim, öğretim her yerde. Dünyanın en iyi üniversitesinden en iyi hocasından oturduğunuz yerden ders alabilirsiniz. Uzaktan eğitim gittikçe yaygınlaşıyor bir taraftan. Dolayısıyla bu gelişmeler karşısında öğretmenlerin, okulların mutlaka adımlar atması gerekiyor.

Sosyal medya platformlarının, video kanallarının kullanımı hızla yaygınlaşıyor. Bütün dünya artık orada nerdeyse. Öğretmenler ise sınıfta eğitim verme konusunda ısrar ediyorlar. Bu gün günlük 3.5 saatini sosyal medyada, 2 saatini video kanallarında, 4 saatini de bilgisayar oyunlarının başında geçiren bir öğrenci ile karşı karşıyayız. Bu çocuklara sınıflara gelin, derse katılın demek ve bunu beklemek çok da inandırıcı gelmiyor. Acaba dersleri, konuları o ortamlara taşıyabilir miyiz? Artık bunu düşünmemiz lazım. Onlar bize gelmiyorsa bizim onların olduğu dijital ortamlara gitmemiz ve oralarda aktif olarak onları yönlendirmemiz gerekiyor sanki.

Söz uçar Facebook gönderisi kalır. Amerika`da yapılan bir araştırmaya göre öğrenciler için Facebook`taki bir ileti, öğretmenin sınıftaki söylediklerinden daha kalıcı. Bu durum da gösteriyor ki bazı bilgiler öğrencilere sosyal medya üzerinden verilebilir.