`height=

Sitemiz köşe yazarı Dr.Göktan Ay`ın, Müzisyen ve  Santurzen Sedat Anar ile  (müzik, sanat, icracılık, müzik eğitimi, popüler sanatçılık v.b.) konularında yaptığı söyleşiyi  yayımlıyoruz

AY: Sedat Bey, nasılsınız. Biraz kendinizden ve müzik hayatınızdan bahseder misiniz?

ANAR: Pandemide herkes ne kadar iyiyse o kadar iyiyim ben de. 1988`de Şanlıurfa`nın Halfeti ilçesinde doğdum. On yedi yaşına kadar orada yaşadım. Hacettepe Ü niversitesi Tarih Bölümünü kazandım ama, üçüncü sınıfta okulu bıraktım. Küçük yaşta (ilkokulda) 'cura çalarak' müziğe başladım. Ama asıl müzik hayatım 2007-2015 arasında Ankara`da 'sokak müzisyenliği' yaparak başladım. Santurumla Türkiye`de ve yurtdışında birçok konser verdim. Bu sırada doğu müziğini ve başta santur olmak üzere doğu müziği çalgılarını daha yakından tanımak için sık sık İran`a gittim. 2016`dan beri İstanbul`da yaşıyorum. 2018 yılında sokakta müzik yaparken ve İran`da geçirdiğim zaman zarfında tuttuğum günlük ve notlardan oluşan 'Sokaknâme' adlı kitabım İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Sonrasında peşi sıra İletişim yayınlarından 'Hallerin Esiri' adlı romanım ve sokak müziğini çalıştığım  'Sokağın Sesleri' adlı kitabım çıktı. Aynı zamanda Santuru anlattığım 'Santurname' adlı bir kitabım da var. Tiyatro oyunları ve film müzikleri (daha çok belgesel) yapıyorum. Sekiz albümüm var. Bu albümler 'Kalan müzik, Ahenk müzik ve T.C Kültür Bakanlığı' etiketiyle çıktı. Şu sıralar yeni bir Santur albümü yapma hazırlığındayım. Bir nevi Santurla neo-klasik besteler de yaptım diyebilirim. Onları kaydediyorum. 

AY: Pandemi dönemi, müzisyenleri maddi açıdan zorladı. Siz neler yaptınız?

ANAR: Pandemi döneminde işsiz kaldım. Annemin yanında Halfeti`de, dört ay kaldım. İyi bir okuma süreci oldu pandemi dönemi bana. Epey bir okuma yaptım. Bu süreçte 'Sokağın Sesleri' kitabımı hazırladım. Söyleşiler yaptım kitap için. Bu arada şu anda da müzisyenler zor durumda. Sürekli bir kararsızlık var camiada. Kapalı alanda konser yapıldığında 'iki aşı olmanız gerekli' diye bir kural var ama bakıyoruz menajerimizle böyle bir şey göremiyoruz. Ya da ne bileyim geçen sinemaya gittik eşimle. Aşımızın ikincisini olmadığımız için bizi içeri almadılar. Nasıl eski hale geleceğiz bilemiyorum. Bir de maalesef tanıdığım bir müzisyen arkadaşım intihar etti geçim sıkıntısından. Ne söylesem az kalır. Bitsin artık bu süreç. 

AY: Çok kitap okuyorsunuz. Oysa müzisyenler çok çalışır, az okurlar. Okumanın müzisyene ne gibi yararları var?

ANAR: Bazı yakın dostlarım evime geldiğinde, kütüphanemi ve okuma aşkımı görünce bana sen müziği para kazanıp kitap almak için yapıyorsun` diye şaka yapıyorlar. Ben okuyarak bambaşka dünyalarla tanıştım. Okumak ufkumu açtı. Açmaya da devam ediyor. Sadece Türk yazar ve şairleri değil yanıbaşımızdaki dünyayı özellikle de komşu ülkelerin 'müziğini ve edebiyatını da' takip ediyorum. Gidip bir müzisyene ya da yazara çağdaş İran veyahut Suriye edebiyatından ve müziğinden beş isim söyleyin diye sorun. İnanın sayamazlar. O zaman da ben sorarım sen daha komşu ülkelerinin müziğini ve edebiyatını bilmiyorsun e o zaman dünya seni neden dinlesin ve okusun?

`height=

AY: YouTube kanalı açtınız ve takipçi sayısı 50.000`ne ulaşmış. Link: https://youtube.com/c/sedatanar Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

ANAR: Tabii ki mutlu oluyorum. İlk youtube  kanalımı açtığım an aklıma geliyor. İki sene boyunca 300 takipçiyi geçmemiştim. Bu umurumda da olmadı açıkcası. Müziğin bir zamanı vardır. Bir bakarsın yıllardır ilgi görmemiş besten bir anda herkes tarafından dinlenir. Benim de  özellikle 'Amak-ı Hayal' albümünü yaptıktan sonra takipçim artmaya başladı. Bir de 'Yak Sinemi Ateşlere' bestemi paylaşınca bir artış gördüm. Tabii pandemi döneminde de boş durmadım. 50 eser kaydettim evde. Bazen telefonla, bazen zoom kayıt cihazı ile. Bazen de arkadaşım Cansun Küçüktürk`ün evinde. Hatta bu ev kayıtlarımdan bir seçki yapıp Pandemide Evde Kaydettiğim Enstrumantaller` adıyla dijital albüm olarak paylaştım. 

AY: Sürekli 'Sokak Müzisyenliği ve Sedat Anar' ikilemesi var.Nedir bunun aslı?

ANAR: Bu normal bir şey. Sekiz sene sokakta müzik yaptım. Hayatı orada öğrendim diyorum. Hayatınızın sekiz yılında bir şeyle uğraştığınızda, o ne olursa olsun hep size de yansır. Ben şunu derim hep. Sokakta santur çalarken sadece insanların ayakkabılarını görüyordum. İnanın ben insanları az çok giydiği ayakkabılarından bile tanırım. Sokak bana insanları tanımayı öğretti. Öyle bir sahneydi ki içinden çöp arabası bile geçiyordu. 

Sokağın Sesleri kitabında dostum Özge Unkap ile söyleşi yaparken sokağın güzelliklerinden bahsetmiştik. O aklıma geldi paylaşayım sizinle de. Sokak demek hikâye demek aslında, öyle çok anımız var ki sokakta... Gözleri pırıl pırıl, yaklaşıp tebrik edenler, içindeki güzel hisleri bakışlarıyla anlatanlar, para uçunca ne yapacağını bilememe halleri, parayı avuçlayıp kaçanlar, zabıta kovalamacaları ve enstrumanları kaptırmama zaferi, yer kapma savaşları, yağmurdan kaçma halleri, bozuk paraları bütünletme maceraları, çayın en ucuz olduğu Kızılaydaki Piedra Kafe`de çay molaları, kimin çay bahçesinden tabure isteneceği tartışmaları, sokak süpürme canavarı, bitirme ödevlerine konu olan sokak müziği söyleşileri, belgesel çekimleri, müzik aralarında oturup dinleyenlerle birlikte anı paylaşmak, keyifle kahkahalarla geçirdiğimiz anlar, günler... Ve sana daha neler neler... 

AY: Çok hareketli günlerden geçmişsiniz; Bir sanatçıda olması gereken özellikler sizce nelerdir?

ANAR: Şu sıralar 'klasik müzik' dinliyorum. Epey de okuma yaptım klasik müzik ile ilgili. Bir sanatçıda en başta olması gereken şey, çalışmak. Klasik müzik icracılarına ve bestekarlarına hayran kalmamak elde değil. O kadar çok çalışmışlar ki, sonucunda muhteşem besteler ve icralar ortaya çıkmış. Bir müzisyen olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim maalesef Türkiye`deki müzisyenlerin büyük bir çoğunluğu okumuyor. Rahmetli Hasan Saltık abimin yanında gidince, masasında gördüğüm kitapları kendime zorla da olsa hediye ettirirdim. Son ziyaretimde bana bir sen bu kitapları merak ediyorsun` demişti. Odasının yanındaki gizli küçük odada bir koli kitap vermişti bana. Sanatçı dediğin bir alanda sınırlı kalmaz. Özellikle Ferit Edgü kitapları okurken 'resme' merak sardım. Bir süre resim ile ilgili araştırmalar yaptım, inanın ki bestenize ve icranıza da yansıyor bu. 

Devam edeceğiz;