Kavuşturana şükür olsun yine Ramazan ayı nasip oldu. Mübarek ayın bir diğer özelliği de eski günlerin yâd edilerek anlatılması olsa gerek.

İster basın yayın yoluyla olsun, ister sohbet ortamlarında olsun, ki şu an hâlâyapılmaktadır, özellikle televizyon programlarıyla. Kavuşturana şükür olsun yine Ramazan ayı nasip oldu. Mübarek ayın bir diğer özelliği de eski günlerin yâd edilerek anlatılması olsa gerek. İster basın yayın yoluyla olsun, ister sohbet ortamlarında olsun, ki şu an hâlâyapılmaktadır, özellikle televizyon programlarıyla.

Çocukluktaki yokluğun nasıl bir şey olduğunu büyüyünce öğrenen nesillerden olduğumuzdan daha çok yanlışlıkla içilen su, teravih namazına gidince gülmemizden dolayı camiden kovulmamız, kuşluk vaktine kadar oruçtutmamız hatıralarımızda yer bulan Ramazan günleridir.

Yine çocukluğumuzda, oruçtutmamız halinde Allah’ın bizi ödüllendireceği de tembihlenmişti. Yani ailede bir şekilde inançdevam ettiriliyordu. Zorlama yoktu ve güzellikle dinimizi tanımamız teşvik ediliyordu. Bu saydıklarım ve şimdi anlatacaklarım çocukluğumun unutamadığım Ramazan günleridir.

***

İlkokuldayız. Arkadaşlarla mahallemizden uzak bir camiye teravih için gitmiştik. Şunu da öğretmişlerdi. Uzak camiye gitmek sevaptır. Gittiğimiz cami uzaktı ve orada bizim sınıftan Celalettin oturuyordu. Şen bir çocuktu ve hep gülümsüyor gibiydi, ya da bana öyle geliyordu. Camiye geldik ve onu da bulduk. Saf düzenine geçildi, Celalettin yanımda ve garip biçimde gülmeye başladı. Anlam veremedik. Diğer çocuklarla işaret ettik. Bu devam etti gülmeye. Sonra secdeye gittik. Ön safta bir adam secdeden kalkar kalkmaz, Celalettin’e yapıştırdı tokadı. Gariban çocuktu aslında. İçim cız etti. Diğer çocuklarla üzüldük. Hayatımın en tuhaf teravih namazıydı. Bitince dışarı çıktık. Birbirimizle fazla konuşmadan evlerimize gittik.

***

Mahalledeki camide Kur’an dersi almaya başlamıştık arkadaşlarla. Hoca iyi idi ama yardımcısı için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Derse ara verilmişti ve caminin avlusundayız. Bahçede güzel meyveler bizi cezbediyordu. Arkadaşlarla bunları yiyip yememe konusunda kendi aramızda bir istişare yaptık. Çocuk aklımızla yapılan görüşmeden çıkan sonuçla bir yere varamadık bir süre. Ortaya atılan fikir eşitti. Birincisi “Camideki meyveyi yemek günah,” idi. İkincisi “Camii ve bahçesi Allah’ın eviydi ve çocuklara kızmaz.” Sonunda meyveleri yemeye karar verdik. Hocanın yardımcısı bizi gördü ve eline aldığı bir ağaççubuğuyla biz kovaladı. Sonra ne mi oldu? Çocukluğumuzdaki camii hayatımız orada sonlanmış oldu.

***

Geçtiğimiz 2022 yılının Ramazan ayının ilk günlerinde bir arkadaşımın başına tatsız bir hadise gelmişti. Şöyle ki, eski bir dostu ve bayağı bir Müslüman bildiği kişi kendisini hırsızlıkla itham ederek şikâyetçi olmuştu. Konu aylar sonra yargıya gitti. Geçenlerde anlattı arkadaş, ilk mahkemede, ithamda bulunan yani şikâyetçi duruşmaya gelmemiş ve sahte delillerle yalan söylediği ortaya çıkmış. Bir laf vardır bilirsiniz, “Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi huyu vardır,” diye. Adaletin terazisinde değeri düşen bu kişinin, İlahi adaletin terazisinde ne olacağını ancak Allah bilir. Bu son anlattığımda geçen hadise, yukarıda ifade etmeye çalıştığım çocukluk hatıralarıma götürmüştü beni.

Tuttuğunuz oruçların kabul olması dileğiyle…