Osmanlı’da salgın hastalıkla mücadele

Abone Ol

İngiltere nin Daily Express gazetesi, 10 Nisan da başlayacak paskalya tatilini yurt dışında geçirmek isteyenlere, Corona virüs tehdidi olmayan Türkiye yi önerdi.

Resmi açıklamaya göre, bugüne kadar Türkiye de herhangi bir koronavirüs vakasının görülmedi. Bu durun sevindirici ama Çin in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve daha sonra adına Covid-19 denilen koronavirüs (corona virüsü), Antarktika hariçtüm kıtalara ve 60 dan fazla ülkeye yayıldı. Çin in ardından Güney Kore, İran ve İtalya virüsün hızla yayıldığı ülkeler olarak sıralanıyor.

Tabii ki Türkiye`nin salgın haslıklarla mücadele konusunda bir hayli tecrübesi bulunuyor. Bu amaçla kurulmuş Tahaffuzhaneler vardı. Hatta Kuleli Tahaffuzhane, sefer sırasında, yolcu ve çalışanların arasında bulaşıcı hastalık görülen gemilerin karantina sürelerini geçirmeleri, gerekli sağlık önlemlerinin alınması ve hastaların iyileştirilmeleri için büyük limanlara yakın kıyılara kurulmuş sağlık kuruluşudur. Osmanlı Devleti karantina usulünü uygulamaya başladığında bu kelimenin yerine daha çok 'us&ucirc l-i tehaffuz', karantina yeri olan lazaret veya lazarettoya karşılık da 'tehaffuzhâne' tabiri kullanılmıştır.

Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemek için yaklaşık 150 yıl önce kurulan Osmanlıların ilk karantina bölgesinden bahsedeyim. Osmanlı Devleti`nde ilk karantina uygulaması 1831 yılındaki büyük kolera salgını sırasında olmuştur. Rusya`daki hastalık üzerine İngiltere, Fransa, Nemçe sefâret tercümanları Rusya`dan Osmanlı limanlarına gelecek gemilere karantina tatbik edilmesini istediler. Bunun üzerine II. Mahmud devlet ricâlinden karantina işinin müzakere edilerek karantina icrasına başlanmasını emretti. Sadâret kaymakamının başkanlığında seraskerin de bulunduğu bir meclis karantina işini görüştü. Alınan karara göre İstanbul`a gelen bütün gemiler Boğaziçi`nde bekletilecekti. II. Mahmud`un iradesiyle Mustafa Nazif Efendi müstakil olarak karantina işiyle görevlendirildi. Karadeniz`den İstanbul`a gelecek İslâm gemilerinin Büyük Liman`da, diğer devlet gemilerinin İstinye körfezinde beş gün karantina altında tutulması kararlaştırıldı.

Osmanlılar`da karantina uygulaması daha sistemli olarak 1835 yılında Çanakkale`de başladı. Akdeniz çevresini etkileyen kolera dolayısıyla Çanakkale`de karantina çadırları kuruldu, Marmara ve İstanbul`a gidecek gemiler bir süre bekletildi. Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi iki bin beş yüz kuruş maaşla karantinaya müdür tayin edilirken Avusturya konsolosunun oğlu da yardımcı yapıldı. Karantina bekleyen kayıkların reislerine karantina tezkiresi verilmesi usulü getirildi.

Karantina konusuna önem veren II. Mahmud`un isteğiyle Meclis-i Meşveret toplandı. Ulemânın da katıldığı bu mecliste fıkıh ve fetva kitaplarına müracaat edilerek bu konu incelendi ve karantinanın câiz olduğu kabul edildi. Ardından bu işin mülk&icirc yönü de görüşüldü. Şeyhülislâm Mekk&icirc zâde &Acirc sım Efendi karantinanın câiz olduğuna dair fetva verdi. Konunun incelenerek gerekli nizamların hazırlanması, karantina hakkında bilgili kişilerden meydana gelen ve haftada birkaçgün toplanacak olan bir meclise havale edildi.1950`li yıllara kadar hizmet veren, Klazomen (Urla) Tahaffuzhanesi halen hizmet verecek durumdadır. Bu Tahaffuzhane, ticaret gemileri, yolcu gemileri ve özellikle kuzey hac yolu için yani Anadolu, Rumeli, Bosna ve Rusya`ya gidip gelen hacılar için düşünülmüştür.
Gemiler ada açıklarında demir atar, yolcuların küçük teknelerle/filikalarla karaya taşınmasından sonra soyunma ve banyo bölümlerine alınması ile başlar.
Daha sonra yolcular, eşyalar ve gemi de dezenfekte edilirdi.
Yolcular eşyaların içeri alındığı kapının haricinde bulunan diğer kapılardan içeri alınarak kayıt ve ön muayeneden sonra duş yerlerine gönderiliyordu. Önce kıyafetleri çıkarılıp numaralı filelere (bu numaralar kişilerin bilekliklerine de yazılırdı) konulurdu.
360 derece dönebilen dolaplarla soyunma odalarının arka tarafında olan görevliler kıyafetleri alıp dezenfeksiyon ve sterilizasyon işleminin yapılacağı bölüme gönderiyorlardı. Kıyafetler, gelen yolcuların şahsi eşyaları ile gemide kullanılan yıkanabilecek bazı müştemilatlarda dezenfeksiyon kazanlarında dezenfeksiyon işlemine tabi tutuluyordu.
Daha sonra görevliler tarafından yolculara sabun, peştamal, havlu ve takunya verilerek duşluklar bölümüne yönlendirilirler, burada kendilerine verilen sabunlar ve özel sterilize edilmiş suyla yıkanırlar. Duştan çıkanlara Dezenfeksiyon kazanlarında tüm mikroplardan arındırılmış kıyafetleri iade edilir.
Gelen yolcular banyo işlemi bittikten sonra temiz bir şekilde doktor muayenesinden geçerler hasta &nbsp olanlar karantinaya alınır, sağlıklı olan yolcular üçgün misafir edildikten sonra yolculuklarına devam eder. Hastalık tespit edilenler, iyileşene kadar adada misafir edilirler. Hastalardan ölen olursa da karantina adasının arka tarafında yani doğusunda bulunan mezarlığa sönmüş kireçdökülerek defin işlemi yapılır.&nbsp


O zamanlar, hastalıkların bulaşma yolu olarak fare, bit, pire ve çeşitli haşereler gösteriliyordu. Bu sebeple gemilerle gelen yolcuların tahaffuzhanede temizlik ve dezenfeksiyon işlemi ile yetinilmez, &nbsp ayrıca gemideki haşereler de yok edildi. Geminin dezenfektesi için tüm ambar kapakları ve kamara kapakları kapatılarak içeride yakılan kükürt ve gazyağına benzer bir maddenin dumanı kullanılıyordu. Bu işlem üçgün boyunca tekrarlanıyordu.
Muayeneler ve tüm işlemler bittikten sonra seyrine devam etmesi veya yurda girişi uygun görülen gemiler için bir görevli ile İzmir Paşasına &nbsp (Valisine) rapor gönderiliyordu. Hastalıkların ne kadar önemli olduğu buradan da anlaşılıyor ki paşa gelen haberciye müjdeli haber getirdiği için ödül verir ve paşanın izni olmadan kesinlikle gemilerin gidişine müsaade edilmezdi.