'GREV BİR HAKTIR FAKAT HER HAK­ KIN SUİSTİMAL EDİLDİĞİ GİBİ BİZDE GREV HAKKININ DA KÖTÜ YE KULLA­ NILDIĞI İNKÂ R GÖTÜ RMEZ BİR HAKİKATTİR'

Sanayide çalışma barışı konusunda çok şeyler yazılmış, çok şeyler söylenmiş ve toplantılar yapılmıştır. Partilerimiz bu güne kadar sendikaların istedikleri hemen hemen her şeyi verdiler. Ü lkemizde hala aldığının daha fazlasını almak için iş yavaşlatmalara ve grevlere giderek milli ekonomiyi kayıplara uğratmaktan çekinmeyen sendikalar az denmeyecek sayıdadır.

Çünkü bizde sendikacılık bilinçsiz bir şekilde gelişmiştir. 1974 yılından itibaren ülkemizde garip bir dönem başladı. Bu dönemden sonra ortaya çıkan iş­ çi sendikaları enflasyonu neticesinde sendikaların aralarında kıran kırana bir kazanma savaşına girdikle­ ri görüldü. İşçiler arasında çalışmaktan kurtularak işçi sırtından bol maaş alıp yaşamak isteyen bazı kimselerin hemen bir sendika kurup eyleme geç­ mek istemeleri, maaş ve refahı işçi sırtından hak etmek için lüzumlu lüzumsuz grevler, direnişler ya­ ratarak kendi varlıklarının haklılığını ispata kalkanlar oldu. Aslında Türkiye de sendika adedinin hızla artma­ sının ve 1000 i aşmasının sebebi budur.

Bu sendikalar her yıl işçilerden 1 milyar liradan fazla para topluyorlarmış. Her sendikanın başında bol maaşlı yöneticiler sendikacılığı gelir getiren bir mes­ lek haline sokmuşlar. Bir milyar az para değildir. Bu para ile bu güne kadar yapılan grevlerdeki işçi­ lere ücretleri rahat rahat verilebilir ama nedense iş­ çi grevlerinde işçi ücretleri ya hiçverilemiyor yahut üçte bir yarım gündelik olarak ortaya çıkıyor.

Bu sendikaları devlet denetlemiyor yahut ede­ miyor, edemediği için de sendikacıların paraları sa­ vurmalarına hiçses çıkaramıyor. Oysa bu bir milyar lira ile işçi lehine neler yapılmaz? Bu büyük birikim işçi teşebbüsleriyle birlikte ülkeye ne kadar büyük hizmetler getirmez ki?

Acaba 1000 den fazla işçi sendikasını da fazla bulmuyor mu bu işçiler? Hepsine kira, hepsine maaş, birçoğuna otomobil... Ve üstelik de sendika­ lar arası işçi aleyhine gelişen rekabet... Acaba işçiler bu kargaşalığa bir çare bulmak lüzumunu duymuyor­ lar mı?

Biz bu yazıda, işçi çıkarlarını savunma görevini aşan sendikaların kendileri için yasak olan eylem­ lere katılışları ile sendika yöneticilerinin kendi mev­ kii ve olanaklarını korumak için giriştikleri hareket­ lerin memlekete zarar vermekte olduğunu rakamlar­ la yorum yapmadan istatistiklerin ışığında ifade et­ meye çalışacağız.

KAÇGREV KAÇLOKAVT

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun Çalışma Bakanlığı nın açıklamalarına dayana­ rak verdiği geçtiğimiz son iki yıla ait Türkiye deki grev ve lokavtların sayısı ve bu nedenle kaybolan işgünü rakamları şöyledir:

GREVLER

1976

1977

Grev sayısı

30

49

Süresi (gün)

1.749

3.009

Greve katılan işçi

6264

14.658

Kayıp iş günü

337.728

1.287.448

LOKAVTLAR

1976

1977

Lokavt sayısı

7

3

Süresi (gün)

983

292

Kapsadığı işçi

372

1.538

Kayıp iş günü

49.431

194.051

Konfederasyonun açıklamasına göre, Çalışma Bakanlığı ndan elde edilen bu rakamlar büyük ölçü­ de bir eksiklik arz etmekte ve gerçeği yansıtmamakta, grev ve lokavt sayılarını ve kaybolan iş günlerini ol­ duğundan çok daha düşük göstermektedir.

Çünkü Bakanlığın verdiği rakamlar sadece o yıl içinde başlamış ve bitmiş grev ve lokavtları kapsa­ maktadır. Örneğin 1976 yılında başlamış, 1977 de bitmiş veya 1977 de başlamış ve 1978 yılına devrolmuş grev ve lokavtları dikkate almamaktadır. Bu önemli eksik sonucudur ki, Çalışma Bakanlığının yıllardır hesap­ ladığı ve kamuoyuna da açıklamış olduğu grev ve lo­ kavt sayıları ile kaybolan işgünü sayıları gerçeğin an­ cak bir kısmını ortaya koymaktadır.

Madeni eşya işkolunda 1977 yılında başlatılan ve 1978 yılında da devam ettirilen grevler dolayısıyla kay­ bolan iş günü sayısı 2 milyon 700 bin olduğu halde bu rakam Çalışma Bakanlığı istatistiklerinde hiçgözük­ memektedir. Aynı hesaplama tarzı üzerinde ısrar edilirse 1978 yılı rakamlarında da gözükmeyecektir.

Gerçek duruma yaklaşabilmek için konfederas­ yona üye sendikalar nezdinde yapılan anket sonucun­ da sadece 51 işyerinde grev nedeniyle kaybedilen iş­ günü sayısının 3 milyon 10 bin olduğu saptanmıştır. 51 işyerindeki grevden yalnız ikisi Çalışma Bakanlı­ ğı bülteninde yer almaktadır.

Bu işyerlerinde kaybolan işgünü sayısı düşüle­ rek yapılan hesaplarda 1977 yılında toplam kayıp iş­ günü sayısı 4 milyon 172 bin olarak bulunmaktadır. Konfederasyona üye olmayan fakat grev uygulanan birçok işyerinin de bulunduğu ve bunlara ait kayıp işgünlerinin grevler aynı takvim yılı içinde başlayıp bitmediği takdirde, Çalışma Bakanlığı istatistiklerin­ de yer almadığı düşünülürse bu rakamın çok daha yüksek düzeylere ulaşacağı tahmin edilebilir.

1 MİLYAR LİRALIK İŞÇİ YÖVMİYESİ KAYBI

Biz işin önemini daha iyi ifade edebilmek için en iyimser şekilde hazırlanmış olan Çalışma Bakanlığının rakamları ile konuya bakalım. Bu ra­ kamlara göre, son İki yıl içinde grevler ve lokavtlar ne­ deniyle 2 MİLYON 96 BİN işgünü kaybetmişiz. Özel kesimde ve kamu kesimindeki grevler 1 MİLYON 722 BİN 924 işgünü kaybettirmiştir ülkeye. Lokavtlar ne­ deniyle kaybedilen 373 BİN 836 gün... Toplam 2 mil­ yon 96 bin gün çıkıyor ortaya.

Yalnız işçi yevmiyesi bakımından hesaplayınca günde 400 liradan 1 MİLYAR lirayı buluyor kaybedi­ len. Yuvalardan içeriye girmeyen sıcak aş, ekmek, ilaç, giysi demektir bu.

Nereden bulacak bu aileler parayı da karınları­ nı doyuracak? İşte birtakım sosyal pat­ lamaların yanında bu acı gerçekler yatıyor.

Dahası var... Ya milli ekonominin uğradığı za­ rar, yediği darbe? Aylarca hatta birkaçyıl grev ve­ ya lokavt nedeniyle kapalı kalan, çalışmasını durdu­ ran veya kepenklerini tam anlamıyla indiren, ülkeye milyarlarca dolara mal olan fabrikalar var Türkiye ­ de.

Hammadde yokluğu da ayrı bir konu ama grev ve lokavtlar nedeniyle bacaları tütmeyen, işçileri ön­ ce tahrik edilip günlerce hayal kurduktan sonra şim­ di artık kara kara ailesinin geçimini düşünen, sonra aylardır üretim yapmayan fabrikaların tapulu sahipleri kim olursa olsun aslında hepsi bu ülkenin, bu toplumun adamı, millî serveti değil midir?

Kim karşılayacaktır bu milyarlarca liralık üretim zararını? Ağır vergilerin yükü ile yine kamburlaşacak olan çaresiz, savunmasız dar gelirli, sabit gelirli memur ve işçi vatandaşlar değil mi?

Kanımızca sendikalarımız memleketlerini ve iş­ çileri seviyorlarsa ve yatırımlar yapılarak yeni çalışma alanlarının yaratılmasını istiyorlarsa ahenkli bir çalış­ ma sisteminin kurulması için öncülük yapmaları lâ­ zımdır. Bugünkü düzensizlik içinde zaman israf edil­ mekte, randımanlı çalışma imkânı kaybolmakta, çalı­ şanla çalışmayanın farkı kalmamaktadır. İsviçre gibi her bakımdan zengin olan bir memlekette dahi halkoyuyla haftada 40 saat çalışma teklifi reddedilmiş, İs­ viçreliler 45 saat çalışmaya devam edeceklerini kent reyleri ile tescil etmişlerdir. Oysa ki bizde 1978 yılı Kasım ayında uzun süreli grevler sürüyordu. Bu ta­ rihe kadar süren grevler arasında en uzun sürelisi DİSK e bağlı Dev-Maden-Sen sendikasına üye 5 iş­ çinin 873 gündür. Başer Madencilik işyerinde uygu­ ladığı grev, yine DİSK e bağlı Oleyis Sendikası üyesi 65 işçinin Varan Turizm Bolu tesislerinde uyguladığı 708 günlük grev ikinci sırayı alıyordu. Bu grevler o tarihte devam ediyordu.

YASA DIŞI GREV VE LOKAVT HAKLARI

Uzun süreli grevlere bir başka örnek vermek gerekirse, Mersin Soda tesislerinde yedi aydır devam ettikten sonra 610 işçinin işine son verilme­ sine neden olan grevi gösterebiliriz. Bu grevle il­ gili olarak tüm çabalara rağmen DİSK e bağlı Pet-kim-İş Sendikası ile anlaşılamadığını belirten Türki­ ye Şişe ve Cam Fabrikaları Genel Müdürü Şahap Kocatopçu basına konuyla ilgili bir açıklama yaparak 'Sosyal barışa her zaman önem veren grevin sarsın tısını bir an önce kesmeyi, personelini ve ailelerini ge­ çim sıkıntısından kurtarmayı, yurdun soda ve döviz gereksinimini sağlamayı ve yılda 30 milyon dolarlık İhracatın devamını amaçlayan şirketimizin samimi ve ciddi girişimlerini Petkim-İş Sendikası yanlış değer­ lendirmiştir' dedi.

Kocatopçu grevin yasa dışı olduğunu, yönetici ve çalışmak isteyen işçilerin çeşitli şekillerde yıldırılarak çalışmalarına engel olunduğunu söyledi. Öz­ gürlükçü demokrasinin ve sosyal barışın ayrılmaz bir parçası olan toplu sözleşme ve lokavt haklarının bu­ nun gibi yasa dışı tutumlarla zedelendiğini de ifade eden Kocatopçu ayrıca bu durumun yurdumuzun içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, anarşik ortam­ da çok üzücü ve düşündürücü olduğunu da ilâve etti.

Grev bir haktır fakat her hakkın suis­ timal edildiği gibi bizde grev hakkının da kötüye kul­ lanıldığı inkâr götürmez bir hakikattir.

Aynı sorumsuz tırmanmadan geçen ve ekono­ miyi allak bullak eden İtalyan Komünist sendikaları bile şimdi fazla ileri gittiklerini itiraf etmekte ve reel zamdan vazgeçip satın alma gücünü koruma savaşı vermektedir.

Diğer taraftan ülkemiz ekonomisinin geleceği açısından grev ve lokavtların uzun süreli olması ka­ dar anarşi ve enflasyonun da sürekli devam etmesi büyük tehlikeler yaratmaktadır. Çünkü anarşi ve enflasyon yurtta yaşayan her vatandaşı karamsar yapmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri Indiana Eyaleti Dev­ let Ü niversitesi psikologlarının yaptıkları bir araştırma enflasyonun çalışan kişilerin işlerinden nefret etme­ sine sebep olduğunu ortaya koydu. Indiana Ü niversitesi psikologlarının açıkladıkları rapora göre, yaşlan 25 in altında olanlar en mutsuz çalışanları oluşturuyor. Sürekli olarak yükselen enf­ lasyon geçim zorlukları getirmekte ve ailesinden sorumlu çalışanların sinirlerini bozmakta. Bu da işle­ rine geldiklerinde çalıştıkları çevreden hırslarını çı­ karmalarına neden oluyor. Çalışanların az bir çoğun­ luğu ancak maaşlarını aldıkları gün mutlu oluyor. Sonraki günlerde ise aylıklarının yetersizliğinden şi­ kâyet etmeye başlıyorlar.

Aynı raporda çalışan her 10 kişiden 7 sinin iş­ lerinden nefret ettikleri de açıklanıyor. Bu psikolo­ jik durum ise ekonominin ve ahlâkın bozulmasına neden olmaktadır.

SON DERECE ÖNEMLİ VE KRİTİK BİR YIL 1979

1979 yılında ekonomik şartların düzelmediği, anarşik hareketlerin ve grevlerin devam ettiği bir ortamda girdik. Bu bakımdan 1979 yılı Türkiye için son derece önemli ve kritik bir yıl ola­ caktır.

Demokrasi savaşında uzun yıllarını vermiş, bü­ yük kalkınma hamleleri yapmış bir millet olarak bu zor günleri de geride bırakacağımıza inanıyoruz. Ancak, bu durumdan bir an evvel kurtulmamızın tek çaresi partilerimizin ve sendikalarımızın hakikatleri görerek işbirliğine yönelmeleri, milletçe her alan­ da kemerleri sıkarak fedakârlıklara katlanmaktır. Bu takdirde kısa zamanda zorluklar aşılacak millet ve memleket düzlüğe çıkacaktır.

Aksi halde işverenin çıkar hesapları ile işçi hak­ larını vermemeye kalkması sosyal barışı ve millî eko­ nomiyi ne kadar sarsar ve işçi kesiminde tepkiler ya­ ratırsa işçinin de haksız ve aykırı isteklerle ortaya çık­ an işveren kesiminde endişeler, direnmeler ve tepki­ ler yaratır. Hele bu durum, yasayı aşma ve yasa dışı­ na çıkma eğilimine dönüşürse o zaman Türkiye ka­ ranlık bir geleceğe doğru zorla sürüklenebilir. As­ lında yurdumuzdaki fiyat artışları siyasî ve ideolojik manevralar ve anlamsız grevler yolu ile hızlandırılmaktadır.

Bunun karşısında hükümetin ciddi tedbirler al­ ması gerekir. Artık memleketimizde sendika rekabeti, sendikalara yasak olan politik ve ideolojik çalışmalarına mani olabilmek için kanunlarda yeni de­ ğişiklikler yapılmasının zamanı gelmiştir.

(Bu yazı 1979 yılının nisan ayında kaleme alınmıştır.
www.huseyinbasusta.com)