Şairin kaleminden süzülen her şiirin kendine has bir hikayesi ve oluşum müddeti vardır. Müphem duygular, şairin gönlünde mısra halini almadan önce uzun ve sıkıntılı bir sancı devresinden geçer. Bu sıkıntılı sancı dönemi kimi şiirler için birkaçgün, kimi şiirler için birkaçhafta, kimi şiirler için de çok daha uzun geçebilir. Hatta bu sancı yıllarca sürebilir. Sancı döneminin uzunluğu ya da kısalığı ortaya çıkan şiirin kalitesini çok fazla etkilemez belki, ama mısraların olgunluğunu, kelimelerin ahengini etkileyebilir. Şiirdeki musikiyi etkileyebilir.

Yahya Kemal Beyatlı`nın 'Süleymaniye`de Bayram Sabahı' isimli şiirine son şeklini otuz iki yılda verdiği söylenilir. Fakat o şiir ki aşılmaz bir kale gibidir.

Şiirlerin bu sıkıntılı dönemleri, hayalde raks eden duyguların kağıtla buluşmasıyla sona erer. O sona eriş ki her şeye değer. Büyük bir mutluluk anıdır. Çünkü bir doğum anıdır, o an. Artık ortaya bir eser çıkmıştır. Defalarca bıkmadan okunur ve ufak tefek kelime tashihleri yapılarak şiire son şekli verilmeye çalışılır. Sağ alt köşeye de tarih ve imza atılır. Eğer hemen oracıkta paylaşılacak bir dost varsa şiir onunla paylaşılır ve onun ne diyeceği merakla beklenilir. Şairler, genelde biraz ürkek ve çekingen mizaçlı insanlardır. O yüzden ortaya çıkan eseri hemen herkese göstermezler ve herkese okumazlar. Önce çok samimi bulunan, sırdaş sayılan dostlara okunur. Onların şiir hakkındaki görüşleri dikkatle ve heyecanla dinlenir. Eğer onlar beğenir, iltifat ederse şiir artık gün yüzüne çıkarılabilir. Böylece şiir, çemberi hafif hafif genişletmeye başlar. Şiir mahrem mahalden çıkarak herkesin beğenisine sunulur. 

Şiirin gün yüzüne çıkmasıyla birlikte şiir için ikinci bir yolculuk başlamıştır. Bu yolculuk, şairin hayal dünyasında gerçekleşen yolculuğa nazaran çok daha çetin bir yolculuktur. Şiir, dost düşman birçok kişi tarafından okunacak ve münekkitler tarafından, eleştiri yağmuruna maruz kalacaktır. Tabiri caiz ise şiir ameliyat masasına yatırılacak ve didik didik edilecektir. Bazı insanlar şiiri çok beğenecekler, 'çok güzel bir şiir' diyecekler ve tüm yorumlarını kendilerinde gizli tutacaklar. Bazı şiir sevdalısı dostlar şiiri dikkatle okuyacak, beğendiği, beğenmediği yerleri tespit edecek ve şairle ilk karşılaşmasında görüşlerini şaire aktaracaktır. Bazı insanlar da her zaman yaptıkları gibi önce şiire küçümser bir nazarla bakıp şöyle hızlıca bir göz gezdirecek ve şiiri sanat açısından çok basit bularak 'önüne gelen de şiir yazıyor, şairim diye geçiniyor kardeşim, böyle de olmaz ki' diyecek, elindeki kâğıdı da buruşturup bir köşeye fırlatacaktır.

Bu zorlu mücadeleyi zaferle tamamlayan şiirler artık şiir meclislerinde okunma hakkı kazanmış ve sanat dünyasına merhaba diyebilmişlerdir. İmkân ve fırsat olursa şiire bir de video klip çekilecek ve müzik eşliğinde televizyon ekranlarından ya da başka dijital mecralarda dinleyiciye ulaşacaktır. Artık o herkesin malı olmuştur. Hususi mekânı olan yüreklerden çıkıp umumileşmiştir. 

Şair, nice duygusal depremlerden sonra yazdığı şiirinin video klip olmasıyla sona eren bu ikinci yolculuğunun içinde pek yoktur. Dışardan izlemiştir. Yabancı bir nazarla olup bitenleri seyretmiş ve alınacak dersleri almıştır. Yapılan eleştirilerin bazılarını ciddiye alır, bazılarını duymazlıktan gelir. Bazı eleştirilerin temelinde kıskançlık duygusu olduğunu düşünür. 

Şairin derdi ortaya çıkan şiirin bu maceralı yolculuğu değil onun asıl derdi kendi kalbinde başlayıp kağıtla son bulan sancılı yolculuktur. Yeni şiirler için ilham kaynağı bulmak büyük meseledir bir şair için. Ortaya çıkan her şiirden sonra şair kendini büyük bir boşlukta hisseder. Askerden yeni gelmiş bir gençya da zorlu final sınavlarından kurtulmuş bir öğrenci gibi. Hemen yazamamaktan rahatsızlık duyar. Sonra da çevresini, doğayı, insanları, gökyüzünü, mevsimleri, çiçekleri, çocukları, kendi içdünyasını daha bir dikkatle izlemeye başlar. Her an bir kıvılcım yakalayabilmek ümidiyle şair kendini bekleme durumuna alır. Bu bekleyiş bazen çok kısa bazen de uzun sürebilir. Bazen de bir bakmışsınız şair ilhama dert yanmaktadır:

Ey ilham neredesin? 

Yine fon müziği olsan

Düşüncelerime.

Alıp götürsen beni

Kekik kokan

Bir dağ başına...

Kardelen gibi eritsem karları,

Güneşe ilk merhaba diyen ben olsam,

Ve haykırsam hayalime,

İlhamsız bırakmayın beni,

İlhamsız bırakmayın.

Diyerek sitemlerini mısralaştırır. En sıkıntılı an, şiir olur dikilir şairin karşısına ve bu sefer şair kendine sıkıntıyı ilham yapmıştır. Belki de en güzel mısralar bu zor zamanlarda söylenen mısralardır.

İşte, hep sancıdır şairin ömrü. Bir şiirin yolculuğu biter diğerinin yolculuğu başlar. Bu kovalamaca bir ömür  sürer gider şairlerin dünyalarında.