Sinan Gürlen ile Prof. Dr. Ali Alparslan üzerine bir sohbet…

Abone Ol

Bugün, Türk hat sanatının beyefendi şahsiyeti Prof. Dr. Ali Alparslan hocamızın 15`inci vefât yıl dönümü.&nbsp

Sinan Bey sizi tanıyabilir miyiz?

İsmim Sinan Gürlen. 1952 İstanbul doğumluyum. İlkokulu Ü sküdar`da, ortaokulu Özel Moran Koleji`nde, liseyi Haydar Paşa Lisesi`nde, üniversiteyi de İstanbul Ü niversitesi İşletme Fakültesi`nde bitirdim. Askerliğimden sonra KoçGrubu şirketlerinden Beko Ticaret`te 1978-1990 yılları arasında çalıştım. Daha sonra iş hayatına atılarak ticaret yaptım.

Ne tür ticaret?

Beyaz eşya ve ev aletleri ticareti yaptım. 2000 yılında da emekli oldum. 2010-2012 yılları arasında tekstil ihracatı yapan bir firmada idari müdür olarak görev yaptım. Şimdiki zamanda emekliyim;

Cennetmekân dayınız Ali Alparslan hocamıza rahmet olsun. 15 yıl önce bugün Hakk`a yürümüştü. Cenab-ı Hak yazdığı harfler adedince kendilerine mağfiret buyursun. &Acirc min.

Dayınızın ailesinden söz eder misiniz? Kaçkardeşler, anne ve babasına dair rahmeti vesile kılarak söz açalım;

Dayım Ali Alparslan Selanik Demirhisar`da doğmuş. Daha sonra annesiyle ve dayısıyla birlikte önce Çorlu Yeniçiftlik`e sonra da Ü sküdar`a göçetmişler; Bu arada babası Demirhisar`da kaldığı için babasını da çok fazla tanımıyordu. Hatta babası İstanbul`a gelip kapıyı açtığında onun kim olduğunu dahi bilememişti. Zaten babası çok kısa bir süre sonra da vefât etti.&nbsp

İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar isimli muhalled kitabında dayınız 'Mehmet Ali' ismini uygun görmüş. Siz dayınızın isminin Mehmet değil, Muzaffer Ali olduğunu tashih ettiniz. Bunu da konuşalım dilerseniz?

Bunu annemden öğrendim. Ali Alparslan`ın isminin evvelinde bir mim var. Pek çokları bunu 'Mehmet' şeklinde yazıyor. Bu da az önce bahsettiğiniz üzere İbnülemin`e dayanıyor. 'Mim' harfinin 'Mehmet' değil, doğumu Cumhuriyetin kuruluşu dönemine rastladığı için 'Muzaffer' olduğunu annemden öğrendim.

Mübâdil bir aile; Ne tür sıkıntılar çekmişler?

Vallahi her şeylerini orada bırakıp geldikleri için annesi ve annesinin ağabeyi Ü sküdar`da bakkal dükkânı işletmeye başlamışlar. Annemi ve dayımı o şartlar altında büyütmek zorunda kalmışlar. Zor şartlar, yokluk yılları;

Dayımla ilgili pek çok yazınız, yayınınız var, tahsil hayatını biliyorsunuz. Ü sküdar 47`inci İlkokulu`na başlamış, sonra Paşakapısı Orta Okulu`na devam etmiş. Daha sonra Haydar Paşa Lisesi`ni bitirip İstanbul Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi`nden 1947 yılında mezun olmuş.

Hariciye giriyor değil mi ilk olarak?

Evet. Bununla birlikte gönlünde evvelemirde İstanbul Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi`nde asistanlık niyeti var. Orada münhal asistanlık kadrosu olmadığı için ilk önce, hocası Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan`ın tavsiyesi üzerine Türkiye ve İran devletlerinin talebe değişimi programıyla burs kazanarak 1948 yılında İran`a gitmiş. Bu ülkenin başkentinde, Tahran Ü niversitesi`nde yüksek lisansını tamamlamış. 3.5 yıl bu ülkede ilim tahsil ettikten sonra İran`dan Türkiye`ye, İstanbul`a dönmüş. Az önce gönlündeki muradını söylemiştim. İstanbul Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi; Bu kez yine bu okuldaki kadrosuzluk sebebiyle bu kez askere gitmiş. Askerden sonra Başbakanlık Arşiv Umum Müdürlüğü`nde 11 ay memuriyet hizmetinde bulunmuş. Buradan da Dış İşleri Bakanlığı`nın Protokol Dairesi`nde diplomatik kuryeliğe seçilmiş. Hariciye`deki görevi dolayısıyla bir yıl içerisinde ABD`ye 16 defa Avrupa`ya da müteaddit defalar seyahatlerde bulunmuş.

Bu arada devlet vazifesindeki yoğunluk nedeniyle çok sevdiği edebiyatın dışında kaldığından ve bu çok yorucu görevden ayrılmak istediğinden 1957 yılının şubat ayında Ankara Ü niversitesi`nin İlahiyat Fakültesi`ne Farsça ve İslam Tarihi asistanı olarak girmiş. 9 ay sonra da Prof. Dr. Fahir İz`in davetiyle İstanbul Ü niversitesi Türkoloji bölümüne geçerek hak ettiği yere gecikmeli olarak da olsa yerleşmiştir.

Sonra;

1961 senesinde doktorasını tamamladıktan sonra Londra Ü niversitesi`ne bağlı Şark Dilleri bölümünde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri vermeye başlamış. 3 yıl süren bu görevini tamamladıktan sonra İstanbul`a dönerek İstanbul Ü niversitesi`ndeki görevine devam etmiştir.&nbsp

Sinan Bey, dayınız Ali Alparslan Bey Londra yıllarında -bilahare Boğaziçi Ü niversitesi`nin kurucusu olacak olan- Prof. Dr. Süheyla Artemel ile, beyi &Acirc l&icirc Artemel ile ve mahdumları Mehmet Nafi Artemel ile tanışarak ailece görüşmeye başlıyorlar. Mehmet Nafi Artemel de, Ali Alparslan Bey`den bir cel&icirc d&icirc vâni hatıra var: &Acirc lâ keyfiyette kaleme alınan Mehmed, &Acirc l&icirc , Süheylâ isimleri;

Eyvallah İbrahim Ethem Bey. Bu vakıayı öğrenmem iyi oldu; &nbsp

Eyvallah Sinan Bey;

Dayım, 1967-1968 ders yılında Fahir İz`in yerine Chicago Ü niversitesi`ne giderek burada Yakın Şark Dilleri ve Medeniyetleri bölümünde Türk Dili ve Edebiyatı okuttu. 1968 yılında İstanbul`a dönerek, doçentlik imtihanını kazanmış. Akademik hayatını İ.Ü . Edebiyat Fakültesi`nde Eski Türk Edebiyatı dersleriyle sürdürmüş. 1971 yılından itibaren de yine Fahir İz Bey`in ricası üzerine Boğaziçi Ü niversitesi`nde derslere girdi.

Doç. Dr. Ali Alparslan 1977 yılında 'Kadı Burhaneddin Divanı`ndan Seçmeler' teziyle Profesörlük müracaatını yaptı. Ancak kıdemli bir meslektaşının çabalarıyla sabır imtihanı veren Ali Alparslan bu unvanını üçyıl gecikmeyle elde etti. 1989 yılında bölüm başkanlığı yaptığı İÜ `deki görevinden emekli oldu.&nbsp

Bundan sonra Boğaziçi Ü niversitesi`nde ders verdi. Emeklilik yıllarında da şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ü niversitesi olan güzide sanat müessesesinde hat dersleri vermeye devam etti.

Ali Bey`in insani özelliklerini konuşalım. Sizlerle teşrik-i mesaisi nasıldı? Hangi sıklıkla görüşürdünüz?

Dayım seyahatleri dışında anneannemle beraber oturmuştur.&nbsp

Nerede?

Selimiye`de; Ben de aslen Harem, Selimiye doğumluyum.&nbsp

Küçükken hafta sonları anneannemin dayımla birlikte oturduğu Selimiye futbol sahasının hemen yanındaki çatı katına gider, hafta sonunu onarlarla birlikte geçirirdim.&nbsp

'Sevdiklerine 'paşam' diye hitap etmeyi çok severdi.'

Daha sonra dayım, büyüdüğüm dönemlerde sık sık evimize gelir, hatta bazen geceleri kalır, böylece aile içi sohbetlerde beraber olurduk. Okul çağlarımda öğretimimi çok sıkı takip ederdi. Ve başarılı gördüğü mevzularda da 'Paşam sen bunları çok güzel yapmışsın, böyle devam et' derdi. Sevdiklerine 'paşam' diye hitap etmeyi çok severdi.&nbsp

'Breh, breh!'

Bir de olayların fazla tezahür ettiği zamanlarda sevinçli veyahut üzüntülü anlarda kullandığı bir kelime de 'breh breh'tir. Dayım 'breh, breh' dilerek meseleyi bir nevi üzerine basarak anlatmayı severdi.&nbsp

Ali Bey`in öne çıkan vasıfları nelerdi?

Şimdi; Mütevazı bir şahsiyetti. Hayatı boyunca öne çıkmayı sevmeyen, gösterişten kaçınan, sesini dahi yükseltmeden, gerektiği kadar konuşan, eve dahi girip çıktığını duyamayacağınız kadar sessiz, lügatinde haset kelimesi bulunmayan, herkese yardım etmeye hazır, üniversitedeki odasının kapısı herkese açık, derviş tabiatlı, dedikoduyu hiçsevmeyen, insanları hep sevecen yaklaşan bir kişiliğe sahipti; &nbsp

'Hayatını edebiyata ve hüsn-i hat sanatına adadı.'

Hayatını edebiyata ve hüsn-i hat sanatına adamış ender kişilerden biriydi; Yazılarının altına 16 değişik imza atmış olmasına rağmen en fazla kullandığı 'Tilm&icirc z&icirc Necmeddin' idi. Çünkü hat sanatının son büyük hattatlarından merhum Necmeddin Okyay`dan meşk etmişti. Dayım bu sahada Şeyhülhattat&icirc n rütbesine erişmişti.&nbsp

Bir hatıranızı nakleder misiniz?

Küçük yaşlarımda, hafta sonlarında, bazı Pazar günleri ben de dayımla birlikte Necmeddin Efendi`nin Ü sküdar Toygar Tepesi`ndeki bahçeli evine giderdim. Orası güzel sohbetlerin icra edildiği bir naif mekândı. Ben de orada onların sohbetlerini dinler, kendi nâmıma bir şeyler kazanmaya çalışırdım. Ve tabii bu benim için çok değişik ve engin bir tecrübe olurdu.

Necmeddin Hoca bahçesinde gül yetiştirmeyi çok seven biriydi. Maalesef bir müddet sonra bir apartman dairesine taşındığı günlerde Prof. Dr. Ali Alparslan, hocasının güle olan hasretini dindirmek muradıyla Londra`dan bir gül kataloğu göndermişti. Bu katalog Necmeddin Efendi`nin eline ulaştığında dudaklarından şu mısralar dökülmüştü:

Güllerim karşımda her an, solmadan durmaktadır,&nbsp

Hem temâşâsıyla gönlüm şâdumân olmaktadır.&nbsp

Eski bahçem hâtıra geldikçe d&icirc dem h&ucirc n olur,&nbsp

Şimdi gül resmiyle Necm&icirc geçmişi anmaktadır.&nbsp

Bu mısralar bilahare Çinuçen Tanrıkorur tarafından Nikriz, Niyazi Sayın tarafından da Şevkefzâ makamında bestelenmiştir.

Ali Alparslan Bey, aile arasında sanattan, estetikten, yazıdan,&nbsp hocalarından söz açar mıydı?

Tabii ki; Sizin de bildiğiniz üzere ortam bulduğunda hemen yazmaya başlardı. Mesela evdeyiz. Ben bir köşede oynuyorum. Annem radyo dinliyor. Dayım da bir köşede hüsn-i hat meşk ediyor. Dayım boş bir vakit bulduğunda hemen kalemi eline alır, mütemadiyen yazar, meşk ederdi. Bildiğiniz gibi çok konuşmayı sevmezdi.&nbsp

Bu arada dayımın evine pek çok talebe gelirdi zaman zaman. Onların getirdiği yazıları düzeltir, gerekli çıkartmaları yapar ve kendileriyle sohbet ederlerdi. Bu çalışmalar böylece uzun yıllar devam etti. Emekli olduktan sonra da öğrenciden, yazıdan, hattan kopmadı.

Ali Hoca hüsn-i hat sanatını amatör bir ruhla profesyonelce icra eder, hattı bir ticaret metaı olarak görmezdi. Bu hususta neler söylemek istersiniz?

Sizde, ailesinde yazıları var mı?

Tabii ki; Annemde, kardeşimde ve ben de dayımın orijinal yazıları var. Ve şimdi o dönemlerden kalan bazı yazı ve eskizlerini ve çalışmalarını Ali Rıza Özcan vasıtasıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ü niversitesi`nin kütüphanesine vakfettim. Yazıların bir kısmını vakfettik, bir kısmı da bizde hatıra olarak kaldı.

Aradan geçen bunca senede Ali Bey`in Türk hat sanatında bıraktığı boşluk doldurulabildi mi?

Bence doldurulamadı. Ben, talebesi olup onunla çalışmış pek çok arkadaşıma Ali Bey`in eserlerini, fotoğraflarını ve Yapı Kredi Yayınları`ndan çıkmış Osmanlı Hat Sanatı Tarihi kitabının nüshalarını bizzat vererek onların dayım hakkında kitap yazmalarına, yazı hazırlamalarına, sergi açmalarına yardımcı olmak için gayret ettim.&nbsp

Vefâtının ardından 15 yıl geçti. Hocamız hakkında maalesef derli toplu bir kitap yayınlanamadı. Fatih Belediyesi vefâ sadedinden yakın zaman önce bir sergi açtı. Ne hazindir ki bu sergi merhumun ilk şahsi sergisi olma özelliğini haiz!&nbsp Bu hususta neler söylemek istersiniz?

Dayımdan sonra hat sanatı üzerinde çalışan talebelerinin ve üniversitede görevli olan öğrencilerinin ve biz ailesinin de katkılarıyla olmak şartıyla hakkında güzel bir eser çıkarılmasını arzu ediyoruz. Ve bu eserin daha sonraki nesillere kalıcı bir eser olarak devredilmesini çok arzu ediyoruz.&nbsp

Siz bu sohbete neler ilave etmek istersiniz?

İbrahim Ethem Bey, bilirsiniz, enteresan bir vakıa vardır; &nbsp 'Bir insanı tanımak için en güvenli yol onunla iş tutmak ya da yolculuk yapmaktır' denmiştir. Bunu düşünürken daha iyi anlıyorum ki bir eseri ortaya çıktığında dayımın aydınlanan yüzünü hiçunutamıyorum.&nbsp

Onun İstanbul Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi`nde yetiştirdiği birçok nesle uzanan öğrencilerine hattat tilm&icirc zlerine, dostlarına, çektiği elif`lerin, besmelelerin bereketine inandığı gerçek âlemde Cenab-ı Bâr&icirc `den rahmet niyaz ederim.

Son olarak dayınıza dair sanat camiamıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Bu kadar emek verdiği hüsn-i hat dalında çalışmalarını daha ileriye götürecek hocalarımızın, talebelerimizin yetişmesini ve bu eserlerin tarihin akışında bizimle beraber yolculuk yapmasını niyaz ederim.

İlginiz için teşekkür ediyorum Sinan Bey.

Ben de teşekkür ediyorum İbrahim Ethem Bey.

Fotoğraflar-Görseller

1-Sinan Gürlen. 2-Prof. Dr. Ali Alparslan. 3- Sinan Gürlen, T&ucirc lâ Gürlen, Sevgi Gürlen, Hikmet Gürlen (Ali Alparslan Hoca`nın kız kardeşi). 4-Talebesi A. Sabri Mandıracı ının fırçasıyla Ali Alparslan. 5-Cel&icirc tâlik besmele, Sinan Gürlen Koleksiyonu. 6-Cel&icirc şikeste ta`lik 'Bu da geçer ya hu', İbrahim Ethem Gören Koleksiyonu.&nbsp