Karşımıza iki tür rüya çıkıyor. Birincisi bedenin iç işleyişi ile ilgili rüyalar ikincisi bedenin dışındaki evrenden bedene yapılan telkinler veya gelen beşir ve nezir yani korkutucu veya müjdeleyici rüyalardır.

"Rüyadayken zihnimiz hep bunu yapar

Yarattığımız dünyayı eş zamanlı olarak algılarız. Zihnimiz bunu öyle iyi yapar ki farkına bile varmayız. Bu da o sürecin ortasına girmemize şans tanımış olur. Yaratıcılık kısmını devralarak..."

Bizlerin Rüya esnasında rüyadaki zaman ve mekan mevhumlarının başlangıcını veya sonunu düşünmüyor oluşumuzu "Inception" filminde bu şekilde anlatır.

Rüya insanlığın yaratılışından beri var olagelen insanoğlunun daima neden ve nasılını anlamaya çalıştığı fakat bugün de dahil olmak üzere konu üzerinde muayyen bir açıklığın getirilemediği ve böylece bizler için gizemini koruyan bir meseledir.

"Duygusal devrelerimiz üzerindeki gerçeklik kontrolü kalktığı için tuhaf tuhaf görüngüler şeklinde ortaya çıkan görüntüler." Olarak tanımlayabildiğimiz rüyanın pek çok farklı alan ve kişiler için farklı mahiyetleri olmuştur. Rüya ile ilgili yapılan araştırmalara baktığımızda kimisi psikofizyolojik tabanlı açıklamalarda bulunuyor kimisi boyutuna dikkat çekiyor kimisi ilahi tarafına vurguluyor. Peki pek çok alana dallanmış olan rüyanın tam anlamıyla ne olduğunu biliyor muyuz?

Rüya pasif bir süreç değil bilgi İşlem faaliyetinin yapıldığı dinamik bir süreçtir. Rüyalar için duygusal termostat dendiği gibi Freud "ruh sağlığının gardiyanları" ifadesini kullanır. Yine aynı şekilde Freud rüyalar için "bilinçaltına giden kral yolu" der. Kur'an'da ise Rüya "sadık rüyalar" "adgas" ve "ahlâm" şeklinde bahsolunur. Yusuf suresi 44. ayette geçtiği üzere dönemin firavunu bir rüya görüyor rüyası çok ilginçtir ve bunu o dönemin müneccimleri ya da işte bu alanla ilgili olanlara soruyor bunlar da diyorlar ki biz adgas ve ahlâm ilmini bilmiyoruz. Adgas dediğimiz insanın kendi mizacı ile ilgilidir. Ahlâm ise ilgili alanı ile alakalıdır.

Karşımıza İki tür rüya çıkıyor. Birincisi bedenin iç işleyişi ile ilgili rüyalar ikincisi bedenin dışındaki evrenden bedene yapılan telkinler veya gelen beşir ve nezir yani korkutucu veya müjdeleyici rüyalardır. Uykuyu bir anlamda ruh ve bedenin ayrılması durumu olacak şekilde değerlendirirsek doğrudan ruhu ilgilendiren rüyalara ise "sadık rüyalar" deriz. Sadık rüyalar aynı zamanda vahyin bir çeşididir. Efendimiz (s.a.v.) bu tür rüyalar için "vahyin 46 cüzünden bir cüzdür" buyurur. Nitekim Hz Yusuf'un zindanda rüya gören arkadaşlarının rüyalarını tabirle aynı şekilde çıkması yahut Hz İbrahim'e Hz İsmail'i kurban edeceğini üst üste gördüğü rüyalarla bildirilmiş olması gibi...

Sadık rüya ile vücudun kendi içindeki arazları sıkıntıları bildirdiği rüyalar birbirinden farklıdır. Bugün psikoloji ve psikiyatri alanına giren Adgas ve ahlâmdır. Hakikaten insanda meydana gelen devre bozuklukları, korkular, hobiler, fobiler neler varsa bunu en iyi rüyada anlıyoruz. Çünkü mesela halveti şeyhi olan Sunu'llah Gaybi "insanın irşad edilebilmesi için illa keşf sahibi olması gerekmiyor sadece rüyalarını doğru okuduğunuz ve onu yönlendirdiğiniz zaman bir müridi yönlendirebilirsiniz" diyor. En basit, en saçma, en safsata rüyalar veya kabusların bile ciddiye alınması gerekir. Çünkü yine Freud'un dediğine bir benzer olarak Sunu'llah Gaybi "rüya insanın kendi kainatını müşahede etmesidir" diyor. Ahlâm dediğimiz rüyaya aynı zamanda durumsal rüyada diyebiliriz. Durumsal rüyada kişinin o anki ruh haline göre duygusal yoğunluk yaşadığı bir konuda o bilgiyi tamamlayamadiğı halükarda tıpkı bilgisayardaki önbellek gibi kişi o bilginin unutsa bile devamlı akılda olmasıdır. Yani tamamlanmamış bilgiyi beynin alıp uzak belleğe koyamamasıdır. Beyinde mantıksal olarak tamamlanamayan konu eksik bir konu olarak bir kenarda tutuluyor ve onu ya varsayımla tamamlıyor ya da çarpıtma ile tamamlıyor ya hayalle tamamlıyor veyahut gece rüya ile tamamlıyor.

Adgas olan rüyalar ise kognitif psikolojiye göre beynimizde yaşanan her olay bir konfigürasyon değişikliği ile beyinde bir dosya halinde kaydediliyor.

Rüyanın bu kadar anlaşılır tarafları olduğu gibi anlaşılmayan pek çok tarafının da olduğu bir gerçek. Rüyanın en esrarlı taraflarından biri saatlerce sürdüğünü düşündüğümüz rüyanın aslında saniyeler sürmüş olmasıdır. Doktor Claine göre ölçülmüş en uzun rüya'nın süresi 90 saniyedir yani rüyalar alemindeki zaman kavramı ile gerçek dünyamıza tekabül eden zaman tıpkı bir yanılsama gibi. Saatlere denk tuttuğumuz saniyelerin içine sığdırdığımız minyatür bir dünya hayatı misali... Bu durum bana hep müminin süresinde geçen adeta ölümden sonraki hesap verme sırasında yaşanan sahneyi anlatan ayetleri çağrıştırır ;

Müminun 112. Ayet: (Allah inkarcilara) " yeryüzünde kaç yıl kaldınız? " Diye soracak

Müminun 113. Ayet: Onlar da "bir gün veya bir günden daha az bir süre kaldık istersen sayanlara sor" diye cevap verecekler.

Müminun 114. Ayet: Allah şöyle buyuracak "doğrusu siz çok az bir süre kaldınız."

Ayette bahsedilen durum bizim günün de yılında ne kadar bir süre olduğunu bilmemize rağmen yaşanılan daha uzun bir zamanın (yıllar) bizlere o gün (hesap günü) daha kısa bir süreymiş gibi gelmesidir. Rüyada da tam tersi durum cereyan eder. Aslında rüyada olanlar daha kısa bir süre(saniye) sürmüştür ama bizim zannımız daha uzun ( saatler) olduğudur. Hani bazen olur ya rüya İçinde rüya görürüz. Şimdi zamanın en küçük biriminden alırsak gördüğümüz rüyalar saniyeler sürüyor ve biz saatler sürdüğü zannındayız ve yaşadığımız dünya hayatının da sadece saatler sürdüğü zehabındayız. Yani acaba dünya hayatı içinde rüya gördüğümüz bir rüya olabilir mi? Yaşadığımızı düşündüğümüz gerçeklik ya ahirette asıl yaşadığımız hayatta gördüğümüz bir rüya ise? Ki buna delil olabilecek bir hadis de efendimizin(s.a.v.) "insanlar uykudadır ölünce uyanırlar" hadisidir. Bu her ne kadar insanların dünya hayatının geçiciliğini aldanmaması şeklinde yorumlansa da burada efendimizin (s.a.v.) salihler, müminler vs. demeyip direkt insanlar demesi bu dünyada yaşadıklarımızın aslında bir rüyayı mı yaşıyor olduğumuzu düşündürtüyor.

Rüyamı gerçek mi? gerçek ne? buna siz karar verin...