En yakınını toprağa verir de döner işine gider insan. Yanında arkadaşı vurulur, savaşa devam eder. 'Artık duramam' der, durur. 'Sevemem,' der, sever. 'Bir gün biz de öleceğiz,' der de hiçölmeyecekmiş gibi devam eder yaşamaya.

  'Ölümü bilerek nasıl yaşar insan? Geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür?' diye sorar şair. Bilinen sona doğru bu kadar şevkle koşmanın ve dünyanın bin bir rengini geride bırakıp gitme mecburiyetinin güzel bir dışavurumudur bu. 

'yolun sonunun ölüme çıkacağını kesin olarak bilmesine rağmen gülebilmesi' yeterli değil midir? 

      'Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir,' sözüyle acı gerçeği haykırır şair. 'Ölüm olmasaydı, onu icat etmek zorunda kalırdık,' diyerek, gitme zorunluluğuna vurgu yapar Batılı bir düşünür. Gelenin işi gitmektir zira. Her muhacirin arzusudur, vuslata ermek. En çok seven dahi belli bir zaman katlanabilir bu dünyaya. 'Yaş otuz beş yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün,' diyen şair kırk altısında gider ve ölüm, gelme zamanının belirsizliğini bir kez daha derinden hissettirir kalanlara. Ve 'ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın,' sözünde sonsuzluk müjdesi vardır. 

      Yaşarken farklı uçlarda gezinen insanlar, ölüm karşısındaki duygularıyla eşitlenirler. Sokakta yaşayanla, sarayda yaşayanın hissettiği korku benzerdir o anda. Hayal kırıklığı ile eşitlenir bazıları 'daha yapacak çok işim vardı,' sözleri dökülür dillerinden. Ve oyun bittiğinde artık, şah da piyon da aynı kutuya konur.

      Başkalarına has ve bize hiçuğramayacakmış gibiyken ölüm, bir gün aşina olmadığımız bir renk, daha önce hiçduymadığımız bir ad olarak çıkar karşımıza. Ve herkes için özgün bir renge bürünür, bambaşka adları alarak gelir ölüm. Bazen en korkunçhalleriyle o çıkar karşımıza, bazen de bilmeyiz ama adım adım biz yaklaşırız ona. 

      Büyük bir kazanın içindeysek, hepimize birden gelir ölüm. En keyifli anlarımızda, bazen hiçbeklemediğimiz bir yer ve zamanda; Büyük bir hastalığın sonunda ya da iyileştiğimizi sanıp rahatladığımız bir anda. 

      Sinsidir ölüm. Tüm önlemler alınsa, alındığı sanılsa ya da, mutlaka bir açık bulur. Önlem olarak görülen ilaçolur, o bünyeye yaramaz. Acemi cerrahın elindeki bıçak, asla düşmez denen bir uçak, soba borusunda bir kaçak; Ve o kadar farklı renklere, adlara bürünür ki ölüm gelenin o olduğunu anlayamaz ya da kendine konduramaz insan. 

      Her zaman korkulan, kaçılan, uzak durulan yerden gelmez ölüm. En çok sevilen, hep yanında, içinde olunan yerden de gelir. Bazen bağımlısı olunan madde, tutkunu olunan yarış, tırmanış veya yapılan son büyük atlayış. Önüne koyduğu en büyük hedef olur bazen. Uğrunda her şeye katlanılan iş, eş, kardeş; Hırslarımız olur ya da kolayca aşabileceğimiz bir engel. 

      Hayata atılan ilk adımdan itibaren, hakkımızda alınan ve bizzat aldığımız her kararı izler ölüm. Alınan her karar ve atılan her adımda yakınlarımızda bir yerlerde uygun zamanı bekler. Beklediği an geldiğinde de en uygun renge bürünür, en uygun adı alır ve gelir.