Bu yazımda tarihi yarımadadan karşıya vapurla geçerken, ihtişamıyla gözünüze çarpan Anadolu yakasının önemli yapılarında Selimiye Kışlası`ndan bahsedeceğim. Kurtuluş Savaşı sırasında Selimiye Kışlası`ndan Anadolu`ya silâh kaçırılmış, işgal sonrasında İstanbul`a giren ilk piyade birlikleri Selimiye`de kalmıştır (1923).

Cumhuriyet`in ilk yıllarında bir süre boş kalan kışlanın maddî ve mânevî değerinin iade edilmesine karar verilerek 1959`da askerî ortaokul yapılmıştır. Kışla 1964 yılından beri Türk Silâhlı Kuvvetleri`nin Birinci Ordu`sunun yönetim merkezi ve Birinci Ordu Komutanlığı Karargâhı`dır.

Bu tarihi bina yapılışından bu yana ilginçolayların tanığıdır. Hatta, 1807`de Kabakçı Mustafa ayaklanmasıyla Nizâm-ı Cedî d hareketine son verildiğinde kışlanın han yapılması için ferman çıkmış, süslemeli kapı saçakları yıkılmıştır. Temmuz 1808`de II. Mahmud tahta çıktıktan sonra onarılan bina Sekbân-ı Cedî d askerlerine tahsis edilmiştir. Kasım 1808 isyanında yeniçeriler tarafından 'külliyen ve bir daha bina olunmamak üzere' yakılmış, 1809`da enkazı ve arazisi satışa çıkarılarak tarihten tamamen silinmeye çalışılmıştır. Büyük Ü sküdar yangınında harikzedeler (Temmuz-Ekim 1887), sonraları muhacirler (1921) ve mübadele sırasında göçmenler (1950) Selimiye`de ağırlandığını biliyor muydunuz?

Ne hazindir ki, I. Dünya Savaşı`nda asker sevkiyatı Selimiye Kışlası`ndan yapılmış, 1920`de İstanbul`un işgalinde kışla İtalyan kontrolüne girdiğinde esir düşen Osmanlılar burada tutulmuştur.

Diğer kışlalardan farklı şekilde bir mehter bölüğü, topçular ve süvari birliği bulunur. Askerler fenn-i hendese kurallarına göre eğitilir. Nizâm-ı Cedî d kapsamında kurulan Anadolu kışlalarından askerler getirilerek burada tâlim yaptırılmıştır.

Kışlanın yerinde 1555`te Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan, daha sonraki padişahlar tarafından da onarım ve eklerle genişletilen ve 1794`te yanan Ü sküdar veya Kavak sarayı vardı.

İlk defa Sultan III. Selim tarafından 1800-1803 yıllarında Ü sküdar`daki Kavak Sarayı`nın arsasına yaptırılmıştır. 1803`te müştemilâtıyla birlikte tamamlanan kışla, bugünkü binanın üçte biri kadar bir alana sahip olmakla birlikte dönemi için büyük bir yapıdır ve İstanbul`daki büyük kışlalar döneminin başlangıcını teşkil eder. Nizâm-ı Cedî d hareketini başlatan III. Selim, kışlasını yeni düzenin askerî alandaki mekânsal karşılığı olarak inşa ettirmiştir. III. Selim dönemi boyunca kışlanın özel bir adı olmayıp bu dönemde sırasıyla Muallem Bostânî Neferâtının İkameti İçin İnşa Edilen Yeni Kışla, Muallem Asker Kışlası, Kavak Sarayı Arsasındaki Neferât Kışlası gibi sıfatlarla tanımlanır. 1805`te Ü sküdar Kışlası, 1807`de Muallem Bostânî Neferâtının Kışlası diye anılır. 1830`dan sonra Selimiye Kışlak-ı Â lî si, Selimiye Kışla-i Hümâyunu olarak adlandırılır.

Yapının iki katlı ve içavlulu olduğu, plan şemasının avlu tarafında açık bir koridorla dış cepheler boyunca sıralanan odalardan meydana geldiği, yirmi dokuz odalı kısmî bodrumu bulunduğu tesbit edilmektedir. Bu dönemde köşelerinde kuleler yoktur. Binanın kuzey ve güney cephelerindeki kapıları özenle işlenmiştir. Tâlim meydanı deniz tarafındadır. İki kasr-ı hümâyundan biri giriş kapısının üzerinde, diğeri tâlim meydanındadır. Bir de camisi vardır. Hastahane, mutfak, çamaşırhane gibi servis birimleri kışlanın doğusunda ve batısında olmak üzere ikişer tanedir.

Selimiye Kışlası, Kırım savaşında İngiliz askerlerine verilmiş, aileleriyle gelen askerlerin ikameti sağlanmış, savaş sırasında hastahane olarak kullanılmıştır. Hasta ve yaralı İngiliz askerlerine bakmak üzere gelen Florance Nightingale kışlanın Selimiye Camii tarafındaki kulesinde ikamet etmiştir. Padişaha ayrılan bu kulenin Florance Nightingale`e tahsis edilmesi ilginçtir. Burası halen Florance Nightingale Müzesi olarak korunmakta olup ziyarete açıktır.

1853 yılında Londra`ya dönen Florence Nightingale, bir yardım kuruluşunda çalışmaya başlar. Fakat bir yıl sonra, 1854 yılında çıkan Kırım Savaşı kırılma noktası olacaktır.

Kırım Savaşı`na Osmanlı`nın yanında katılan İngiltere`de, sağlık sınıfında bir takım sıkıntılar mevcuttur. Osmanlı Devleti, Kırım savaş bölgesinde yaralanan İngiliz ve Türk askerlerin tedavisi için Ü sküdar`daki Selimiye Kışlasını ayırmış ve hastane olarak kullanılması için müttefiklerine vermiştir. Fakat hastane olarak yapılmamış bu binada yeterli hazırlık, düzen ve bakım ortamı oluşturulamamıştır. İngiliz ordusunun sağlık sınıfının başında bulunanlar da bu sorunun üstesinden gelememişlerdir.

Bunun üzerine Savunma Bakanı Sidney Herbert tarafından hastaneler ve hemşirelik ile ilgili yeterli bilgisi olduğu bilinen Florence Nightingale göreve çağrılmıştır. Kendisinden başhemşirelik görevini alması ve hemşirelerden oluşan bir ekip oluşturması istenmektedir.

Aralarında rahibelerinde bulunduğu otuz beş hemşireden oluşan ekibi kurarak İstanbul`a gitmek için yola çıkmış ve Selimiye Kışlası`na geldiğinde karışıklık ve yoksulluk ile karşılaşmıştır. Hastanenin her yeri dolmuş, pis kokular her yere yayılmış, odalar böceklerin istilasına uğramış, tedavi için gerekli malzemelerde ciddi eksikler ve daha çeşitli hijyen sorunları karşılaşmıştır. Bu sert durum ile karşı karşıya kalan Florence, radikal yöntemlere başvurmuştur. İlk olarak bütün hastaneyi detaylı şekilde temizleyerek işe başlamıştır.

Daha sonra daha iyi yemekler çıkarılarak, yaralılara uygun bir biçimde bakılmaya başlanmıştır. Ordu doktorları, Florence`nin işlerine karışmasından hoşnut olmadıkları halde, kendisinin bakan tarafından görevlendirilmesinden dolayı herhangi bir şey yapamamışlardır. Askerler ise Florence` yi çok seviyordu. Elinde lambası ile sabahlara kadar hastalar ile ilgilendiği ve her şeyin   düzenli olması için çabaladığından dolayı ona lambalı hanım diye hitap etmeye başlanmıştır.