Gazeteci ve araştırmacı-yazar Mustafa Armağan, Çanakkale Zaferi’nin ne anlama geldiğini, etkilerini ve 18 Mart 1915 deniz zaferini nasıl anmamız gerektiğini İttifakgazetesi.com'a anlattı.

Çanakkale Zaferi’nin ne anlama geldiğini, etkilerini ve 18 Mart 1915 deniz zaferini nasıl anmamız gerektiğini anlatan gazeteci ve araştırmacı-yazar Mustafa Armağan, yine her zaman olduğu gibi bizleri şaşırtırken kimi bildiklerimize reddiyeler de sundu.

Gazeteci ve araştırmacı yazar Mustafa Armağan, gelenek ve modernlik, şehir tarihi ve Osmanlı tarih ve kültürünün çeşitli yönleri ve yakın tarih üzerine araştırmalar yaptı. 2003 yılı Türkiye Yazarlar Birliği Fikir Ödülü'nü alan çalışması Osmanlı: İnsanlığın Son Adası’ndan sonra Osmanlı'nın Kayıp Atlası (2004), bugüne kadar 300 binin üzerinde satılan Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı (2006), Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı (2009), Küller Altında Yakın Tarih (2006), Kâzım Karabekir'in Gözüyle Yakın Tarih (2011), Kızıl Pençe (2012) ve Yavuiz Sultan Selim Han (2016) dahil 50'nin üzerinde kitabı yayınlandı. Halen Yeni Akit gazetesinde tarihi üzerine yazmakta, Akit TV’de Kayıtdışı Tarih adlı programı yapmaktadır. Kurduğu Tarih Atölyesi'nde genç tarihçileri yetiştirme derdindedir.

Çanakkale Savaşı’nın bir kırılma noktası olduğunu ve dünya savaşının uzamasına neden olduğuna dikkat çeken Mustafa Armağan milletin zafer sonrası ümit ve yaşama sevinci içerisine girdiğini, ayrıca Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da aynı duygularla “Çanakkale Şehitlerine” diye bilinen şiirini kaleme aldığını şu ifadelerle anlatıyor:

“Osmanlı Devleti’nin sona doğru yaklaştığı iddia edilen bir dönemde yaşama ümitlerimizin geri döndüğü andır 18 Mart 1915. Bu bakımdan sadece 1. Dünya Savaşı açısından ele alınmamalı, Osmanlı Devleti’nin yaşama ümidinin canlandığı bir zafer olarak da değerlendirilmelidir. 1. Dünya Savaşı’nın gidişatında bir kırılma noktasıdır, nitekim savaşın uzamasına yol açmıştır. Dolayısıyla dünya şartlarını etkileyen bir direniştir ama aynı zamanda bu millete yaşama ümit ve azmini geri vermiştir. Bu nokta hayatî önemdedir. Bu bakımdan Mehmet Akif de Âsım adlı manzum romanında Çanakkale şehitlerinin azim ve ümit aşısı yaptığından bahseder. Çanakkale zaferinin kalbimize bir damla ümit aşıladığını, Asım’ın Nesli’nin burada dönüşüm geçirdiğini, bu dönüşümün, aslında geleceğimizi kendimizin kurabileceğine dair özgüveni geri getirdiğini söyler. Özetle Çanakkale Savaşı’na iki cepheden bakmak gerekir: Bir savaş cephesinden, bir de genel olarak bu milletin kaderinde ne kadar kritik bir yeri olduğu noktasından.”

Gazeteci ve araştırmacı yazar Mustafa Armağan İttifak'tan Mehmet Poyraz ile.

ÇANAKKALE ZAFERİ SEVİNÇ Mİ, HÜZÜN MÜ?

Çanakkale Zaferi’nin nasıl kutlanması gerektiği yönünde görüş belirten Armağan, 18 Mart’ın deniz zaferi olduğunu hatırlatırken kaybeden taraf olmamız halinde ne olacaklarını da ifade etti. O gün asıl başarının Müstahkem Mevki’nin topçu birlikleri sayesinde gerçekleştiğine şu sözlerle dikkat çeken Armağan şöyle dedi:

“Çanakkale Zaferi’ne bakarken karar veremiyoruz. Sevinsek mi, üzülsek mi? Bir yanda zafer, diğer yanda şehitlerimiz. Zaferi kutluyoruz ve şehitlerimizin yad ediyoruz. Hem sevinç, hem hüzün beraber yaşanıyor. 18 Mart’a gelirsek o bir deniz zaferidir. Deniz muharebesi yaşandığından piyade birliklerine burada iş düşmedi. O gün İngiliz ve Fransız (İtilaf devletleri) donanması ile Türk tabyaları arasında bir “düello” yaşandı. Bu düelloyu kim kazanacaktı? Düelloda eğer tabyalarımız yenik düşmüş olsaydı, boğazın girişine döşenmiş bulunan mayınlar toplanacak ve İtilaf donanması Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’a gelecek ve Amiral Carden’in dediği gibi kahvaltıyı İstanbul’da yapacaklardı. Nitekim yedek piyade tümeni komutanı olan Mustafa Kemal de Ruşen Eşref’in 18 Mart sorusunu “Fakat bu tamamıyla bir deniz hareketidir” diye cevaplayarak yalnız ona değil, bugünkü demagoglara da karşılık vermiş oluyordu.'

HELALLEŞME OLMAYAN ÇANAKKALE

ŞEHİTLERİNİ DUALARLA YÂD EDELİM

Çanakkale’nin gerçek tarihinin anlatılmadığına vurgu yapan Mustafa Armağan, şehitlerimize saygı duruşunda bulunmak yerine dualar edilmesi gerektiğini savundu. Milletin yavaş yavaş uyandığına sözlerinde yer verirken Çanakkale’de henüz helalleşme olmadığı söyledi:

“Maalesef Çanakkale Savaşı bize düzgün bir şekilde anlatılmıyor. Gerçek tarihi çocuklarımıza, insanlarımıza bir türlü anlatamıyoruz. Şehitleri anarken saygı duruşunda bulunmak yerine El-Fatiha okuyalım denilse daha güzel olmaz mı? Saygı duruşunun inancımızda bir karşılığı yok. Onun yerine dua okuyalım, Fatiha okuyalım denilmesi lazım. Bunun gibi, artık seküler anma şekillerini değiştirmemiz lazım. Hatırlayın, son zamanlara kadar şehitlerimizin cenazelerini Chopin’in marşıyla kaldırılıyordu. Kendi şehidimizin cenazesini elin gâvurunun bestelediği marşla kaldırıyorduk. Böylesine tuhaf bir ülkede yaşıyoruz. Milletimizde yavaş yavaş bir uyanma başladı fakat Çanakkale’de emeği geçenlere eşit davranmıyoruz. Velhasıl kahramanlarımızla helalleşmiş değiliz.”

UNUTULAN KAHRAMAN:

YARBAY SELAHATTİN ADİL BEY

18 Mart’ın öne çıkan isimlerinden Cevat Paşa’nın zafer günü yerinde olmadığını, asıl kahramanın Yarbay Selahattin Adil Bey olduğunun altını çizen Armağan, bu müthiş insanın maalesef Seyit Onbaşı kadar bilinmediğini kaydetti:

“Öncelikle bilmemiz gereken nokta, 18 Mart’ın kahramanı Yarbay Selahattin Adil Bey’dir. Asıl topçu birliklerimizin bağlı olduğu Müstahkem Mevki’nin komutanı Cevat Paşa’dır. Fakat o gün karargâhta değildir, karşıya geçmiştir ve saat 2’ye kadar dönememiştir. 18 Mart denilince hiç duydunuz mu Selahattin Adil Bey adının geçtiğini? Seyit Onbaşı kadar bile adı anılmıyor! Seyit Onbaşı’nın başımız üzerinde yeri var, eyvallah. Fakat o günün fiilen komutanı Yarbay Selahattin Adil Bey’dir. İstiklal Savaşı’na da katılmıştır, Güney Cephesi’nde, bilhassa Gaziantep müdafaasında hatırı sayılır hizmetlerde bulunmuştur.”

ARIBURNU’NDA YARBAY MUSTAFA KEMAL KADAR

ALBAY HALİL SAMİ’Yİ DE ANMALIYIZ

“Tarihten silinmiş komutanlarımız var. Az önce söyledik: Cevat Paşa’yı kim biliyor, Selahattin Adil Bey’i, Halit Sami Albay’ı kim biliyor? Bakın 25 Nisan 1915 tarihinde düşman donanmasının Arıburnu’na çıkmasını ilk engelleyen komutan Mustafa Kemal değil, onun da bağlı bulunduğu 9. Tümen Komutanı Halil Sami Albay ile onun gönderdiği 27. Alay’dır. Herkes 57. Alay’dan bahseder fakat 27. Alay’dan bahsetmez. Niçin? Onlar bu milletin evladı değil midir? Mesela 27. Alay’la ilgili bir belgesel neden yapılmaz? Sürekli 57. Alay. 57. Alay’ın kahramanlığına payan yok elbette ama 27. Alay da Anzaklara ilk çarpmayı gerçekleştirip kendisini bitirme pahasına mücadele vermiş ve 57. Alaya zaman kazandırmış kahraman bir alayımızdır. Onu Seddülbahir’den gece karanlığında gönderen de Halil Sami’dir. (Hatta çalılıklar içinde sürünerek ilerlemişlerdi. Sonradan çalılıkların içinde kirli çamaşırlar bulundu. Anlaşıldı ki, hücuma kalkmadan önce temiz çamaşırlar giyip şehit olmaya koşmuşlar. Kahramanlarımız arasında ayrımcılık olur mu? Bu topraklar için kim bir damla kan döktüyse, kim bir damla ter döktüyse hepsinin başımızın üstünde yeri olması lazım.”

ARMAĞAN’IN SON KİTAP ÇALIŞMASI

“Son Demokratlar” adıyla bir sözlü tarih çalışması yürütüyordum 2010 yılından itibaren. Demokrat Parti dönemine tanık olmuş 60’ın üzerinde kişiyle yaptığımız söyleşilerden oluşan kitap bu hafta Türkiye Hukuk Platformu’nun yayını olarak huzurlarınızda olacak. Aydın Menderes’ten Süleyman Demirel’e, Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy’dan Tevfik İleri’nin oğlu Cahit İleri’ye kadar birçok şahide ulaştık, söyleşiler yaptık. DP’nin devrimini ve 46 Ruhu’nu yakinen tanımak için faydalı bir çalışma olduğu kanaatindeyim.' (İTTİFAK)