Otuz yaşın altındakiler pek hatırlamazlar ama 1990`lı yıllarda insanlar 'sorti' kelimesini, 'patriot' kelimesini, 'sükut füzesi' diye bir füzeyi ciddi ciddi öğrenmişlerdi;

Aradan geçen yıllarda 1999 Marmara depremiyle birlikte 'Fay hattı' kavramını, 'yanal atımlı' 'dik atımlı' 'öncü', 'artçı' vb. deprem terimlerini öğrendi;

Bunu artık sık sık yaşadığımız depremlerle biliyoruz;

Sağlık konusunda da televizyon programlarıyla birlikte nice uzman hocamız yıllardan beri sabah öğle akşam her kuşakta evimizin misafiri olurdu.

Ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi, ne yapacağımızı hep en detaylı haliyle anlatırlardı;

Hatta anlı şanlı hocalar tezgâh başında yulaflı bilmem ne diyeti, ıspanaklı bilmem ne salatası hazırlayıp halkın sağlığına çok faydalı sunumlar bile yapardı;

Sonra gruplaşmalara bile sahne oldu sağlık konuşmaları ve konuşmacıları;

Kimi ekmeği, kimi şekeri, kimi beyaz eti yasaklarken öte taraftan bir başkası yapay gıdaları, hormonlu besinleri, genetiği değiştirilmiş ürünleri saydı döktü;

Hangisinin dediği doğruydu hangisi yanlıştı bilemediğimiz için kafamız ambale olmuş sonra 'bırak dağınık kalsın' türü işi makaraya almaya başlamıştık;

Aslında işin erbabı olanlar ve sahada bulunanlar iyi biliyordu hemen hepsi, bir bakıma kendi reklamını yapmaya gayret ediyordu; Kimse de ayranım ekşi demiyordu;

Toplum ısrarla hastanelere yönlendirilirken, şekerden diyabetten tansiyondan öte kanserin korkunçluğuyla ürpertilirken;

Hiçhesapta yokken bir virüs musallat oldu dünyanın başına;

Adına Korona dediler;

Taçanlamına geliyormuş; Virüs taçşeklinde gözüktüğü için;

Aslında bu tür virüsler eskiden beri biliniyormuş ama bu seferki mutasyona uğradığı için insandan insana, hayvandan insana her yerden herkese bulaşıyormuş;

Var mı bir aşısı?

Henüz yok;

Var mı bilinen bir tedavisi?

Henüz yok;

Soğuk havada mı etkili sıcak havada mı?

Dünyanın her bir yanında her tarafta etkili

E arkadaş yıllardan beri sağlıkta evimizin başköşesinden ayrılmayan sevgili sağlık uzmanlarımız şimdi nerede?

Siz de mi bilmiyorsunuz bu derde bir çare?

Eyvah;

İnsanların sağlığı, sağlık alanında olanların da çaresiz kaldığı bir salgın virüsün insafına mı kaldı?

Sağlıkta kimse mangalda kül bırakmazken hiçkimsenin böyle bir B planı yok muydu sahi?

Tıbbın, yıllar önce bulduğu penisilin gibi, kortizon gibi, antibiyotik gibi bu virüs için de bir kale gibi çözümü olmayacak mıydı?

***

`height=

Şimdi yine Dr. İsmail Maraş hocamızın vizyonuna geldik;

'Önce insan önce sağlık' demişti; Ama ilave etmişti: 'Temiz çevre, temiz gıda, temiz su; '

'Önümüzdeki yıllarda Avrupa`da, ABD`de, kısmen Japonya`da modern tıp 'sağlık' konusunda çok büyük çıkmaza girecektir. Öyle bir noktaya gelinecektir ki, tıptan bu hizmeti ancak toplumda gelir seviyesi oldukça yüksek kimseler alabilecek, hatta onlar bile aldıkları hizmetten pek memnun kalmayacaklardır' demişti.

'Tabii bu ülkelerdeki bazı hekimler, alternatif tedavilere de yönelerek hastaya yaklaşımda yeni bir kapı açmışlardır. Alternatif konularda bilgi ve tecrübesi, ilerisi için de ilgi ve merakı olmayan sağlık çalışanlarını gerçekten zor günler beklemektedir.'

`height=

'Bir rahatsızlığın tedavisinde, herhangi bir tedavi yöntemi, eğer rahatsızlığın % 50`sinden fazlasına çözüm sunabiliyorsa, adı ne olursa olsun o yöntem 'tamamlayıcı' değil ana tedavi yöntemi olup diğer yöntemler 'tamamlayıcı' konumda kalır' demişti.

Yine yıllar önce bir makalesinde ise şöyle bir sosyal gerçeğe dikkat çekmişti:

'Sağlıkta insana yatırım yapmayanların süratle bir çıkmaza girdiği gerçeğini ne zaman kabul edeceğiz bilemiyorum.

Ama şunu iyi biliyorum ki gelecekte ayakta kalacak ülkeler, petrol ve madenleri ele geçiren, deniz aşırı savaş filoları bulunan, nükleer silahlara sahip olan ülkeler değil, sağlıkta B planı bulunan ülkeler olacaktır.

Ü lkelerin sağlıkta B planı var mıdır?

Yoktur.

Onun için de ülkeye yatırımcı çağırmak için cazip teklifler sunarak, yerine göre milli çıkarları riske edebilecek kadar tavizler içeren dışa satım özelleştirmeler yaparak, bankalara varana kadar birçok sektörde el değiştirmelere göz yumarak toplanan paralar, böylesi harcamalarda heba olup gitmektedir.

Bir kere sağlığın esasının hastalanmamak olduğunu hesaba katan bir düşüncenin ilkokuldan itibaren beyinlerimize yerleştirilmesi lazımdır.

Köylerimiz, hızla küreselleştirilen dünyada, bizi hayata bağlayacak olan hücrelerimiz gibidir. Bu açıdan yaklaşık kırk bin köyümüzde köylünün çiftçinin, üreticinin çocuklarının sağlığını korumak için hangi köyde temiz içme suyu var, hangi köyde hangi doğal bitkiler var, hangi köyde meyveler vb. varsa envanteri tutulmalıdır.

Birinci planda o yörede üretilen doğal ürünler bölge insanınca tüketilmeye yönlendirilmelidir. Böylece bölge insanının sağlığı % 80`i korumuş olacaktır.

Bu şu demektir.

Bir milyon dolarlık bir sağlık harcaması yapılacaksa, bu tür uygulamalar sebebiyle bu masraf 200 bin dolara düşecektir.

Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki köylüsüne köydeki gıda üretimine sahip çıkan ülkeler, iyi günde kötü günde denilen zor şartlarda başkalarının yüz birim zorlandığı yerde on birim zorlanır. Aksini düşündüğümüzde eğer 100 hanelik bir köyde, ayrı ayrı yirmi evinden dört beş kilo süt alınamıyorsa, on hanesinde tavukçuluk kalmadıysa, on hanesinde dikiş nakış çıkmazsa, on hanesinde halılık yapılamıyorsa, bir kütüphane bile bulunmuyorsa o köy çürümüş demektir.

Köyleri çürüyen bir toplumun sağlıklı hayat yaşayabilmesi imkânsızdır;

O bakımdan dünyanın olmasa bile Türkiye`nin sağlıkta acilen B plana yönelmesi lazımdır.

B planı köylerimizin doğal zenginlikleridir.

Bugün devletimizin ve Sağlık Bakanlığımızın Korona virüsüne karşı verdiği mücadele gerçekten takdire şayandır; Kim ne derse desin bakanlık ve sağlık kadroları insanüstü bir gayrettedir; Kendilerini yürekten kutluyoruz;

Bizim burada dikkat çekmek istediğimiz şey bugüne tedbir almak anlamında öneri değildir. Aksine dünün bugünün ve geleceğin güçlü ve sağlıklı toplumunu bu gerçeğe göre oluşturmak gerektiğine dikkat çekmektir;