`height=

Bugün sizinle hayli sevimli bir konuyu paylaşacağız;

Timüs bezinden söz edeceğiz;

Göğüs kafesinin üst kısmının tam arkasında, göğsün tam ortasında yer alan bir minik hormon bezimizden;

Öğrendiğinizde hem şaşıracak hem sevineceksiniz inanın;

Bu konuyu batılı bilim adamlarımız heyecanla keşfederek bilim dünyasıyla paylaşıyorlar.

Koca Yunus`u nerden bilecekler?

Tabii onlar Yunus Emre`yi bilmediği için 'Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek derviş gönülsüz gerek' demiyorlar ama samimi olarak diyorlar ki : 'öfkelenme, kızma, sinirlenme. Çünkü sinirlendiğinde vücudundan negatif enerji yayılıyor; Ne olur yayılırsa?

Otonom sinir sisteminin dengesi bozularak sempatik ve parasempatik sistem altüst olur... Mutluluk hormonları da bundan nasibini olumsuz olarak alır.

Ve bu senin bağışıklık sistemine kadar bütün vücudunu alt üst etmeye yeter de artar bile;

Hocam peki ne yapalım?

Şöyle içten gelerek bir kahkaha atmaya çalışın; Siz her kahkaha attığınızda veya gülümsediğinizde timüs beziniz de titreşerek çalışır;

Tabi biz atasözlerimizin de kıymetini bilmeyiz; Hani şu 'keskin sirke küpüne zarar' dedikleri sözü; Hani doğruyu söylemek gerekirse batılı bilim adamlarımız da olmasa bu söz hatırımıza bile gelmeyecek;

Doğru ya; Bizim dinimizde de inancımızda da hep öfkelenmemek salık verilir; 'Asıl pehlivan, öfkesini yenebilendir' denilir. Sevgili peygamberimizde nasihat istendiğinde her defasında 'kızma, öfkelenme!' diye buyurduğu Buhari`deki hadisi şerifi nedense hiçhatırlamayız;

Ama batılı bilim adamlarımız seslenir uzaklardan;

İçten bir gülümsemeye kendinizi zorlayın; Gülümseyip mutlu bir kahkaha attığınızda Timüs bezi aktif olacak ve her aktiflikte bedeninize kimyasal dalgalar gönderecek;

O zaman kendinizi çok iyi hissedeceksiniz inanın;

Bir kahkaha bir pirzola

Hay Allah, bilim adamlarımıza: 'Hocam bizde bir kahkaha bir kilo pirzolaya denktir` derler öteden beri herkes bilir' desek ayıp olur mu acaba?

Der ki California üniversitesinden araştırma yapmış kıymetli bir bilim adamı:

'Eğer gülümserseniz timüs hormonu beynin değişik haz bölgeleri ile bağlantısı olan alanları harekete geçirir, haz duyusuna sebep olur. Ve bu uyarı ne kadar sık olursa kişi o kadar gençkalır sağlıklı yaşar, gençyaşlanır'

Bu değerli bilim adamı, bizim ülkemizde halk arasında hani her şeyde bir kahkaha atan kimseler için 'bu kocamaz' dediklerini nerden bilecek;

Diyor ki bilim adamları büyük emek verip araştırarak:

Bu minik timüsü uyandırmanın en enteresan yolu el ile parmaklarla timüs bezinin bulunduğu bölgeye vurulmasıymış. Yani elle uyarma yapılmasıymış.

Tabi bizim memlekette ağıt yakan annelerimizin yumruklarını kaldırıp kaldırıp göğüslerine vurduğunu bilse onları örnek verirdi herhalde;

Tatlıses`in kulakları çınlasın

Hele de İbrahim Tatlıses`in meşhur olduğu 'ayağında kundura' türküsünde o içli yanık sesiyle

'Gençömrümü çürüttüm, göğsüme vura vura!' derken bile göğsüne vurduğunu görseydi değil mi?

Ne oluyormuş biliyor musunuz?

Kişi göğsüne vururken Timüs bezini titreştiriyor ya hani? Ü züntü sebebiyle bağışık sistemine yüklenen stresi bu göğse vurmayla mutluluk hormonunu uyarıp böylece meydana gelen dirençazalmasının önüne geçmeye çalışıyormuş beden;

Diyor ki bilim adamlarımızı bu meşhur keşifleri sonunda; Bu timüs bezlerinin uyarılması bedeni öyle kuvvetlendiriyor ki insan bedeninin kendisini kanserden koruyabilme yeteneğine sahip olacağını bile iddia edenler var;

Çok mu merak ettik bu timüs bezini; Çocuklarda iri olan timüs ergenlik döneminde bir ceviz kadar irileşiyormuş; Ve ne enteresan ki yaş ilerledikçe bir bezelye tanesi kadar küçülüyormuş. Acuzelikte ise tamamen köreliyormuş.

Yaşama sevincinizi kaybetmeyin

`height=

Yaşama sevincini kaybetmeyenlerde?

İşte onlarda yaşlansalar bile ceviz büyüklüğünü koruyormuş;

Biz de Anadolu`daki köy hayatından, gözlemlerimizi paylaşalım bunlara ilave olarak

Köyde yaşayanlar bilirler;

Koyun kuzusunu yavruladığında, inek danasını yavruladığında analar yavrusunu yalar;

Ve o minik minik yavrular zar zor ayağa kalkarken bir taraftan da burunlarını ilahi bir refleksle annelerinin ayaklarından karınlarına doğru koklama hareketi yapa yapa analarının memelerine kadar götürmeyi başarır sonra da emmeyi gerçekleştirirler;

Sizce nasıl bulur o kuzucuklar analarının memelerini?

Kuzunun ana karnında göbek bağı ile beslenirken içinde bulunduğu amniyon sıvısında bulunan enteresan bir rayiha bir koku anne karnında iken kuzunun burnuna sinüslerine akış yaparken doğum sonrası o koku annenin meme uçlarında kokmaya başlar...

O kuzucuklar işte o burunlarıyla o kokuyu hisseder ve o kokuya yönelerek analarının memelerini bulup oradan emmeye başlarlar;

Peki insanda bebecik doğar doğmaz ebeler bebeyi niçin annenin göğsünün tam ortasına yatırırlar?

Annelerin eli neden hep yüreğindedir

`height=

Çünkü aynı durum bebek için de geçerlidir. Anne karnında amniyon sıvısının kokusu ve tadı göğüslerde ve anne sütündedir.

Ve bebecikler süt emerken minik ellerini annenin tam göğsünün ortasına atarlar; Sanki oradan bir akım gelirJ Aslında sanki değildir; Kordon bağı kesilen bebecik ve annesinin etkileşimi o timüs hormonundan minicik elin oraya vantuz gibi yapışmasıyla sağlanır.

Ve anneler çocukları büyüdükten sonra da, hatta onu görmediği zamanlarda bile onunla ilgili bir üzüntü yaşandığında anne elini hemen göğsüne götürür? 'Yüreğim ağzıma geldi' der; Çocuğuna bir şey olacak diye korktuğunda eli timüs bölgesine gider;

Sadece anaları mı böyle yapar?

Anlık üzüntülü veya korku yaşadığımızda hemen hepimiz elimizi refleks olarak göğsümüze götürürüz. Bu hareket beyin tarafından refleks kaynaklı oluşan bir harekettir.

E artık o türküyü hatırlamanın zamanı gelmedi mi?

Koyun kuzu meleşiyor/ Herkes gülüp oynaşıyor/ Benim bahtım ne karaymış? Dilden dile dolaşıyor'

Bizim insanımız timüsün adını bilmese de hayatında hep varmış değil mi?

Bütün bunlar tıpta olan ama tıp ile henüz açıklanamayan konulardır;

Akupunkturun değerini de anlayacaklar

Madem açıklanamayan konulara geldik, bir konuda akupunktur noktalarıyla ilgili belirtelim;

Akupunktur tedavisinde de sempatik ve parasempatik denge uyarılır deniliyor ya;

İşte akupunktur noktaları timüsü de hareketlendirmekte en etkili tedavi yöntemidir.

İşte o sebeple akupunktur tedavisi sonrası hastalar 'ne kadar rahatladım' derler; 'Sanki üzerimde bir ağırlık vardı hafifledim, kuş gibi oldum' derler.

Sebebi işte akupunkturun etki mekanizmasının birisi de timüs üzerindendir. Bilim adamlarımız inanıyoruz ki akupunkturun değerini de bu şekilde bir gün fark edeceklerdir. Bu duyguyla diyoruz ki

Gülümseyin, her derdin bir çaresi vardır

'Timüs bezi bağışıklık sisteminin orkestra şefidir âdeta;

Evet evet, timüs ne kadar titrerse bağışıklık da o kadar dengesini bulur.

Mutluluk ve huzur artar. Yaşama sevinci artar. Ömür kalitesi ve süresi artar.'

Derler ki timüs hormonu veya salgı bezi uyarıldığında salgıladığı hormonlar kişide haz ve mutluluk duygusu meydana getirir;

Niye?

Çünkü timüs aktif olunca vücudun kimyası değişir.

Kişinin sinir sistemi sakinleştirir. Beyin fonksiyonları hızlandırır.

Bu da insanda rahatlama duygusuna sebep olur.

Timüsü uyarmanın üçbasit yolu ise şöyleymiş:

Göğüs kafesinin üst kısmının tam arkasında, göğsün tam ortasında yer alan timüsü uyarmanın üçbasit yolu varmış:

Birinci yolu gülmekmiş; İkinci yolu eli göğse getirerek, vurarak uyarmak, üçüncü yol dilin üst diş ile damak arasında damağa ve ağzın tavanına değdirilmesi.

Ü nlü uzmanlarımıza bu üçtespit için teşekkür ederken bize buna bir de akupunktur noktalarıyla yapılan uyarıyı ekliyoruz.

Zaten bilim adamlarımız 1990lı yıllarda bu müthiş farkı fark ederlerken bizim de aynı yıllardan beri kullandığımız iki sloganımız vardır:

Bir tanesi 'Sizi uyarıyoruz!' şeklindedir;

Bir tanesi de 'gülümseyin, her derdin bir çaresi vardır' şeklindedir.

Sağlık ve mutlulukla;