Peygamber Efendimiz (Aleyhisselam) Müslümanlarında bir sancağı olmasını emretmiş ve Ukab ismini verdikleri siyah bir sancak yaptırmıştı. Bu mübarek sancak tüm gazalarda 'İslâm Bayrağı' olarak bulunmuş ve günümüze kadar muhafaza edilmiş...

Kureyş kabilelerinde kullanılan sancaklar tüm Arapları birleştirici bir öneme sahipti. O dönemdeki tüm kabileler de İslamiyet in yayılması safhasında bu sancak altında birleşiyorlardı. Peygamber Efendimiz ’in bu sancak dışında, ordusuna ait birçok sancak daha vardı ama İslâm Ordusu'na özel olan sancak Ukab’tı. Hazreti Peygamber'de Müslümanların bir sancağı olmasını emretmişti. O dönemdeki tüm sancaklar beyaz renkliydi. Resulullah’ın emri ile yapılan yeni sancak siyah ve yünlü bir kumaştan yapılmış ve Ukab ismi verilmişti.

ŞEREFLİ EMANET HEP KORUNDU

İslâm Ordusunun bundan sonraki dönemde tek sancağı olacak olan Ukab, Peygamber Efendimizin katılmış olduğu tüm savaşlarda İslam’ın bayrağı hükmünde olmuş ve hepsine götürülmüştü. Resulullah’ın vefatından sonra dört halife bu şerefli emaneti sırasıyla devralmışlar ve usulünce muhafaza etmişlerdi. Resmi kayıtlara göre daha sonra Emevî ve Abbasi halifelerine intikal eden sancak, Moğolların Bağdat’ı işgal etmesiyle Abbasi Halifesi tarafından Mısır a götürüldü. Ukab, Yavuz Sultan Selim Han tarafından Mısır’ın alınmasıyla da Osmanlılara geçti. Yavuz Sultan Selim, Mısır dönüşü sancağı İstanbul a getirmiş ve o tarihten itibaren Peygamberimiz emaneti olan Ukab, İstanbul da Topkapı Sarayında muhafaza edilmekte.

PADİŞAH OMUZUNDA TAŞIRDI

Osmanlı döneminde, Topkapı Sarayı Hırka-i Şerif dairesinde büyük bir titizlikle muhafaza edilen Sancak-ı Şerif sefer öncesi ve mühim merasimlerde çıkarılır ve Bâbüs Saade önünde onun için hazırlanan yere dikilirdi. Sancak-ı Şerif henüz daireden çıkartılırken ise Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u kuşatma altına aldığında çokça okuttuğu ve o günden sonra her sefer hazırlığında fethin müyesser olması adına okutulması adet haline gelen Fetih suresi okunurdu. Daha sonra Sancak-ı Şerif padişahın omzunda taşınıp yukarıda bahsettiğimiz Bâbüs Saade önündeki yerine dikilirdi.

ÖPEREK TESLİM EDERDİ

Osmanlılarda peygamber sevgisinin ve saygısının en büyük göstergesi peygamber sancağına büyük bir ihtimam gösterilmesidir. Bu sancak merasimi sırasında Fetih ve Yasin sureleri okunur padişah dahil olmak üzere vüzeradan ve hanedandan hiç kimse oturmazdı. Padişah, Kur’an-ı Kerim bittikten sonra Sancak-ı Şerifi eline alır, öper ve kendisini sefere memur eylediğini söyleyip, muvaffakıyeti için dua ederek sadrazama teslim ederdi. Sadrazam, padişahın kendisine dua ile sunduğu emaneti alır, öper ve omzuna yerleştirdikten sonra sefer için yola revan olurdu. Sadrazam Sancak-ı Şerif ile yola koyulduğu anda Şeyhül-İslam ve şeyh efendiler dua ederdi.
Yüzyıllarca İslam’ın bayraktarlığını yapmış olan bu Sancak-ı Şerif orta kapıya kadar sadrazamın omzunda götürülür ve burada sadrazam imamına teslim edilirdi. Feth-i Şerif okunduktan sonra tekrar muhafazasına konulan sancak, savaş alanlarına muhafazası ile götürülür ve sancaktarlar tarafından korunurdu. Sancak-ı Şerif in ordu ile beraber olması çok büyük bir şevk unsuru olarak kabul edilirdi. Sefer dönüşünde de ilk yapılan merasimin tam tersi uygulanır, Sancak-ı Şerif sadrazamın omzunda tekbir ve dualar eşliğinde Bâbüs Saade önüne getirilir, burada padişah tarafından sadrazamdan teslim alınır ve bizzat padişah tarafından Hırka-i Şerif dairesine götürülüp yerine konulurdu.

Sancak-ı Şerif Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s) in ve İslam’ın bayrağını simgelediği için sancağın dikildiği yere ayak basılır ve saygısızlık olur endişesi ile sair zamanlarda yuvanın üzerine bir taş konulurdu. Bu taş bugün Bâbü’s Saade önünde hâlâ mevcuttur ve ziyaretçiler tarafından kolayca fark edilmektedir. Asırlarca bu şekilde muamele görmüş olan Sancak-ı Şerif son olarak II. Mahmud döneminde Hırka-i Şerif dairesinden çıkarılmış, Bâbüs Saade önündeki yere dikilmiş ve halkın Yeniçerilere karşı birleşmesi istenmiştir.