Bir gün hayatımızda yeri olan kimselerden biri daha göçünce ebedi aleme. Hatırlarız ölümü, o zaman düşünürüz dünyaya niçin geldiğimizi, akıbetimizin nasıl olacağını; İyi biliriz aslında aynı hal ile hâlleneceğimizi; Biliriz, iki metrekarelik çukurun, ebedi yolculuğumuzun ilk istirahatgahı olacağını; Gel gelelim, davetsiz misafir kapımıza gelene kadar da yakıştıramayız bu hali kendimize; Öyle garip duygulara bürünürüz ki, sanki en yakınımızdakiler dâhil herkes ölüm duygusunu tadacak, ama biz tatmayacağız; Hâlbuki:

'Küllü nefsin zaikatül-mevt; ' (el-Enbiyâ, 35) buyurur yüce Mevla; 'Her nefis ölümü tadacaktır; ' Kaçış yok! Es geçme yok; İstisna yok; Sen de o hazin sonu tadacaksın, ben de; Ölüme çare yok;

Ve o son nefesi verdiğimiz anda, başlayacağız başkaları için kullandığımız başka adlarla, başka sıfatlarla anılmaya; Artık adımız, o dakika itibariyle, 'cenaze' olacak, 'merhum' olacak, 'merhume' olacak, 'ölü' olacak, 'rahmetli' olacak; Bir anlıktır bu oluş; Çok uzak değil bize, alıp vermesine bile sahip olamadığımız bir nefes kadar yakın;

Azığımız, dünyada iken kazandıklarımız olacak. Amellerimizle, baş başa kalacağız. Orada torpil yok, iltimas yok. Dünyada geride bıraktıklarımızdan dua bekleyeceğiz. Dahası, yeni bir hayata başlangıçyapacağız.

Allah, hayırlı ölümler imtihandan başarı ile çıkmamızı nasip eylesin.

Dostça kalın, hoşça kalın;