Metaverse, tanrısal putlar gibi verdiğinden fazlasını alacaktır. Ve unutulmamalıdır ki Metaverse’ün aşkın kabesi kültür endüstrisidir.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Gülenay Pınarbaşı ile Metaverse üzerine konuştuk.

Meta-veriyi kim inşa ediyor, nasıl bir zihniyetin kontrolünde ilerliyor?

Bu etkinin ölçülebilir alanlarından biri de web tabanlı teknolojilerdir. Önce Web 2.0 dediğimiz sosyal medyanın, şimdi de Web 3.0 denilen meta evrenlerin dünya çapında artan popülaritesi var. Metaverse hızlı sosyal değişmenin yaşandığı, küreselleşmenin tekrar tanımlandığı bir dünyada ortaya çıktı ve görünür oldu. Modern dünyadaki hızlı değişim, bu dünyanın sakinlerini sürekli uyum sağlayan ve yeni fırsatlar karşısında konum almalarını gerektiren kaygan bir zemine oturttu. 
Kabul edelim, Bigtech’ler Web 2.0 ile dürtülerimizi büyük ölçüde “hack”lediler, sosyal medya devleri milyarlarca dolar kazandılar. Ticari bakımdan verimi kanıtlanmış bir formül yani bu. Doğrusu metaverse ile ilgili bunu daha da ileri götürmeyi planlıyorlar demek yanlış olmaz. Örneğin Mark Zuckerberg ve ‘Metaverse’ olarak adlandırdığı şey sayesinde, izlediğimiz teknolojik dopamin; yakında evimiz, duvarlarımız ve başımızın üzerindeki çatı olacak gibi duruyor.

thumbs_b_c_9168228bc153e73928f54138efa58054

Metaverse insanlara neler vadediyor? Bu vaatler insandan neler götürebilir? 
1930’larda yazılmış iki popüler distopik roman kurgusu, geleceğin nasıl olacağına dair bir izlenim veriyorlardı. Biri George Orwell’in 1984’ü, diğeri ise Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sıydı. Her iki roman da insanların artık okumayacakları veya zihinlerini verimli bir şekilde kullanmayacakları kasvetli bir geleceği tasvir ediyordu. Bu distopik bakış açısının zamanla gerçek olduğunu gördük. 1984 kitabındaki yönetim, yasaklayarak insanların okumasını engelledi. Cesur Yeni Dünya da ise, okuma-düşünme sansür yoluyla değil, daha çok oyalama yoluyla engellendi. Öyle ki, insanlar yasak olduğu için değil ilgilenmedikleri için okumak istemediler. Dikkatleri dağılmıştı. Şimdilerde, aşağı yukarı, Web 2.0 ile bugün geldiğimiz nokta burası. Bu oyalanmayı daha da dikkat dağıtıcı yapan, bunun sadece bir eğlence olmamasıdır. Web 3.0 dediğimiz “metaverse”ün insanlığa vaat ettiği en önemli şey bana göre “oyalanma” dır. Gerçek dünyaya paralel bir dijital dünya inşa etmeyi vadeden “metaverse”, birçok bakımdan tartışmalıdır. Ancak şu bir gerçek ki “metaverse”, temelde etkileşime dayalı olarak gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda iletişimin boyutlarında büyük farklılıklar getirecektir. Evet, meta evrenlerde dünyalar ve kimlikler yaratma yeteneği, bize her şeye gücümüz yetecekmiş duygusunu verecektir. VR gözlük aracılığıyla zamanda geriye yolculuk yapabildiğimiz için uzay-zaman bariyerlerinin yıkılması, bize sonsuzluğa dair bir fikir verecektir. Yani bu çoklu evrenler, bize Allah’ın sahip olduğu gücün anlık görüntülerini deneyimleme fırsatı öneriyor. İnananların bu noktada Allah tarafından verilen sınırları benimsemesi gerekir. Her yerde olamayacağımızın ve her şey olamayacağımızın, sınırlı bir varlık olduğumuzun idrakinde olmalıyız. Metaverse’ün bizi götüreceği tüm yolları tahmin edemesek de onun aşkın kebesinin piyasa şartları olduğu net olarak görülmektedir.
Kendini dijital evrenin tasarlayıcısı olarak gören metaverse, bir nevi tanrılığa mı soyunuyor? Dini değerlerin ve mahremiyetin bu teknolojide yeri var mı?
Tıpkı sosyal medyada olduğu gibi evet, ölçü kaçacaktır. Metaverse, tanrısal putlar gibi verdiğinden fazlasını alacaktır. Cazibesine rağmen, metaverse nihayetinde kendisinin ötesinde aşkın bir yere işaret edecektir. Ve unutulmamalıdır ki metaverse’ün aşkın kabesi kültür endüstrisidir. Mahremiyete gelirsek, örneğin Amazon, Apple, Google, Facebook ve Microsoft, uzun süredir şifresiz kimlik doğrulama sistemini yürürlüğe koydular ve parmak izi, yüz tanıma veya PIN ile kimlik doğrulama sistemi aracılığıyla veri topluyorlar. Ve bu noktada bir çelişki ortaya çıkmaktadır, örneğin giyilebilir cihazlar tarafından toplanan göz izleme ve hareket izleme verileri başka platformlarda eğitime katkı sunarken mahremiyeti ihlal etmiş olur. Örneğin, bir kullanıcının avatarı metaversede bir alışveriş merkezinde gezinirken, başka bir kullanıcının avatarı onu takip edip, kaydedebilir. Satın alınan ürünler, seyahat geçmişi vs. gibi bilgiler kullanılabilir. Öte yandan, bu ağlarda inşa ettiğiniz evinize diğer avatarların evi de dahil olabilir ve biri evinizi işgal ettiğinde fiziksel alemde yapıldığı gibi polisi aramak mümkün değildir. Diğer yandan sistem, kullanıcı verilerinin duygularına dayalı olarak kullanıcıların biyometrik psikografiğini derleyebilir. Metaverse tüm ekonomiyi ve teknolojiyi kontrol etmeden önce bazı konulara dikkat edilmelidir. Bunlar arasında etik normlar, mahremiyet ve siber sendrom başta gelmektedir. COVID-19 pandemisi, bireylerin çalışma ve yaşam tarzlarını dijitalleşmenin öne çıktığı bir biçimde değiştirdi. Çevrim içi çalışma, çevrim içi eğlence, çevrim içi eğitim vb. önceleri bir zorunluluk iken pandemi sonrası yavaş yavaş norm haline geldi.


Yeni evrenlerden, yeni kimliklere kadar sınırsızmış gibi sunulan bu dünya insan fıtratıyla çelişmiyor mu? 
Metaverse’de insana ait merhamet, adalet, ahlak, hoşgörü ve inanç gibi duygular teknik birer başlığa dönüşerek insan fıtratı dijital bir sistem tarafından yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. Oysa bunlar tamamen duygulara yönelik alanlardır ve tamamen bireysel içeriklere sahiptirler. İnsan fıtratıyla çeliştiği bilinen bir diğer yönü de tıpkı diğer dijital mecralarda olduğu gibi yüz yüze iletişim ve sosyalleşmeyi engelleyen yönüdür. Bu noktada araştırmalar devam ediyor. Ama şurası çok açık ortada, gelişen teknolojiler bilgi yoluyla hiyerarşileri ve güç dengesizliğini artırarak; sosyal dışlanma, dengesiz dağılımlar, sürekli gözetim, eşitsiz güç ilişkileri, mahremiyet kaybı, şirketlerin menfaatine yönelik veri üretme ve yoğun psikolojik manipülasyon barındırmaktadır. 
Teknolojinin değişim hızına İslam dünyası hazır mı, dini hayatı benimseyenleri neler bekliyor? Kabe’nin ve diğer kutsal yerlerin sisteme dâhil edilmesinin sonucu ve etkileri nasıl olur?
Hayatın pek çok alanını ve gerçeklikle bağımızı etkileyen bu sistemlerin insanın hayatındaki en temel unsurlardan biri olan dini yaşantıyı da etkilememesi mümkün değildir. Diğer yandan iletişim teknolojisindeki bu büyük ilerleme ve kültürel simge imajların akış hızı ve yoğunluğu, yeni bir subjektif belirsizlik düzeni yaratmaktadır.  Bu tufan etkisindeki hızda, kültürler, kimlikler bir potada erimekte ve akışkan hale gelmektedir. Bireyler, işletmeler, organizasyonlar, sistemler dijitalleşme ile beraber dönüşümler yaşamaktadır. Dolayısıyla Kabe’nin ve diğer kutsal yerlerin üç boyutlu ziyareti kaçınılmazdır. Ve bu imkanlar özellikle sağlığı veya ekonomik gücü yeterli olmayanlar tarafından tercih edecektir. Ancak benim incelediğim bazı meta evrenlerde, bütün dini ihtiyaçları karşılayabileceklerine dair iddialar var. Bu büyük iddialar, ancak manevi bir oyalanmayı getirir. Ancak metaverse bu oyalanma anlam arayışına cevap veremez, bunu Web 2.0’da gördük. Görsellik-içerik bakımından çekici, çoklu evren kurmak mümkündür tabii. Bu durum da belli bir zaman manevi ihtiyaçları karşılayacak gibi görünebilir. Ama maneviyatın ne olduğunu ve neyin manevi olduğunu tanımlamaya başladıkları noktada hikâyenin çökme ihtimali daha fazla. Diğer yandan metaverse’ün temel dinamiklerinden biri olan kültür endüstrisi, dini meselelerle meşgul olmaya eğilimli-şahsi bunalım tecrübesi olanları algoritmalarla saptamış ve ona göre bugün tahmin edilemeyen yeni modeller üzerinde de çalışabilir.

Metaverse dünyasından aile, inanç ve değerlerimizi nasıl korumalıyız?
Koruma kelimesinden ziyade ölçülü ve doğru kullanım ifadesini benimsemeliyiz. Kontrollü kullanım, ya da meta evrenleri bize özgü inşa etmek mümkün olabilir. Sekülerleşme dünyanın büyüsünü bozdu ve onu gerçek anlamından arındırdı. Metaverse, bir podcast yayıncısının söylediği gibi “Tamamen hayali bir dünyaya girebilmek için uzun vadeli insan arzusunu” yerine getirdiğinde bir aşkınlık nakavtı sunuyor. Bu yeni teknolojinin dini hayata sağladığı imkân, müminler için oluşabilecek tehdit ve sorunlar bugün araştırmacıların gündeminde.
Bu sanal evrenlere karşı hakikati güçlendirebiliriz. Örneğin, Peygamberimizin bedensel çalışmaya verdiği değer, beden sağlığı için verdiği öğütler ilk aklıma gelenler. Hastalara bakmaya, garip ve yalnızları ziyaret etmeye ve topluma karşı sorumluluk yüklemesi diğer önemli bedensel faaliyetler gerektiren dini değerler. Şirketler tarafından yaratılan sanal dünyalar, fiziki dünyadan daha gerçek veya önemli olamaz. Dini bağlılığı olanlar sürekli çevrimiçi olmaktan ziyade topluluklar oluşturarak başkalarıyla birlikte bulunmalıdır. Birlikte olmayı ayakta tutmalı, insanların gözlerinin içine bakarak, sarılarak yola devam edilmeli.