Aynı belde sakinleri için aynı şehirden olan anlamında 'hemşehri' tabiri kullanılır. Belediye ise beldenin ve belde sakinlerinin ortak ve medeni ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulmuş teşkilattır. Bu bakımdan belediye hemşehrilik teşkilatı hüviyetine sahiptir. Hemşehrilik ilişkilerini de belediye yürütür.

Bir ailede, eşlerin birbirlerine karşı karı, koca hakları ana, baba hakları çocuk hakları olduğu gibi birbirlerine komşu olanların komşuluk hakları vardır. Aynı beldede oturanların da hemşehrilik hakları söz konusudur. Aynı şehirde oturanlar için güvenlik ve huzur ilk tercihtir. Çünkü hemşehriler can, mal, ırz ve namus güvenliği içinde yaşamak isterler. Zaten insanın huzuru ve buna bağlı olarak üretici olması bu güvene bağlıdır. Huzur sağlanamamış yerde anarşi vardır. Anarşi de insanın dolayısıyla toplumların maddi ve manevi gelişmesine engeldir.

Yaşanabilir bir çevre bakımından bir beldenin imarı önemlidir. İmarı düzgün yerleşim yerleri hem huzurlu yaşamayı sağlarlar, hem de hemşehrilerinin maddi haklarını korurlar. Bunun için kaçak yapılar hemşehrilik haklarına tecavüzdür. Estetiği bozuk, kaçak bir yapı bir yerleşim alanının havasına, estetiğine zarar verdiği gibi, depremlerin öğrettiği şekliyle pek çok felakete yol açmaktadır. Ü stelik kaçak yapıların olduğu yerlerin maddi değerleri düşüktür.

Savaş yıllarında , tabii afetlerde halkın sıkıntıları hikayeciler ve romancılar tarafından yazılır.

Bunun örnekleri milli edebiyatımızda olduğu gibi, başka edebiyatlarda da görülebilir. Savaş, kıtlık,

deprem gibi kriz hallerinde halkın nasıl davrandığı veya toplulukların davranış şekilleri şehirli ve

köylülere göre farklıdır.

Son yüzyıldaki sanayileşme ,kentleşme ile karbon salınımının artması iklimlerin değişmesine hızlıca sebeb olmuştur Ü lkemizin büyük bir kısmında zaman zaman bol yağışlar oluyor karadeniz ve güney sahillerinde seller,

büyük kent merkezlerinde kar ve buzlanma bazı dönemler kısa sürse de hayatı büyük ölçüde etkiliyor . Özellikle kar yağışı

sebebiyle okulların tatil oluşuna öğrenciler sevinmektedir Ancak bazılarımız Kar neden yağdı ki ?

edasıyla memnuniyetsizliğini ifade ediyor. Nitekim İstanbulda otobanda mahsur kalan birisi hemen

yetkilileri göreve davet ederek valinin ve belediye başkanının görevden alınmasını talep ettiği dönemleri mazide yaşadık. Televizyonda yukarıda bahsedilen vatandaşlarımızdan Nerede yetkililer? diyenlerin önemli bir kısmının arabalarında zincir olmadığı anlaşıldı.

Yapılan araştırmalarda karadenizde ve pekçok bölgede aşırı yağışlarda dere taşmalarında sebebin dere yatağına yapılan binalar dere yataklarının kapatılması yada atılan buzdolabı çamaşır makinesi ,hurda araçlar vb insan kaynaklı sebeple olduğu ortaya çıktı.

Hızlı şehirleşme ve nüfus artışı ile birlikte Türkiyede komşuluk ilişkilerinin de zayıfladığı bir gerçektir. Yıllarca aynı apartman veya sokakta yaşayanların birbirlerini tanımadıkları görülmektedir. Bu sebeple günümüz toplumu insanların yalnızlaşmasına yol açmakta, kalabalıklar içinde yalnız insanlar yaşamaktadır. Modern insanın en büyük problemi, kalabalıklar içinde yalnızlaşmaktır. Bu aynı zamanda maddileşmenin bir sonucudur. Halbuki komşuların, komşu esnafların birbirlerinin problemleriyle ilgilenmeleri, destek olmaları gerekir. Bu husus belediye ve kamu hizmetlerini de kolaylaştırır. Komşusunun hukukuna saygılı olunduğunda, imar sıkıntısı azalır temizlik hizmetleri daha rahat çözülür .

Avrupa ülkelerinde işyerlerinin ve evlerin önünün bakımı vatandaşlara aittir. Bu görevi yapmayan vatandaşlara hayli yüksek miktarda cezalar kesilir. Belediyeler de kamuya açık alanları temizler ve düzenler. Trafik kazaları gibi olaylarda halkın bilinçsiz ve dikkatsiz ilk yardım gayreti ve çabası yaralılarda kalıcı sakatlıklar oluşmasında hala önemli sebeplerden birisi konumundadır.

Tabii ki burada şehirli psikolojisini incelemek gerekir. Ne tuhaf ki şehirli, beton yığınlarının arasına sıkışıp kaldığı için kendisini bekleyen kuraklık tehlikesine aldırmadan kar yağışından şikayet edebilmektedir.

Şehirli çalıştığı ve yaşadığı mekan itibariyle tabiattan uzaktır. Bu bakımdan teknolojinin esiri durumundadır. Tabiat şartlarında beklenmedik bir durumun ortaya çıkması veya o şartlara uymada bir alet vb. eksiklik halinde sıkıntı büyük demektir. Köy hayatında bu eksiklikler biraz daha rahat algılanabilir. Demek ki, doğal ortamdan çok fazla uzaklaşmamak gerekiyor.

İnsani değerler ile bütün dünyaya ders veren Japonlar`dan büyük deprem felaketi sonrası öğrenilmesi gerekenler.

İnternette yaygın biçimde dolaşan aşağıdaki metin Japonya deneyimine ilişkin dikkate değer noktaları dile getirdiği için, Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu`nun önerisiyle İngilizceden çevrilmiştir.

Japonlar`dan öğrenilmesi gereken 10 temel ilke (Çeviren: Erkan Altınsoy- deprem danışmanı)

Ağırbaşlılık: Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ıstırap ifade etme görüntüsü yok. Ü züntünün kendisi yüceltildi.

Onur: Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el kol hareketi yok. Sakinlikleri övgüye değer.

Yetenek: Örneğin, inanılmaz mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı.

Erdem: İnsanlar sadece o anda gereksinimleri olanları aldılar. Başkaları da bir şeyler alabilsin diye.

Düzen: Hiçbir dükkân yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok. Sadece anlayışlı tavırlar.

Özverili: Elli çalışan deniz suyu pompalamak için çok yüksek radyasyon içeren patlama olmuş nükleer reaktörlerin içinde girdi. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?

Duyarlılık: Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiçkimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.

Eğitim: Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu. Aynen de yaptılar.

Medya: Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan habercilik. En önemlisi de durumdan faydalanarak kolay yoldan kendine pay çıkarmaya çalışan politikacılar yoktu.

Vicdan: Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar.

Ü lkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından dünyanın alacağı çok dersler var.

Rahmetli Turgut Özal`ın başbakanlığı döneminde yaşanmış bir olay ile devam edelim, Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş, Sayın Özal`ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuşlar ve sonuçolarak şunu söylemişlerdi:

'Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!' Turgut Özal ın 'Nasıl......?' sorusu üzerine şunu anlatmışlardı.

Biz Japonyada okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir ülkemizin gücünü gösteririz.

Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazakiye götürür, orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir deriz ki:

Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur.

Bizim bürokratlardan biri atılır: 'Ama bizim Hiroşimamız yok ki!'

Japon uzmanın cevabı tokat gibidir:

'Sizin Çanakkale niz on Hiroşima eder!'