Tarihe 'canlı yayındaki ilk savaş' olarak geçen Birinci Körfez Savaşı sırasında üniversite öğrencisiydim. Haber televizyonculuğunun tüm Dünya`da kabul görmesini ve CNN`in uluslar arası bir haber kanalı olmasını sağlamıştı.

Bağdat semalarını aydınlatan roket ve bombalara evlerimizin içine kadar gelen korkutucu sesler eşlik ediyordu. Türk`ün inşaatta çalışan iş makinasını izlemesi gibi tüm dünya ekran karşısına geçmiş ve yeni bir çağın başladığına işaret eden savaşı izliyordu.

Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte tek küresel güçolarak dünya hakimiyetini ilan eden ABD`nin Ortadoğu`daki çeyrek yüz yıllık metazori misafirliğinin de başlangıcıydı o gece; Kuveyt`i işgal eden Saddam için bu başlangıçhiçiyi sonuçlanmadı. Tüm dünyada izlenen CNN, savaşın ardından daha fazla tartışılmaya başlandı. Tüm dünyayı kandırdığı, savaşla ilgili bilgileri manipüle ettiği, Saddam`ı düşmanlaştırmak için uydurma yayınlar yaptığı bile iddia edildi ama sonuçta Saddam zaten tek başına güçlü bir nefret objesi olmayı çoktan başarmıştı.

Operasyonu her gece an be an veren CNN, İncirlik Ü ssünden kalkan uçakların görüntülerini yayınlamaya devam etti. İnsanlar duygularından arınmış olarak ekrandaki savaşı takip ederken, koca bir coğrafyanın kaderi de değişiyordu. O günden sonra Ortadoğu hiçbir zaman eskisi gibi olmadı. Zaten sorunlu olan coğrafyaya dışarıdan müdahalenin yarattığı kaosu pek çok kişi ve grup fırsat olarak gördü.

Canlı yayınlar çağının televizyon savaşları sonraki yıllarda da sürdü. Osmanlı-Rus Harbiyle zirve yapan savaş muhabirliği günümüzde de popülerliğini koruyor ama bağımsızlığını çoktan kurban verdi. Plevne Savaşını, Avrupalı ülkeleri adına takip eden muharebe muhabirleri kesinlikle çok daha özgür ve hakikate çok daha sadıktı.

Yüz yılı aşan savaş muhabirliğinde teknoloji akılalmaz bir gelişme kaydetti. Savaş ressamlarının çizdiği muhteşem karelerin yerini fotoğraf makinaları alırken, yeni bir gazetecilik kolu olarak savaş muhabirliği günümüze kadar geldi.

Saddam`ı ipe götüren 2. Körfez Savaşı ise 'embedded' gazeteciliğin gösterisiydi. Literatüre 'iliştirilmiş gazetecilik' olarak geçen bu dönemde, askeri operasyonun bir parçası olundu. Basra Körfezinden Irak`a giren Amerikan ordusunun içinde hatırı sayılır bir gazeteci kitlesi de vardı. Savaşın diğer tarafı olan Irak`ı ise tek başına Enformasyon Bakanı temsil ediyordu. Ü lkesinin resmi televizyonuna çıkarak savaşın gidişatını anlatan Bakan, tarihe ilginçbir karikatür olarak geçti.

Bizim ülke gazeteciliği ise savaş söz konusu olduğunda Batılı meslektaşlarına göre çok daha sorgulayıcı olmuş ve mesleğin çoğulculuğunu daha iyi temsil etmişlerdir. Çanakkale Savaşı sırasında Almanlardan öğrendiğimiz propaganda yayınlarının dışında cepheye gazeteci ve edebiyatçılar da davet edilmişti. Atatürk`ün bir Çanakkale kahramanı olarak öne çıkmasında yine dönemin gazetelerinin etkisi yadsınamaz. Cephede verdiği röportajla Türk subayının ışıltılı yeteneğini göstermiştir.

Tek Parti yıllarında Takrir-i Sükun ile pek çok gazetecimizin tutuklandığı da doğrudur. Şeyh Sait İsyanı sırasında tutuklanma ve sürgüne gönderilmeler yaşanmıştır ama adı üstünde bu bir terörle mücadeledir. Türk basını terörle mücadelede her zaman devletin politikasını sorgulama özgüvenini göstermiştir. Bu dönemlerde homojen bir basın görüşü yoktur. İktidara yakın ve onun sözcüsü gazetecilik öne çıktığı gibi mesafeli bir yayıncılığı da görebiliriz.

Gelelim bugünün 'Instagram gazeteciliğine';

Sosyal medyanın yaygınlığıyla birlikte 'yurttaş gazeteciliği' kavramıyla da tanıştık ama bugünkü bir adım ilerisi olan 'Instagram gazeteciliği'; Moda defilesinden de askeri operasyondan da aynı pozu verir aynı popülariteyi elde ederiz yargısıyla yine marka kıyafetler, pahalı saatler, abartılı takılar gözümüze sokulur. Bu üslubun vücut bulmuş hali ise galiba Buket Aydın oldu.

Ölçüsüz tepkiler yüzünden haklı eleştiriler de anlamını yitiriyor. Haber okumanın ve program sunmanın ötesinde bir gazetecilik deneyimi olmamasına rağmen 'savaş muhabirliğine' kalkışması mesleğin ustalarına bir saygısızlık. Askeri operasyonlara yakın bölgelere kurulan stüdyolarda haber okuduğunu biliyorum ama sahada haber yaptığına hiçdenk gelmemiştik.

Onlarca tecrübeli gazeteci yok sayılırken büyük bir prodüksiyonla operasyon bölgesine girmesi haliyle eleştirileri de beraberinde getirdi. Oysa ki, aynı saatlerde bölgede izlenimlerini paylaşan, bültenini sunan Ece Ü ner için bu eleştiriler yapılmadı. Muhtemelen çok zor şartlarda çalışan kameramana bir de 'Instagram fotoğrafçılığı' görevi yüklemediği için bu eleştirilere uğramamıştır.

Çok geniş çaplı bir askeri operasyonun özenli bir gazetecilik dili gerektirdiğinden habersiz yayıncıların, yemek yediğim restorandan da story paylaşırım, çelik yelekle girdiğim cepheden de diye inanması galiba savaş muhabirliği tarihinin ilklerinden. Savaş ressamlığından buralara gelmek dramatik ama hayatın güçlü değişimine direnmek de mümkün değil. Galiba gelecekte daha sık göreceğimiz benzerlerine bugünden alışsak iyi olacak.