Osmanlı asırlarında kahvehaneler İstanbul`un sosyal hayatının mütemmim cüzlerinden biriydi. Halkın sesinin duyulduğu, bir nevi kamusal alan olan kahvehaneler, sohbet ve kahve ile bütünleşmişti. 'Gönül ne kahve ister ne kahvehane. Gönül sohbet ister kahve bahane' sözü, kahvehane müdavimlerinin mekânda bulunmalarının sebebine işaret etmekteydi.

Şeyh Şâzelî `yi pî rleri olarak kabul eden kahvehane esnafı dükkânlarına 'Her sabah besmeleyle açılır dükkânımız. Hazret-i Şâzelî `dir pî rimiz üstâdımız' yazılarını asar kahvehaneler çoğu kez mahallenin yönetildiği karar merkezi işlevini görür, buralarda mahallelinin sorunlarına çay, kahve içilerek çözüm yolları aranırdı.

Çardaklı, bahçeli, çiçekli kahvehanelerde ince belli bardaklarla çay içmenin, narin fincanlarda kırk yıllık hatırı olan kahvelerin yudumlanmasının mutlaka ayrı bir zevki vardı.

Kahvehaneler ilk defa 1551 yılında Tahtakale`de boy göstermeye başlamış, İstanbullular pek zarif kahvehanelerde sohbet etmişlerdir. Ahmet Refik, Sultan III. Ahmet zamanında en güzel gazellerin kahvehanelerde okunduğunu Nedim in Sadabad şarkılarının dillendirildiğini kârî lerin Sâmî `nin, Rû hî `ye yazdığı nazireyi çoşkun ve mütevekkil bir sadâ ile etrafında toplananlara anlattığından söz eder:

'Bilmezse n ola kadrimizi zâhid-i hodbî n

Ol âyineyiz kim kef-i zengî de şikestiz

Ser-geşteleriz dû r olalı menba ımızdan

Seylâb-ı sahârî gibi bî -câ-yı nişestiz'

Şimdiki zamanda hemen herkesi çatısı altında toplayan kahvehaneler Osmanlı İstanbulu`nda sadece erkeklerin tercih ettiği dükkânlardı. Osmanlı yüzyıllarında kahvehanelerin müdavimleri tefekkür ehli, hoş sohbet, kitapla ve kitabetle arasını iyi tutan şahsiyetlerdi. Kahvehanelerin kıraathane fonksiyonu görmeye başlaması Kanuni Sultan Süleyman dönemine tarihlenirken Süleymaniye`nin bânii, İstanbulluların anlayacağı bir dilde, edebiyat ve içtimai konularda anonim tarihler yazdırarak kıraathanelerde okunmasını temin etmişti.

İstanbul`da Tanzimat`ı takip eden yıllarda kitap müzâkerelerinin yapıldığı, şiirlerin okunduğu ve tahlil edildiği kahvehanelerin sayısı az değildi. Bu yönüyle İstanbul`da kahvehaneler, asırlar boyunca cemiyetin ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını giderme yönünde önemli hizmetleri bulunan birer merkez şeklinde faaliyette bulunmuştu. Günümüzden 40 yıl öncesine kadar İstanbullulara hizmet eden Küllük, Marmara, İkbal ve İhsan kıraathaneleri gazeteci, yazar, şair ve sanatkârların buluşma, sohbet etme, yeni eserlere zemin oluşturma merkezi haline gelmişti.

İlim, tasavvuf, halk folkloru ve ticaretin içiçe geçtiği İstanbul kahvehanelerini âşık-semâî , mahalle, esnaf, tulumbacı, yeniçeri vb. bölümlere ayırmak kâbildir.

İstanbul`da mahalle aralarında belirli esnaf, sanatkâr ve zanaatkâr gruplarına hizmet eden kahvehanelerin yanı sıra bir nevi istihdam merkezi hizmetini görerek iş gücü talep edenlerle iş arayanları buluşturan kahvehaneler de vardı. Müdavimleri için bir yönüyle günümüzün sosyal medya hizmetini görmekte olan İstanbul kahvehanelerinde mahallelinin sorunları yakından takip edilir, evlilik yaşına gelip de maddi sebeplerle evlenemeyenler için yardım sandıkları oluşturulur, borçlular için karz-ı hasen müessesesi işletilirdi.

Kahveci esnafının hatırı sayılır bir bölümünü yeniçeriler oluşturmaktaydı. İstanbul`un manzarası en güzel yerlerinde, deniz kenarlarında, sur bedenlerinin üzerlerine inşa edilen yeniçeri kahvehaneleri genellikle büyükçe ve süslü olurdu. Deniz üstüne kazıklarla atılmış yeniçeri kahvehanelerinin köçekleri, sâzendeleri, kıssahanları ve eli ayağı düzgün, işinin ehli genççalışanları bulunurdu. Görünecek yerlere Bektâşî levhaları asılmış bulunan yeniçeri kahvehanelerinde yerlerde hasırlar, duvarlarda kilim ve seccadeler göze çarpar orta yerde mutlaka bitki havuzu ve fıskiyeler bulunurdu. Ocak bölümleri gelin odası gibi süslenir, değerli nargileler, işlemeli ağızlıklar, sedef kakma levhalar göz kamaştırırken ocak başında kahvehane sahibi yeniçeri ağasının yetiştirdiği bir delikanlı hizmet ederdi.

İstanbul halk kültürü araştırmacılarından Mehmet Seyda, İstanbul kahvehanelerinin yeniçeri zorbalarının elinde bulunduğunu, buralarda sabahtan akşama kadar saz ve sözle, dalga ve dumanla, afyon ve esrarla vakit geçirildiğini, İstanbul kahvehanelerinin vakit tüketilen eğlence merkezleri konumunda olduğunu belirtiyor.

Kültür tarihçisi Reşat Ekrem Koçu, yeniçeri kahvehanelerini sadece gündüz toplanma, sohbet etme, şerbet, kahve, çubuk bahanesi ile ülfet ve muhabbet etme yeri olmaktan ziyade, kahvehane sahibi yeniçeri zorbasının karargâhı ve çetesinin, kışlası ve koğuşu olarak tarif eder.

Bir zamanlar Beyazıt`tan Kasımpaşa`ya, Unkapanı`ndan Ü sküdar`a ve Selâmsız`a kadar pek çok meskû n mahalde özellikle Ramazan aylarında semâî kahvehaneleri kurulur, âşıklar atışır, semâ ve mani yarışları düzenlenir, Karagöz temsilleri yapılırdı. Büyük kahvehanelerde berberler bulunurdu.

Mahalleli düğün ve derneklerinde kahve ikramı hizmetlerini kahvehanecilere sipariş ederdi. Sahil kenti İstanbul`da deniz kenarında ve kayıkhanelerin etrafında pek çok kahvehane yer almaktaydı.