Artık "ŞARK KURNAZLIĞI" devri kapandı. Bilgili, eğitimli ve de akıllı bir kişi "Fikir verip, Hizmet edeceği" diğer bir kişi veya kuruluştan; Maddi veya manevi bir karşılık görmedikçe, ne AKLINI ne de HİZMETİNİ sunmuyor.

Avrupalı mantalitesi ile düşünerek, konuya devam edecek olursak: Herkes gibi, her yatırımcı, işletmeci ya da yönetici "Her Şeyi" bilemez.
Mutlaka konusunda deneyimli, birçok şeyi bilen kişilerden, fikir almıştır veya almalıdır.
Alırken de; Bunun HELAL olması için, bir BEDEL ödemelidir.
Yurt içinde olduğu kadar, yurt dışında da Türk yatırımcı, girişimci, işletmeci, yönetici adına ne derseniz deyin, şu veya bu şekilde "Dümenin Başına Geçenler" maalesef; "Bu işleri yapan benim, kuran benim, başaran benim, ben her şeyi bilirim, ben onu da bunu da yaparım." kompleksi içine giriyorlar.
Şahsen, bu düşünce yapısını yanlış buluyorum. Hiçbir tenkide tahammüllerinin olmadığını görüyorum. Kendilerine yapılan iyi niyetli tavsiyeleri, ya kulak arkasına atıyorlar, ya da "Ağızlarını açıp, gözlerini kaydırarak,  daha fazlasını öğrenmek için; Aptal Pozu sergiliyorlar." 
Bu diyaloglardan edindikleri, işlerine gelen, ancak yarım yamalak öğrendiklerini, malum  öz bilgileri ile geliştirdiklerini zannederek, piyasaya sürüyorlar. 
NETİCE ORTADA, Bizler, birbirimize "Destek değil, köstek olan insanlar" olarak tanınıyoruz.
Dedikten sonra, şimdi gelelim "Zurnanın, o en önemli deliğine!"
Her zaman söylediğim, yazdığım birçoğu ile bizzat gidip görüştüğüm, tanıştığım veya tanıştırıldığım, hepsi olmasa bile yukarıda biraz değinmeye çalıştığım, karakteristik özellikler gösteren AB ülkelerinin, il, ilçe ve köylerine yerleşik girişimci insanlarımızı geldikleri yerler ve yakaladıkları başarılar dolayısıyla tabii ki öncelikle kutluyorum.
Şu anda biz Türkler, bizden önce gelen ve zaten AB topluluğunun içinde olan, ancak coğrafi konumlarımız itibariyle aynı "Gastronomik Değerlere" sahip olduğumuz, diğer Akdeniz ülkesi, Milletleri: İspanyollar, İtalyanlar ve Yunanlılardan birçok işi ve hizmeti devralmış durumdayız.
Neredeyse, tüm Almanya, kısmen Belçika, Hollanda, ve Avusturya gibi ülkelerin, büyük şehirlerinin, "Toptancı Hallerindeki" esnafların çoğunluğu bizde, her türlü Restaurantın (İtalyan, Çin, Meksika,  Steakhouse, Fish, vs) sahip veya işletmeciliği bizde, İmbislerin & Fastfood mekanlarının çoğunluğu bizde, berberlerde, kuaförlerde, oto galerilerinde, taksi şoförlerinde, şoför okullarında, sigortacı ve diğer Türkiye'den gelmiş veya Avrupa'da eğitim almış: Avukat, eczacı, doktor, diş hekimi, muhasebeci gibi yüksek mesleklerde dahi, ciddi bir çoğunluk yine bizde.
Ancak, bu değerli vatandaşlarımız; "Ticaretlerini, neden arzu edildiği oranda, Anavatanlarına yönelik yapamıyorlar?" işte sorun burada!
Selam ve sevgilerimle,
Baş Lezzethan
@pakmanvasfi

"GASTRO MİMARİ", ÇİZGİLERİ ve RENKLERİ "LEZZETLE" BULUŞTURUYOR!

MİMARLARIMIZ, YURT İÇİNDE ve DIŞINDA: MUHTEŞEM "GASTRO MEKANLAR" YARATIYOR 

Bilhassa, Almanya ve Avrupa'nın en çok turist ağırlayan kentlerinde: Türk Mimarlarının kurdukları "GASTRO MEKANLAR" hem Ülkemizi ve Mutfağımızı tanıtıyor.
Hem de: Mobilya, Endüstriyel Mutfak, Soğutma Sanayii Ürünlerimiz için, ciddi bir ihracat pazarı yaratıyor.

Ülkemizin yetiştirdiği, yetenekli ve becerikli TÜRK MİMARLARI, başta Almanya'nın Berlin, Düsseldorf, Hamburg, Frankfurt, Stuttgart, Münih kentleri olmak üzere Londra, Viyana, Brüksel, Amsterdam, Stockholm ve Moskova gibi dünya merkezlerinde, gerçekten örnek ve göğsümüzü kabartan:  Restaurant, Cafe, Bar,  Fastfood mekanları ile Marketler projelendiriyor, dizayn ediyor, inşa ediyor ve bu projelerde kullanılan; Salon, bar ve cafelerin MOBİLYALARINI, AYDINLATMA ÜRÜNLERİNİ, dış mekan DEKORASYON, PERGOLA, TENTE, vs. ile mutfaklarında kullanılan ENDÜSTRİYEL MUTFAK CİHAZLARINI,  SOĞUTUCU ÜNİTELERİNİ hatta set üstü ve masaüstü aksesuar & ekipmanlarını, tekstiline varıncaya dek, Türkiye'deki Üretici Kuruluşların MARKALARI ile donatıyorlar.

Ülkemizin,  GASTRONOMİ ve TURİZM sektörlerine yönelik ihracatına katkı sağlıyorlar.
Mimarlarımız, İç Mimarlarımız,  Tasarımcılarımız bu hizmetlerini, sadece TÜRK GASTRONOMİ ve HOTEL YATIRIMCILARINA yönelik yapmıyorlar.
O ülkelerin mimarlarıyla yarışıyor ve o ülkelerdeki diğer yatırımcılara da, Türkiye'nin GASTRONOMİ ve TURİZM MİMARİSİNDE geldiği noktayı başarıyla sergiliyorlar, ileriye dönük umutlar yaratıyor, pazarları büyütüyorlar.
Ülkemizde yaptıkları başarılı, zengin ve görkemli projeler hepimizin malumu, tabii ki iftar ediyoruz, çevremize tavsiye ediyor, haberlerimiz de yer veriyoruz.

Şahsen yurt dışındaki gezilerimde, özellikle genç kız ve erkek başarılı Türk Mimarların kurduğu GASTRO MEKANLARA gidiyorum, hatta bu mekanların tabaklarının rengine, çatal ve bıçak takımlarının seçimine kadar müdahil olduklarını öğreniyor ve çok mutlu oluyorum.
Dünyada hızla büyüyen GASTRO ARCHİTECTURE boyutundaki yeteneklerimizi kutluyorum ve ilerleyen yayınlarımızda (Yazılı & Görsel) özel bir yerlerinin olacağını, şimdiden müjdeliyorum.

"ARİF OLMAK" ve LEZZETİ YÖNETMEK

Anadolu'nun 111 yıllık LEZZET MARKASI Develi 1912 Restaurantlarının  Y.K.Bşk. Arif Develi'nin "Hayatı ve Başarı Hikayesi" oğlu ve kuruluşun Y.K.Üyesi LEZZETHAN Nuri Develi tarafından hazırlanan: "ARİF OLMAK" belgeseli ile ölümsüzleştirildi.

6 Haziran Salı akşamı Zorlu PSM'de, galası yapılacak olan "ARİF OLMAK" isimli, 48 dakikalık belgeselin yapımcılığını, oğlu Nuri Develi ve Mustafa Karadeniz, yönetmenliğini Mesut Gengenç seslendirmesini ise  Okan Bayülgen yaptı.
Nuri Develi'nin ev sahipliğinde gerçekleşecek olan lansman: Ticaret, siyaset, sanat, spor, basın camiasını ve Lezzet Aşıklarını buluşturacak.

"Develi Lezzetlerinin" ikramıyla başlayacak olan program, "ARİF OLMAK" belgeselinin sunumuyla devam edecek ve Türk pop müziğinin duayeni "Erol Evgin"in muhteşem konseriyle taçlandırılacak.
Konu ile ilgili olarak Lezzet HAREKETİ'ne bir açıklama yapan, LMD/Lezzet Markaları Derneği üyesi Nuri Develi, "6 yaşında, dedesinin yanında çalışmaya başlayan ve yüz akı ile geçen ömründe babamız,  Arif Develi için hazırlanan bu belgesel, bizim için bir SAYGI DURUŞU ve bir TEŞEKKÜR BELGESİDİR. 

Develi 1912 MARKASI'nın arkasındaki güç ve asıl kahraman ise, bizzat Arif Develi'nin kendisidir.
Bu belgeselle, onun ilham veren başarı hikayesini, örnek olması için, gelecek kuşaklara aktarmak istedik.
Bugün 10'u İstanbul'daki, 12 şubesi ve binlerce çalışanı ile DEVELİ 1912 RESTAURANTLARI sadece bir LEZZET MEKANI değil, aynı zamanda anılara ev sahipliği yapan bir HATIRA DEFTERİDİR." dedi ve elgeselin gelirinin tamamının;  "Deprem Bölgesindeki Çocukların Eğitimine bağışlanacağını  söyledi.

PEYNİR ve ZEYTİN AŞKINA!

Ülkemizin, en değerli Gastronomik Ürünleri ve en Sevilen Lezzetleri: PEYNİR ve ZEYTİN temalı, bir etkinlik geçen hafta içinde: İstanbul Dr. Kadir Topbaş Kongre Merkezi'nde gerçekleştirildi.

"PEYNİR ve ZEYTİN" gibi, Türkiye'nin çok önemli, çok değerli, çok özel 2 Muhteşem Değerinin; "KÖY PAZARI" mantığıyla ve üstelik "FUAR" adı altında, organize edilmiş olmasını, ben biraz yadırgadım.
"Neden ?" diyecek olursanız, emsali etkinliklere bakınız fuar demiyorum İspanya'da İtalya'da Hollanda hatta Yunanistan'da defalarca katıldım gördüğüm düzen ve tattığım lezzetler sunum kalitesi ziyaretçi profili açısından açıkçası çok da imrendim kısacası Arzu edilen ziyaretçi miktarına da ulaşamayan bu olay;  "Kime ne kazandırdı? Neye yaradı? bilemiyorum, ama:  Bilenlere danışılarak, daha geniş boyutlu ve seviye kriteri yüksek tutulmuş olsaydı, çok daha fazla verim alınabilir, Türkiye'nin Zeytin ve Zeytinyağı pazarı dünyaya duyurulabilir, AB ülkelerinde hala yasak olan PEYNİR ÇEŞİTLERİMİZİN de önü açılabilirdi" diye düşünüyorum.

Yine de böyle bir etkinlik de "BİZ DE VARIZ" diyerek katılan, ve Organizasyonu yönetenYasemin Önder ile TM Akreditasyon kuruluşu Başkanı Bülent Gökdoğan'ın gayretlerini takdir ediyorum. 
Etkinlikte, ülkemizin en doğusundan, en batısından, hatta deprem bölgesinden gelen katılımcılar ile Huriye Zafera, Ali Demir, Reşat Aydın gibi ünlü Chef dostlarıma da rastladım,
sektörel yatırımcılarla tanıştım, sohbet ettim.

Beni etkileyen bazı girişimcileri, ismen de olsa "LEZZET DÜNYAMIZA" tanıtmak ve onları kutlamak isterim.
Yozgat'ın MİDİLİÇ ÇÖMLEK PEYNİRİ'ni (Atamızın Yadigarı) yeniden yaşatan Ebru Örmüş kardeşimi özellikle kutluyorum.
Eşi Fatih Kaan Tuna'nın, Mersin MUT'da kurduğu: MUTUNA Zeytinyağı Fabrikasını ve enfes Ürünlerini heyecanla tanıtan, Hatice Tuna'yı  (Zeytinyağını tattım, muhteşemdi) tebrik ediyorum.

Tokat'ta, Mandacılığa yatırım yapan, GALANTE ÇİFTLİĞİNİN, yakında Çanakkale'de faaliyetlerini sürdüreceğini öğrendiğim Şükrü Kavak ile Akhisar'da aileden zeytinci olan,  Dilek Çim'in çok özel ve ödüle layık ASPRO KASTRO markalı zeytinyağını, ben de nefis ve leziz buldum.  Ayrıca, etkinliğin son günü, bir ekip tarafından düzenlenen "Zeytinyağı Yarışmasında ödül alan, ( Bana hiçbir bilgisi ulaşmadığı için) adlarını bilemedigim üreticilerimizi de kutluyorum.

Yine bu arada tanıdığım ve "TAZE YÖRE e-ticaret" Murat Tepe'yi, Kars'ın ünlü kaşarları ile katılan KOÇKÖYÜ MANDIRASI'ndan Cengiz Ergül ile Zonguldak ÇİFTÇİ ALİ et, süt ve unlu mamüllerini temsil eden Ayşegül Papila hanımefendi'yi, İzmir, Ödemiş'in DORALİNA Zeytin Yağlarını tanıtan Sinan Cihan Sezgingil'i de ayrıca tebrik ediyorum.


Çanakkale, Ezine'nin en değerli: Koyun-Keçi-İnek peynirlerini üreten H.Ö. 444 ÖZTÜRKLER standında, enfes peynirlerini,ziyaretçilere tattıran ve  tanıtan, Ali Öztürk'ü, bu etkinliğe renk ve kalite kattığı için özellikle kutluyorum.
Katılımcı gruplara, OOVİVA, AİLOS, SEZER'S, ELLA ÇİFTLİĞİ,  ZEYTİNEKEN, MARAJ, ZEYTİNSELİ Z.Yağları'nın ve SANDAL, FURKAN, TEKÇE, EKREMOĞLU, DOĞRULUK Peynirleri'nin üreticilerine de başarılar diliyorum.