Merhaba değerli okuyucularımız. Yazdığı şiirlerle, birbiri ardına yayınlamaya muvaffak kılındığı şiir kitaplarıyla Türk edebiyatına Konya`dan yeni bir renk ve ahenk katan Şair Sait Edip Akdağ`ın şiirlerini ve şiir kitaplarını tahlile devam ediyoruz. Yazı dizimizin bu bölümünün öznesinde şairin üçüncü şiir kitabı Aşina Şevk Kıvamı var.

`height=

Sait Edip Akdağ: Şiir gönlün dünyaya açılmasıdır.

Gönülleri dil olup konuşan şairlerin âvâzı hayatımızı ve dahi ruhumuzu zenginleştirip ruh ufkumuzu bu dünyaya ve ötelerin ötesine açar. Aynen Şair Sait Edip Akdağ`ın dediği gibi: 'Şiir insan gönlünün kelâm yoluyla dünyaya açılmasıdır. Ve kelâmı aşka varıncaya kadar inceltmektir.'

Aşina Şevk Kıvamı, kelâmı aşka varıncaya kadar inceltmek üzerine kurulu yedi bölümden meydana geliyor. Her bölümde yine yedi adet şiir var. Böylelikle şiirin kara sevdalısı okuyucular yedide yedili şiir çeşnisinin lezzetini tadıyor.

Malum olduğu üzere yedi sayısının çok esrarlı ve özel bir anlamı vardır. Hem bu dünyada hem de basübadelmevt`ten sonra yaşanacak olan ebedî âlemde; Yine malum olduğu üzere dünya yedi kıtadan meydana gelmiş, hafta yedi günden; Ayın en güzel olduğu dolunay zamanı, on dördüncü günü, şairin ifade-i meramıyla 'yedinin dublesi'dir. Her sene toprağın yeniden dirilişi olan bahar, yedi günlük arayla düşen üçcemreden sonra hayat sahiplerine 'merhaba' derken, ateşin havayla, suyla ve toprakla yepyeni bir kıvamla birleşmesi de yedi günlük aralarla gerçekleşir. Mevcudat âlemi yedi günde yaratılmışken cennet dahi yedi tabakadan müteşekkildir. Â lemler de gökler gibi yedi kattır. Bilineceği üzere tasavvufta da nefsin yedi derecesi varken veliliğin de yedi mertebesi mevcuttur. Medeniyet tasavvurumuzda Ü çler, Yediler ve Kırklar olarak zikredilen ve dahi her birinin önemli görevleri olduğuna inanılan saygı duyulan zatlar her daim aramızda dolaşır.

Şairimiz bir önceki paragrafta arz ettiğimiz üzere içiçe geçmiş sırlar hazinesinin kapılarını kitabında yedi bölüm ve yedi şiirle aralamanın gayreti içerisinde bulunurken ilk gayret Birin Pî rliği` üzerine:

Bir Ve Sıfır

Sonsuzluk Aynasında Gönül

Gönül Dilini Öğrenmek

Moralin Alası Şiir

Virgül Kadar Sevgiye

Sencileyin

Törensel Soylulukta Karar

`height=
Ü stad Sait Edip Akdağ ile...

Akdağ`ın gönül penceresi güzelliklere açılıyor.

Şairin lügatinde ve dahi hayatında güzelliklere yönelik her daim açık pencereler var. Mezkû r pencerelerden mütemadiyen Aşina Şevk Kıvamı`nda` birbirinden âlâ kelimeler, mısralar, güzele ve güzelliklere, kelâmın en ince haliyle merhaba diyor: Merhaba. Şair güzel olana bir daha 'güzel' diyerek güzelliği tekraren daha vurguluyor. 'Dünya varmış' demek gibi. Dünya zaten var. Onun için 'güzel şiir'e gerek yok! Şiir, sadece şiir. Bütün safiyetiyle, ehramıyla ve haşmetiyle; ' Ve dahi sevgiyle:

sevgi güveninin ahu enin tahtında şenim
edepli bir sükutun rehavetinde baharca gülşenim
edipli bir sükutla sırlara dokunur gönül telim
aşksı yansımalarla mevsimlere gülce gülenim...

İsmiyle müsemma edip bir şahsiyet;

Sait Edip Akdağ ismiyle müsemma edip bir şahsiyet, müeddeb bir şair. Şiiri güzel sanatların en çetrefillisi, girifti ve aynı zamanda en eskisi ve en asili olarak tarif ve tahlil eden şair, şiir sanatıyla meşgul olmayı 'ustaların uğraşısı bir yücelik' olarak niteliyor. Sait edip Akdağ kabiliyetiyle hemhâl olmuş şiir ustalığıyla dil örgüsünü alabildiğince ve olabildiğince yoğurarak gönül süzgecinde damıtıyor. Bu keyfiyetteki şiirler, kelâm ve hâsılı anlam zenginliği, şairin gönül deryasından süzülerek ete kemiğe büründükten sonra biiznillah şiir diye görünüyor. Sonrasında hayali, umudu, biiznillah her dile tercüme ederek aşkın dilini kendine ve okuyucularına çeviriyor:

her neslin çocukluğu sevgiye endeksliydi
tebessüm olgunlaştıkça gülüşler aşk giydi.

Şiirin giriftliği yüceliğinden gelir.

Girift bir dizeydi değil mi? Evet, aynen öyle. Şiirin giriftliği de zaten yüceliğinden gelir. Şair kimi zaman kelimeleri, manaları ard arda, yan yana kullanırken kârî kast edilen manaya gün oluyor ulaşılamıyor gün oluyor mana anlaşılamıyor. Bu durumda şairin mısraları -akıl memleketinin misilsiz cengâverleri- an oluyor, şiirinin muammalığında kayboluveriyor; Gün oluyor, korkutucu bir basitliğe bürünüyor; Ama Akdağ`ın şiirinin basitliği bile imtiyazlı sanat âleminde;

Sait Edip Akdağ dilemması.

Bu durumda şair yahut kelimeler hâdimi`, imgelerinin asâletini teslim ettiği dorukları solukluyor, yahut soluksuz, mücerret bir heyecanı şiirseverlere yudumlatıyor. Ben buna dilemma diyorum. Sait Edip Akdağ dilemması... Akdağ`ın, sanat, edebiyat ve fikir doruğu ile birlikte şahsiyetinde toplanan dilemma, muhatabımızı kelâm nezdinde erişilmesi güçzirvelere taşıyor. Nadide sanatkârlar ulaşabilir bu türden zirvelere. Edebî anaforun tâc mesabesindeki yakıcı ve yükseklere itici ikliminden söz ediyoruz. Bu demde tarihin güzel gölgesinde Konya`dan, Mevlânâ şehrinden bir şiir uğultusu yayılıyor memleketin, dünyanın dört bir tarafına;

Elbruz`da Bir Gelincik

Eriyerek Işıtan Mum Tılsımı

Dizeler Yenilenir Hayat Sihirlenir

Cemre Kokusuna Uçan Kar Tanecikleri

Tarihin Güzel Gölgesi

Gökyaşları

Fikirlerin Raksı

Issızlığın sessiz kanatlarında orijinaliteyi sağduyusuyla yakalayan güzel sanatın şiir dalı, Aşina Şevk Kıvamı`nda gün oluyor bir su şırıltısında yahut bir kuş cıvıltısında vücut bulurken Şair Akdağ, asil tavırlarının sessiz ahengini mütevazı bir çehreyle hemcinslerinden ayırdediyor, tayfunların raksı içcümbüşünü asil bir edayla frenlemesini biliyor. Ve böylelikle satırlarla veya sözlerdeki bütünleşmiş, iç-içe girmiş, örgüleşmiş dinamizm munis bir çehrede Gönül Dilini Öğrenmek sıfatıyla arz-ı endam ediyor:

duayla başlamalı her gün sabaha

derviş olarak devam etmek kârdır hayata

ruha cerrahî müdahale etmeli hep şifayla

şafağı yakaladım lakin seni ıskaladım

zaman gibi süzülüp gidiverdin

ben şiir çocuğuyum şaire çıksa da adım.

'aşık onluca insan yaşamaya başlar.'

eğilir sevginin gölgesinde bütün başlar

bütün dilleri bilmeye değermiş

meğer gönül dilini öğrenmekmiş hüner

zikri 'Hayy' kabullenmek, sükutu rahmet

fersah fersah alemlerin hepsi hepsi birer ayet...

Şairimizin şiir ırmağı kimi zaman âyet-i kerimelerden, kimi zaman hadis-i şeriflerden, kimi zaman güzel sözlerden, kimi zaman da halk deyişlerinden beslenerek günbegün, an be an yeni bir coşku kazanıyor:

Şair, 'vade farksız sevgiyi uzat aşka limitsiz
seni senden daha iyi tanıyan ve her nefesi
ab-ı hayata çeviren ululuğa teslim ol niçinsiz; ' dizeleriyle 'Eslim sümme fe`sterih' kutlu sözünü şerh ediyor.

Şair Sait Edip Akdağ tam otuz küsur yıl önce bir yandan hukuk tahsili görürken, diğer yandan şiirle meşgul olarak Kartaltepe Öğrenci Yurdu`nun bahçesinde çiçek yetiştiriyordu, kardelen çiçekleri; Muhatabımızın yetiştirdiği kardelenlerden biri Osman Bülent Manav, Mustafa Uğur Soygüllücü, Seyfettin Kurt, Cemalettin Yılmaz, Hüseyin Bakırtaş, Ahmet Pınar, İlhami Akan ve Yüksel Yücel ile birlikte yayınladığımız Tepe Edebiyat Sanat mecmuasının ilk sayısının kapağında edebiyat sevdalılarına 'Es-Selâm' diyordu: 'Es-Selâm';

Şair, öğrenciliği sonrasında, dergimizin, matbaamızın ve dahi Büyük Fetih Ajansı Yayıncılık Matbaacılık Anonim Şirketi`mizin Çiller Devalüasyonu`nda altından kilimin birden bire çekildiği serbest piyasa ekonomisine, yayıncılık ve matbuat âlemine lisan-ı haliyle 'elveda' demesinden sonra Konya Barosu`nda avukatlık yapmaya başladı. Tesbihin  ipi böylelikle koptu. Edebiyat, sanat ve mânâ estetiğine sevdalı gençlerin her biri kendi uzmanlık alanlarında iş tutarak meslek ve sanat erbabı oldu. Bu süreçte Sait Edip Akdağ da arkadaşları gibi şiirden, sanattan, edebiyattan, börtü böcekten, çiçekten elini, eteğini hiçbir zaman çekmedi. Gün geldi, evinin bahçesinde yetiştirdiği onlarca çiçek Aşina Şevk Kıvamı`nda hafî bir zikri Sencileyin' zikretmeye başladı:

sencileyin gül, sencileyin bülbül

sencileyin menekşe, sencileyin gelincik

sencileyin sardunya, sencileyin aşkı kabul

sencileyin papatya, sencileyin sevgiden biricik

sencileyin yasemin, sencileyin afeti gönül

sencileyin karanfil, sencileyin som çiçek

sencileyin zambak, sencileyin muhteşem İstanbul;

.menevşeler buralı ama sen nerelisin?

tıpkı gökyüzündeki bulutlar gibisin...

sencileyin nilüfer, sencileyin ab-ı hayattan içecek

sencileyin morbaş, sencileyin kısmetli sarıgül

sencileyin kadife, sencileyin hüsn-ü makbul

sencileyin küpeli, sencileyin ışıktan tül

sencileyin erguvan, sencileyin dermanı bol

sencileyin elifsi lale, sencileyin biçemli betül

sencileyin mor salkım, sencileyin bürümcül örtül...

İstanbul`da binbir ritim, Bursa`da incisin

Konya`da gizemli Şems, Antalya`da güneşten sinisin

menevşeler kalıcı, sen gidici misin

bütün çiçekler gönülde, sen neredesin?