Değerli okuyucularım, hayırlı, bereketli Cumalar olsun. Mübarek günün bereketle, iyiliğe, şifaya vesile olmasını temenni ediyorum.

Birkaçhaftadır yoğunluktan İttifak gazetemize ve portalına seyrek aralıklarla yazma imkânımız oluyor. Vakti merhunu geldiğinde daha sık yazarız biiznillah.

Dün, gazetemizin duayen sayfa sekreteri Mustafa Şahin`den 'Ağabey, yazılarınızı bekliyoruz' şeklinde bir mesaj alınca Şair Olcay Yazıcı merhum kendini hatırlattı!

Şair, yazar, mütefekkir Osman Olcay Yazıcı`yı 11 yıl önce Zeytinburnu`ndan ebediyet âlemine yolcu etmiştik. Dün akşam, Zeytinburnu`nda, ülkemizdeki Doğu Türkistanlı mazlumların, hastaların, yetimlerin gözyaşlarını silen, kimsesizlere kimse olma derdini kendine gaye edinen İsa Yusuf Alptekin Vakfı`nı ziyarete giderken, Olcay Yazıcı`yı musallasında bir vakit namazı boyunca misafir eden camiinin yanından geçtik. Ve sonrasında okumakta olduğunuz bu yazı seher vaktinde neş`et etti.

Değerli büyüğüm, ağabeyim, yol arkadaşım Olcay Yazıcı`ya rahmeti vesile kılma niyazıyla kaleme aldığım bu metinde merhumun Trabzon`da başlayan ve İstanbul`da nihayet bulan 57 yıllık hayat serencamının öznesinde kültür sanat olan safhasına küçük bir pencere açacağız.

Olcay Yazıcı insan-ı kâmildi.

Olcay Yazıcı öncelikle insandı, insan-ı kâmildi. Olcay ağabey, dünya hayatının avunmak ve teselli bulmaktan öte bir şey olmadığını idrak ederek, muvakkaten yaşadığı yeryüzünde yatırımını aslî vatanı ukbâ âleminde geçerli akçelere yönelik yaptı. Topkapı`daki mütevazı kabrinde basübadelmevt`i beklemekte olan Olcay Yazıcı ağabeyim güzel bir Müslümandı.

İyi bir şairdi.

Olcay Yazıcı şairdi, iyi bir şairdi. Şiirlerinde yaşayan Türkçenin saf güzelliklerini naif bir metafizikle yoğurarak okuyucunun ben-idrakine arz etmeyi başarmıştı.

Olcay Yazıcı`nın şiirinde ilk tesbit edilecek hususlardan biri, tefekkür zenginliğidir. Şairin mısralar arasına kurduğu dünyalar kendine has bir diyalektiğe sahiptir.

Cemiyete ait, has, saf, ölçülü, düşünülmüş, lirik bir edayla ilmek ilmek örülmüş latif şiirler kaleme alan Olcay Yazıcı`nın şiirlerine, üslubu kadar duru olan ruhundaki güzellikler de aksetmişti. Eslim sümme festerih` düsturuna tam bir mutabakatla bağlanan Yazıcı`nın hisseden, ayırt eden yüreğinin cemiyetin gidişatına yönelik kaygıları ince bir kuyumcu hassasiyetiyle dizilirdi mısralara.

`height=

İnce düşünce ürünü şiirler yazardı. Düzenli, az, ama öz yazardı. Birkaçsatıra yüzlerce kıtada ifade edilebilecek manaları yükleme gibi bir hünere sahipti. Her bir kelimesi, mahir bir duvar ustasının eliyle mısralar arasına yerleştirilmiş gibiydi. Ne bir eksiklik, ne de bir fazlalık olurdu şiirlerinde. Az önce de arz ettiğim üzere duru bir Türkçe ile içten ve bilge bir söyleyiş hâkimdi şiir atmosferine. Okuyucuyu yormaz, usandırmaz bir şiir kumaşı vardı Olcay Ağabeyin.

Yunus Emre`yi, Hz. Mevlana`yı, Abdülhakim Arvasi`yi, Necip Fazıl Kısakürek`i ve Sezai Karakoç`u Olcay Yazıcı`nın düşünce havzasına fikir yükleyen zatlar olarak sayabiliriz.

Şiiri nesriyle, nesri şiiriyle müsabaka halindeydi.

Olcay Yazıcı için 'Şiiri nesriyle, nesri şiiriyle müsabaka halindedir' dersek mübalağa etmiş olmayız. Nesri de şiirleri gibi karii kendine bağlama özelliğini haizdir. Başladığınız bölümü bitirmeden kitaplarını elinizden bırakmanız mümkün olmaz.

Olcay Yazıcı`nın Kitapsız Toplum` isimli eserini kaleme aldıktan hemen sonra kendisine yönelttiğim 'İnsanımızın okumadığından ya da az okuduğundan yakınıp dururuz. Cemiyetimiz kitaptan, bir adım öte kültürden nasıl koptu?' şeklindeki şualimi şöylece cevapladığını hatırlıyorum:

'Tefekkür çağı kapandı, şimdi yeni bir çağdayız.'

'İbrahim Ethem Bey, tez ve etütlük çaptaki sualinize cevap vermek gerekirse, kitaptan, 'yığınsal bir kitle'ye dönüştüğümüz için koptuk. Tefekkür çağı kapandı, şimdi yeni bir çağdayız. Vizyonun putlaştırıldığı, idrakin geri zekâlı düzeyine düşürüldüğü bir çağda, ilim yuvalarının kapısına kilit vurup, çok 'kanallı' bir yüzeyselleşmenin gönüllü erleri olduk.

'Olcay Yazıcı: Ermişlerimiz yok artık!'

Ermişlerimiz yok artık... Bilgelerimiz yok. İstisnasız, her şeyi pazarlayan ve her mukaddes değerin sürümünden kazanan, otomat ve medyatik kafalarımız var. Bilgi çağının sadece adı dolaşıyor ortada. Bilginin retoriğini iyi kotarıyoruz da, muhtevasını beynimize özümsetemiyor, çilesini ruhumuza kabul ettiremiyoruz. Kolaya, akıcı, uçucu ve geçici olana tutkunuz şimdi. Tufan dinecek, bulanık ırmaklar durulacak ve ancak o zaman kâr-ziyan tespiti yapacağız... Elimizde geriye kalan traji-komik hikâye kısaca budur.

'Kültürle gerçekten bağ kuramadık.'

Kültürle gerçekten bağ kuramadık. Çünkü köklerimiz budanmış ve yoz bir aşı yapılmış mayamıza. Genlerimize kadar işlemiş, başkalaştırma ve kimliksizleştirme operasyonları!

Sistematik olarak estirilen bir değiştirme kasırgası geçirilmişti, ekinlerimizin üzerinden! Bu vasatta, 'kendimiz' olamadık. Benliğimizden uzaklaştık. Ne Şarklı kaldık! Ne Garplı olabildik! Hafızamız, kimlik levhamız silindi adeta bir 'tabula rasa'ya dönüştü. Bir başka söyleyişle 'mankurtlaştık.' Mankurtlar kitap okumaz, sadece efendisini över, alkışlar!'

Efendisini mütemadiyen alkışlayan, ense köküne bağlanan boyundurukla hareket ederek dünyayı, çevresini ve sorumluluk alanını egosuyla mahveden mankurt malum şahıslar`a göre fisebilillah hizmet eden, okuyan, yazan, sorgulayan, akleden, fikreden insan önlem alınması gereken tehlikeli biridir.

Olcay Yazıcı`ya göre okuyucu, güdülmeye, peşin kabullere, sorgusuz sualsiz uymaya, 'olur efendimci' davranmaya pek gelmez. Nitekim, hiçbir derin mahfil de, bindiği dalı kesmeye, koynunda potansiyel yılan (!) beslemeye niyetli değildir. Böylece ters işleyen denklem kurulmuş olur. Kültüre, objektifin tersinden bakışın altındaki gizli maksat budur. Güdümlü kültür ise, bu sahadaki yozlaşmanın en haysiyetsiz prototipini teşkil eder.

Ü stad Yazıcı nezdinde gerçek güneşi gözlerden gizlemek için, karanlığa karşı küçük mumlar yakan, çarpık ve zorlama bir mantığın işgüzarlığı, kültürün ve kültürlü insanın, neden hep arka plânda bırakıldığının cevabı, bu cümlenin/tespitin içindedir. Ve dahi eleştiri, hür düşüncenin hâkim olduğu toplumlar için söz konusudur. Günümüzde içi boşaltılmış mefhumlar cirit atmaktadır ortada. Yani, kültürün belki adı var, ama muhtevası tahrip edilmiş, içine ağyarın istediği kimliksizlik` konmuş.

Suyun İki Yakası Selanik, Eğitim ve Kültür Trajedimiz-Kendimiz Olmaktan Nasıl Çıktık?, Büyük Gün-Bir Kıyâmet Alâmeti Olarak Hazreti İsâ`nın Dönüşü, Irmaklar Sonsuza Akar, Yaralı Küheylân, Kitapsız Toplum, Nemrut Ateşi, Hüzün Yazıları, Tartışmayı Tartışmak, Bulut Çocuk, Ateşi Uyandıran Şiirler, Papatyalar Ü şümesin, Erguvan Uğultusu, Çocuklar Vatanında Büyüsün ve Eylül`ün Kırdığı Gül isimli kitapların müellifi, biiznillah cennetmekân Olcay Yazıcı düşünen insan profilinden mankurtluğun bir derekesi olan malum şahıslığa` sürekli tüketen ve muhataplarını kemiren insan profiline nasıl geldiğimizi şöylece açıklıyor:

'Düşünen insandan gele gele tüketen insana geldik. Tüketen ve tükettiren, nihai olarak da tükenen bir insan modeliyle karşı karşıyayız şimdi. Batı, sanayi devriminden teknoloji atağına kadarki bütün süreçlerde insana hep, çok alan, çok harcayan ve karşılığında çok ödeyen bir tüketici profilinden yaklaştı. Kültürümüz, insan unsuruna, 'yeryüzünün halifesi', 'âlemin özü' gibi üst misyonlar ve aşkın faziletler yüklemiştir.

Batı, insana, hep meta mantalitesinden, hep hükmedici, kullanıcı, sömürücü zaviyelerden bakmakta belki haklıydı. Peki ya insanımızın bu tuzağa hemencecik düşmesine ne demeli! İnsanlarımız buhranlar anaforunda maalesef dibe vurdu, alçaldı! Hem öyle bir alçalış, öyle bir alçalış ki... Bunun daha alt bir zemini yok. Ve o yüzden, bu hızlı alçalış sürecine yakalanan insan, adeta düştüğü alçaklıkla yetinmeyerek, elinde kama, bulunduğu zemini daha da kazarak, altın altına (aşağıların en aşağısına) inmeye çalışıyor!

Çünkü toplumun kanaat önderleri, gönül erleri kalmamış. Çünkü etik kaygı, yitik bir zamana sürgün edilmiş. Kendi norm ve dinamiklerine yoz ve yabancılaşmış insanlar, bulanık bir ırmakta şuursuzca sürükleniyor. Finalin korkunçbir faciayla noktalanacağını tahmin etmek için, kâhin olmaya gerek yok!'

Bu vesileyle Şair Olcay Yazıcı`nın ve geçtiğimiz günlerde Gaziantep Nizip`te vefât eden değerli büyüğüm, hakikatli Anadolu ereni Cuma Kalkan amcamızın ruhları için Fatihalar okuyalım.