Değerli okuyucularımız,

Romatoid artrit halk arasında iltihaplı romatizma olarak adlandırılan, en sık rastlanan sistemik bağ dokusu hastalığıdır. Romatizmanın vücudumuzda en sevdiği bölgeler el ve diz eklem bölgeleridir.

Romatoid artrit kalıtımsal mıdır?

Kalıtsallığa yatkınlığı vardır. Yani anne babasında Romatoid artrit olanlarda meydana gelme sıklığı, olmayanlara göre daha fazladır.

Kalıcı mıdır?

Romatizma zaten vücudun içinde yaşayan ikinci bir varlık gibidir. Çünkü immünolojik bir durumdur. Her insanda Romatoid etken vardır. Bu etken hiçbir zaman ne ilaçkullanmakla ne değişik tedavi metotlarıyla ne akupunktur tedavisiyle yok olur. İstediğiniz ilacı kullanın, akupunktur da dahil istediğiniz tedaviyi yaptırın, hiçbir zaman hayat boyu yok olmaz.

Romatizma faktörü, kalp gibi, böbrek gibi, karaciğer gibi vücudun ayrılmaz bir parçasıdır.

`height=

Kimlerde görülür?

Romatoid artrit, genellikle 25 50 yaş arasındaki bayanlarda görülür. Kırk yaşından sonra daha sıklıkla görülür. Topluma oranladığımızda her yüz kişiden iki kişide görülebilir. Diğer bir deyişle, bir milyar dört yüz bin kişiden beş yüz bin kişide bu durum açığa çıkmış ise, kalan diğer kısımda bu durum Fibromiyalji olarak, kireçlenme vb. olarak dile getirilir.

Neden herkeste ortaya çıkmaz?

Bunun nedeni kişinin bağışıklık sisteminin güçlü oluşudur. Örneğin kişi,

Gençiken vücut direnci iyidir. Bağışıklık sistemi kuvvetlidir.

Herhangi bir sebeple çok ilaçkullanıp bağışıklık sistemi zayıflamamıştır.

Doğal yollardan ekolojik gıdalarla beslenmiştir.

Yediği içtiği gıdalarda kimyasal katkı maddeleri yoktur ya da çok azdır.

Aldığı gıdalarda kanserojen maddeler bulunmaz.

Çok stresli ve anormal dereceli iş ortamında çalışmıyordur.

Bu şekilde vücudunu ve immün sistemini iyi koruyan kişilerde romatizma faktörü meydana gelmez. Romatoid etken yine vücutta vardır ama belirti vermez. Adeta fırsat kollar. Ne zamanki yaşlanma gibi ya da yukarıdaki yaşama tarzında bir vesileyle zayıflama olur, işte o zaman 'ben buradayım' diyerek ortaya çıkıverir.

Hastalığın iki dönemi vardır.

Hastalığın aktif ve inaktif diye bilinen iki dönemi vardır. Bu iki dönemi bildiğimiz bir olguyla anlatmaya çalışalım. Örneğin deprem dediğimiz doğa olayını ele alalım. Depremin olduğu an aktif andır. Bir hareketlilik başlar. Her taraf sallanır. Bir süre sonra deprem durur. Aktif bölüm bitmiştir. Deprem durduğunda ortaya binaların yıkıntısı ve darmadağın olmuş bir görüntü kalır. Bu görüntü ise inaktif durumdur. İnaktif duruma ise aktif durum sebep olmuştur. Bu durumu Romatoid etken için ele aldığımızda vücudumuzda rahatsızlık şöyle gelişir:

`height=

Aktif dönem

Akit dönemde, kişinin vücudunda genel bir ısı artışı olur. Bu artış ile birlikte eklemlerde belirli şişlikler yani ödem meydana gelir. Bu şişlikler belirli süre sonra yavaş yavaş ortadan kalkar. Aktif bölüm sona ermeye başlamıştır. İnaktif bölüm başlamıştır. Aktif dönem vücutta harabiyetin, şekil bozukluklarının ortaya çıkması için hareketliliğin olduğu dönemdir.

İnaktif dönem

İnaktif dönem, bozuklukların görüldüğü dönemdir. İnaktif dönem dediğimiz dönemde, mafsallarda deformite adını verdiğimiz bazı şekil bozuklukları meydana gelir. Bu bozukluklar vücutta şekillenmeye başlar.

El bileklerinde, parmaklarda büyüme iliği deformitesi,

Kuğu boyun deformitesi,

El bileğinde çarpıklık deformiteleri oluşması,

Dizin tam açılamaması, ya da tam kapanamaması,

Dizde şişliklerin kalıcı hale gelmesi. Kalıp şeklinde bir kireçleme dokusu meydana gelmesi söz konusu olur.

Sebepleri nelerdir?

Fibromiyaljideki sebeplerin hepsi burada da geçerlidir.

`height=

Belirtileri nelerdir?

Şikayetler, halsizlik, iştah ve kilo kaybı gibi genel belirtilerle başlar.

Aylar sonra sabah uyuşukluğu gibi şikayetler belirir.

Dizle ayak bileği arasındaki baldır bölgesinde, inceden inceye bir sızı başlar.

Bağırsakta gaz olur.

Midede şişkinlik olduğu zaman sırtında bir yük hisseder.

Sabahleyin zor uyanır. Uyandığında dinlenememiş hissi vardır.

Yıllar süren kronik yorgunluk sendromları yaşanır.

Parmak eklemleri gibi küçük eklemlerde ve çoğunlukla el sırtında şişme, ağrı ve hareket azlığı olur.

Deri altında bu hastalığa özgü olan nohut büyüklüğünde kitleler gelişebilir.

Bir süre sonra bu eklemlerde kalıcı şekil bozuklukları ortaya çıkar.

Bu şikayetler büyük eklemlere doğru ilerlemeye başlar.

Genellikle tek taraflı olmak üzere diz ve omuz eklemlerini tutarak buralarda şişme, ağrı ve hareket kısıtlığına yol açar.

Bunlar Romatoid artrit öncesi ve ilerlemesi sonucu oluşan belirtilerdir.

Teşhisteki zorluk

Romatoid artrit`in teşhisi altıncı vaka dediğimiz şekil bozukluklarının meydana gelmesinden önce, klinik tetkiklerde pek tespit edilemez.

Bu dönemde yapılan tetkiklerde, kan testlerinde, diğer incelenen tetkiklerde %80 olayında Romatoid artrit bulguları bulunamaz.

Sınırda Romatoid artrit durumu vardır. Yani bu tetkikler bir süre sonra yapılsa ortaya çıkabilecek iken, sınırda olunca tetkikle ortaya çıkmaz. İşte burada hastayı yakından tanımanın, hastanın şikayetlerini önceye dönük iyi dinlemenin ve hekim olarak tecrübenin çok önemli rolü vardır.

Çünkü bu sınırdaki dönemde ellerde şişlik yoktur. İltihap yoktur. Ateş yoktur. Şekil bozukluğu yoktur. Ama buna rağmen yukarıdaki belirtiler varsa hasta zaten bu deformasyona adaydır. Deformasyon olmadan önce, 100 kişiden 70`inde yapılan tetkiklerdeki pozitif sonuçhekimi yanıltmamalıdır.

Eğer bu sınırdaki şahsa ilave olarak bir de akupunkturel teşhisle yaklaşılırsa şahsın imminülojik bir rahatsızlığı olduğu derhal belirlenir.

Ve vücutta zaten potansiyel olarak var olan rahatsızlığın sınırda olduğu tespit edilir. Açığa çıkmaması için immün sistemi kuvvetlendirilir. Hasta altıncı safhaya gelmeden rahatlatılmış olur.

Koruyucu önlemler ve akupunktur tedavisi

Hafızamızda yer alan klişe bir söz vardır:

Kanserden korkma geçkalmaktan kork!

Bu sözü Romatoid artrit için şöyle belirleyebiliriz:

Romatoid artritten kurtulmaya değil, Romatoid artrit olmamaya çalış!

Anlaşılıyor ki Romatoid artrit olmamak için vücudun direncinin ve bağışıklık sisteminin bozulmamasına özen göstermek gerekiyor.

Bunun için ne yapabiliriz?

Doğal ve ekolojik gıdalarla beslenmeliyiz. Abur cubur ayakta ve acele yemekten sakınmalıyız.

Giyimlerimizde vücudumuzu sarıp sıkmayacak, hava almamızı engellemeyecek tarzda bol ve pamuklu, bayanlar için ipekli de olabilir türde giysiler giymeliyiz.

Ayak tabanlarını zorlayacak derecede yüksek topuklu ayakkabılar giymemeliyiz.

Ani hareketlerle eklemlerimizi zorlayacak pozisyonlardan sakınmalıyız.

Okulda duruş ve oturuş bozukluklarına karşı eğitim almalı ve vermeliyiz.

Vücutta biriken elektriğin zemine boşaltılmasını engelleyecek tarzda altı lastik ayakkabılardan uzak durmalıyız. Bunlar vücutta durağan stres dediğimiz birikimlere sebep olur.

Bu ve benzeri önlemlere ilaveten, yılda bir kez 15 20 seans akupunktur tedavisi en iyi koruyucu yöntemdir. Bu konuya bir sonraki yazımızda da devam edeceğiz