O sıralarda gece, yağmurlu bir geceyi hatırlıyorum, geçvakit, 'Sen yemek yedin mi?' dedi. 'Hayır' dedim. 'Gel, seninle bir yere gideceğiz. Hep Ali Dayı bilmez ya, nerede iyi lokanta olduğunu, nerede en büyük ağaçolduğunu İstanbul`u azıcık ben de bilirim.' dedi. Ben belki de o sabahtan beri bir şey yememiştim. Şimdi Feriköy`e giden yolun üstünde, solda, -şimdi orada mı hâlâ bilmiyorum- bir lokantaya gittik. Orada kuru fasulye yedik. Bunu, bugünkü gibi hatırlıyorum. Ve bana, 'En iyi kuru fasulyeyi İstanbul`da bu yapar' dedi. Yediğimiz o kuru fasulyenin tadını biraz daha arttırdı. Orada yemeği yedik ve yine hafif bir çise var. Karaköy`e doğru yürüyoruz. 

Yüksek sesle, bağıra bağıra: 'Gökten belâ yağmur gibi yağsa Başını ana tutmakdır adı aşk' diyor şair, dedi. 'Ü zülme Mehmetçiğim,' dedi, 'Seyranî diyor ki, Kelb, kelb iken yavrusundan geçmiyor, Hakk, Seyranî `sinden geçer mi bilmem?' Hakk bizden geçmez.' dedi.  

Bazen Lâleli`ye o kahveye gelirdi, sonra bir ara Marmara`ya da geldi. Bana, 'Ne öğrendin bugün, ne var? Defterinde bir şey var mı?' diye sorardı. Bu arada, şunu da söyleyeyim O`nun benim hatırladığım kırmızı kaplı defterleri vardı. O defterlerinin içinde fevkalâde güzel şiirleri vardı. Bu şiirler eğer bugün neşredilse Türk edebiyatının, hele son asır Türk edebiyatının en güzel antolojisi olur. O defterden şiirler okurdu. O deftere yazdığı ve benim söylediğim bazı mısralar, bazı beyitler vardı. Bilmiyordum, nedendi, hep benden aşk şiirleri dinliyordu. Muhittin Raif Bey`in 'Gözlerine' redifli gazelini okumuştum. Şu beyte geldi:

'Semâya sığmayan esrâr-ı Kibriyâ-yı garâm,

Nasıl da sığmış o sevdâpenâh gözlerine!'

'Dur, dur,' dedi. Onu deftere yazdı. Bir gün yine, 'Gözlerle alâkalı bir şeyler var ağabey,' dedim. Necip Fazıl`ın 'Bir şey kalmaz, yalınız / Kalır maziden gözler, / Ölür de her yanımız / Sağ kalır neden gözler? / Birer yıldız olur da / Kırpışırlar havada / Kupkuru bir kafada / Apaçık giden gözler' şiirini okudum. 'Dur, dur' dedi, 'bunu yazalım.' Ve yazdı. Neydi sebebi anlamıyordum. Sonra, 1959 yılıydı, beni bir hanımla tanıştırdı Spor ve Sergi Sarayı`nda. 'Bu ablan senin' dedi. Bir süre bu devam etti. Orası, o üçlü münâsebetin safahâtı bana kalsın, müsaade ederseniz. Sonra o tanıştığım hanımla evlendi. Evliliklerinde ben de bulundum. Nikâha gelenlerin şekerlerini dağıttım.

Zaman geçti, birçok şeyler oldu, birçok şeyler geçti aramızda. Bunları ileride söyleyeceğim. Dostlarından birisi, Atsız Bey vefat ettiği zaman Osmanağa camiinde imam 'Er kişi niyetine' diyordu. Fethi Ağabey yüksek sesle, 'Ne söylüyorsun sen adam!' dedi, 'Bu musalla taşı, bundan başka er kişi belki görmemiştir.' dedi, yüksek sesle. Sanıyorum orada, ikinci, üçüncü safta bulunan arkadaşlardan birçokları bunu duydular. O akşam veya belki bir akşam sonra telefonla görüştük. Atsız Bey`den, müştereken tanıdığımız Safiye Erol Hanım`dan, Bahâ Kâhyaoğlu`ndan, Mükrimin Hoca`dan ve ortak hâtıralarımızdan konuştuk. 'Ağabey,' dedim, 'bunları yazmak lâzım.' 'Yaz bunları.' dedi, 'Beni de yaz' dedi. Tuhaf geldi bana. 'Ağabey,' dedim, 'Allah ömrünüzü uzun etsin, ne münasebet, daha gençsiniz.' 'Yo, yo' dedi, 'ben gidiyorum.' Bilmiyordum, bu sene Şubat ayında bir kalb krizi geçirmiş, ben burada yoktum. Bundan haberim olmadı. Vefatı günü öğrendim. Demek ki onun haberini önceden almış.

Fethi ağabeyi hatırlarken bazı manzaralar var gözümün önünde. 1950-60 arasında, Lâleli`de Gençtürk Caddesinde bir-iki odalı bir evi hatırlıyorum. Orada Arapgirli hemşehrilerini &ndash Mahir Gedikoğlu`nun evi idi o&ndash hatırlıyorum. Orada kardeşi Doktor Vahit Gedikoğlu ve Şinasi Özatalay ve şu anda isimlerini hatırlayamadığım birçok Arapgirliler orada toplanırlardı, sohbet edilirdi. Bazen Gündüz Dumlu da bulunur, Fethi Ağabeyin sevdiği türküleri söylerdi. Orada birçok şeyler anlatıyordu. Annesinden bahsediyordu. Annesinden birtakım atasözü gibi cümleler rivayet ediyordu. Bunlardan birisi şu idi: Şimdi hatırlayacağım onu, fakat daha sonrakini söyleyeyim, efendisinden naklettiğini. Enver Güreli Bey hocası dediler, şeyhidir diye açıkça söylemekte mahzur görmüyorum. Fethi ağabey dervişti, Halveti tarî katının Şâbânî koluna mensubtu. İlk kendisinden el aldığı zât Maraşlı Ahmet Tahir Efendi idi. Maraşlı Ahmet Tahir Efendi`nin şeyhi de,  miş Efendi idi. Ahmet Tahir Efendinin şeyhi ve meşhur âlim Buhârî `nin hadî slerini neşreden Ahmet Naim Efendinin büyük kayınpederi ve şeyhi olan  miş Efendi. O`ndan Fethi ağabey 'Türbedâr Aziz' diye bahsederdi. Efendisinden, sanıyorum ki Ahmet Tahir Efendidendir, naklettiği bir şey söylerdi bize. O zamanlar bekârdı, evli iken daha sık söylemeye başladı: 'İşini bulan değil, eşini bulan kurtulmuştur, der aziz efendimiz' derdi. Evet, annesinden naklettiği cümlelerin bir tanesi hatırımda: 'Avrat gerek bey doğura, kısrak gerek tay doğura, der anneciğim.' derdi. O`nu en çok üzen şeylerden birisi de annesinin vefatı olmuştu. Annesi ile koyun koyuna yatmaktan memnundur sanıyorum.

Fethi Ağabey benim kaderime tesir etmiştir. Söyledim, Hukuk Fakültesini bırakmama, Edebiyat Fakültesine girmeme ve belli bir çizgiyi, eğitimimde ve öğrenimimde belli bir çizgiyi takip etmeme beni zorlamıştı. Fethi ağabey bizim anlamadığımız bir insandı. Biz gençtik, heyecanlıydık. 'Göze göz, dişe diş' diyorduk. O, öyle demiyordu. Bize Yunus`tan, &ndash hakikî Yunus`u bana şahsen O anlatmıştır&ndash mısrâlar, beyitler söylerdi: 'Ben dost yüzü göremezsem / Bu gözlerim nemdir benim' diyor. 'Çerâğıma kasd edenin / Hakk yandırsın çerâğını' diyordu. Hep bunlardan bahsediyordu bize. Bize sevgiyi telkin ediyordu. Bir toplantıda, muhterem Ahmet Kabaklı Bey ağabeyimiz hatırlarlar. Edebiyat Cemiyetinin bir toplantısında, bir profesöre şöyle temennide bulunmuştu: 'Allah ona aşk versin, âşık olmak nasip etsin. Aşksız meşk olmaz.' diyordu. Zaten O`nun yaptığı iş de, aşksız olacak iş değildi. Bizden hiçbir menfaati de yoktu. Biz O`nun kardeşleri, çocukları idik. Hatırlarım, 'Sen,' demişti bana, 'benim yoldan kardeşimsin.' Demin Enver Bey ağabeyimiz de söyledi, insanların münasebeti, ya yoldan ya belden olur. 'Tarikattaki yoldandır, belden olan baba münasebetidir, işe yaramaz o.' derdi, 'İnsan falan babanın oğlu olur da filân tip insan olur. Ama asıl münasebet yoldandır.' derdi. Biz O`nun yoldan kardeşi idik veya bize öyle bakıyordu. Bu münasebetlerin içerisinde gençarkadaşlarımızın, bilhassa Vakıf`taki görevi sırasında Beyoğlu`ndaki sinemanın üstündeki, en üst kattaki dairesine gittiğim zamanlarda arkadaşlara olan davranışını, gençlere olan davranışını görüyordum da, onlarla olan ilgisini görüyordum da hatırlıyordum o sözünü. Onlara olan alâkası, normal bir insanın alâkası değildi. Onların hiçbiri Fethi Bey`in ne babasının oğlu idi, ne uzaktan ve yakından tanıdığı kimselerdi. Onlar şunun veya bunun tavsiyesiyle, kabiliyetli insanlardır diye O`na gönderilmiş insanlardı.

'Kardeşim,' dedi birine, bir gün, -tanımıyorum kimdi, bugün çocuğu görsem de tanımam- 'Ben, sana alâka gösteriyorum. Seni bana Teknik Ü niversiteden o profesör gönderdi.' dedi, -hatırlamıyorum profesörün ismini- 'Ben seni tanımam, ananı tanımam, babanı tanımam, ama ben şuna inanıyorum, seni kurtarırsak bu Türkiye`de bir kişiyi daha kurtarmış oluruz. Bu memleket, -ki çok sık söylediği cümlelerden biri idi-, bu memleket pis bir kedi gibi kendi öz çocuklarını yiyor. Ben seni bundan kurtarmak istiyorum.' dedi. 'Neden,' dedi, 'sana bağırdığımı, seni azarladığımı, seninle çok ilgilendiğimi anlıyor musun bilmem?'

Fethi ağabey kefenini aldı ve gitti. Vazifesini yaptı. Ben huzur ile şehâdet ederim. 

Allah O`na rahmet eylesin. 

Bize de selâmet versin.'

Mehmet Çavuşoğlu`nun kız kardeşi Fatma Gürbüz Yılmaz ise duygularını su sözlerle ifade ediyor:

Fethi Ağabey ile Mehmet Ağabeyimi bu sayfalara davet ettiğiniz için minnettarım.. Yıllar öncesine gittim... Muhteşem bir hatıra. Gözyaşı ile okudum.. Bunu hakemli bir edebiyat dergisinde neşredelim.. Fethi ağabeyle, Mehmet ağabey öz kardeş olsalar bu kadar yakın olmazlardı. Ben de Laleli, Şair Haşmet Sokaktaki evde Fethi ağabeyi tanıdım. Yemeğe davet etmişti ağabeyim.. 

Hoşsohbet bir adamdı Fethi ağabey.. 

Dudaklarından dökülen her harf manidardır. 

Her iki Ağabeyime de Allah tandır gani rahmet diliyorum.. 

Size de ayrıca teşekkür ediyorum Selman (Gemuhluoğlu) Bey..

Dostluk Ü zerine - Fethi Gemuhluoğlu Kitabı vefa kitabı için.