Bu yazımda size, saklı bir güzellikten bahsedeceğim. Ü sküdar Bağlarbaşı`ndan Beylerbeyi`ne inerken, Gümüş yol ile Kuşbakışı sokağının köşesinde yer alan ve yüksek duvarları, muhteşem giriş kapısı ve saçağı gözünüze çarpar, burası son halife Abdülmecid Efendi Köşkü`dür. Köşk, Bağlarbaşı Korusu (Abdülmecid Efendi Korusu) içinde yer alır. Koru, Nakkaştepe ye ve Beylerbeyi ne meyilli 160 dönümlük bir alanı kaplar. Koruda yaşları yüz yılı aşmış çok sayıda, çok türde ağaçvardır. YKB nin kurucusu Kâzım Taşkent korudaki ağaçların envanterini çıkarttırmış, her bir ağacın altına özelliğini ve yaşını belirten plakalar koymuştur. Sultan II. Abdülhamit tarafından 1895 te satın alınarak (Osmanlı Hanedanı nın son veliahtı) Şehzade Abdülmecit Efendi ye (1868-1944) tahsis edilmiştir.

Abdülmecid Efendi Son Osmanlı veliahtı ve halifesidir.  Babası tahttan indirildiğinde 7 yaşındaydı, eğitimini annesiyle ablası üstlendi. Küçük yaşta orduya alındı, kısa sürede albaylığa kadar yükseltildi. Fransızca, İngilizce, Almanca ve Arapça öğrendi. Okumaya, yazmaya, şiire, müziğe, resme ve spora düşkündü. II. Abdülhamit`in en sevdiği şehzadeydi.

1918&prime de veliaht oldu. Saltanatın kaldırılmasından sonra TBMM tarafından halifeliğe getirildi (18 Kasım 1922).
Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca bilen, askeri ve siyasi olarak da çok iyi ve özel bir eğitim alan Şehzade Abdülmecid Efendi aynı zamanda aydın, sanat koruyucu, ressam ve hattat olduğunu belirtelim.

Yurt dışından getirttiği yayınlarla dünya sanatını takip eden Abdülmecid Efendi, Türk ve yabancı ve ressamlardan özel resim dersleri almış. Figürün ön planda olduğu Harem`de Goethe` ve Harem`de Beethove tabloları   oldukça önemli. Kadınları her zaman koruyan ve toplumsal hayatta istedikleri mesleği seçip iyi bir konumda olmalarını savunan Abdülmecid Efendi`nin müzikle olan yakın ilgisi de biliniyor. Keman, viyolonsel, piyano çalan ve Franz Liszt`den dersler alan son halife Abdülmecid Efendi edebiyat, sanat, siyaset çevreleri önde gelen yerli ve yabancı aydınları ile dostluklar kurmuş. Recaizade Mahmut Ekrem, Yahya Kemal, Tevfik Fikret, Şevket Dağ, İbrahim Çallı, Namık İsmail, Sami Boyar, Feyhaman Duran, Avni Lifij, Fausto Zonaro, Abdülhak Hamit Tarhan ve Pierre Loti yakın arkadaşlarından bazılarıdır.
Sanatsever kişiliğiyle, resim ve müziğe olan ilgisiyle ve yaptığı tablolarla bilinen son halife Abdülmecid Efendi, bu köşkü yazlık olarak kullanırmıştır.

Dönemin önde gelen sanatçıları, edebiyatçıları ve siyasetçileri bu köşkte ağırlanır, çinilerle döşeli verandalarda uzun sanat sohbetleri yapılırmıştır. Günümüzde köşkün Koçtopluluğunun mülkiyetinde olup ziyarete kapalı olduğunu belirtelim.

Ahşap taşıyıcı sisteminde ince uzun sütunların başlıkları ve at nalı kemerler de Oryantalist üsluba özgüdür. Güneyde tonoz şeklinde bir saçakla örtülü, çatısı kurşun kaplı ve tepesinde bronz alem bulunan, basık kemerli anıtsal bir kapıdan köşkün bahçesine girilir. Çini kitabesinde kufi ile 'Allah`dan başka galip yoktur' yazan kapının ve her iki tarafındaki duvarların Abdülmecid Efendi tarafından planlandığı ileri sürülür. Kâgir bodrum kat üzerinde yükselen iki katlı ahşap köşkün giriş kapısının üzerinde mavi zemin üstüne kû fi yazı ile 'Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya bakmayı emreder' yazılıdır.

Köşkün girişinde, verandadaki işlemeler karşılar sizi. Duvarlarındaki ve tavanlarındaki altın yaldız çerçeveli panolar içindeki kalem işleri, duvar ve yerlerdeki çinileri, çeşmeleri, şöminesi, Avni Lifij resmi, mermer havuzlu büyük salonu, üst katta pencerelerdeki vitrayları ve diğer eşsiz detaylarıyla çok ince ve detaylı bir zevki yansıttığını görürsünüz. II. Dünya Savaşı sırasında bir süre askerlerin kaldığı köşkün zeminindeki çiniler bozulunca Kütahya`da yenileri yaptırılmış. Köşk, çiniler açısından son derece zengin. Köşkün inşası sırasında Kütahya`da sır altı tekniğinde üretilerek zemine, duvarlara, balkonlara, çeşme ve şömineye monte edilmiş. Ü st kattaki odalardan biri yerden tavana kadar çiniyle kaplı. Natüralist ve hatai motifleriyle bezeli çok renkli çiniler köşkün değerini ve güzelliğini arttırmış. İkinci katta doğuya bakan ve köşkün ibadet odalarından birinin süslemeli tavanında Kuran-ı Kerim`den ayetlerin olduğu hatları görebilirsiniz.

Dört köşesinde odaların olduğu orta sofalı plan şemasının uygulandığı köşk zengin bezemeleriyle Türk ahşap konut mimarisinin çok güzel numunelerindendir.
1909`da kurulan ve 1914 Kuşağı ve önceki dönemin ressamlarını bir araya getiren Osmanlı Ressamlar Cemiyeti nin ilk başkanlığını yapan, derneğin sergilerine katılan Abdülmecid Efendi, Avni Lifij`in Paris`e burslu olarak gönderilmesini sağlar. Cormon atölyesinde çalışan Hüseyin Avni Lifij gençyaşta ölen (1886&ndash 1927) 1914 Kuşağı ressamlarındandır. II. Meşrutiyet (1908) sonrasında Batı`ya gidip öğrenim gören sanatçılar döndüklerinde resimlerinde çoğunlukla gün ışığına ve saf renklere yer vermelerinden dolayı İzlenimci olarak değerlendirilirler. Meşrutiyet döneminin aydın, ilerici, öncü ve özgürlükçü bu ressamları manzara ile birlikte figürlü kompozisyonlar ve portreler de çalışırlar. Bohem sanatçı Avni Lifij İzlenimcilikten yararlansa da görünümün değişimlerinden çok ruhsallığa ve düşünselliğe ağırlık verir.

Abdülmecid Efendi ve Avni Lifij köşkün doğu giriş sofasının sol tarafındaki duvarı için 1900`lerin ilk yıllarına tarihlenebilecek figürlü bir manzara resmi tasarlarlar. Uygulamayı Avni Lifij yapar. Duvarın ortasındaki iki musluklu ve önünde kurna olan mermer çeşmenin etrafını çevreleyen Aşk Çeşmesi` adlı resim fresk tekniğindedir. Yuvarlak kemerli dikdörtgen bir pano içine yapılan resimde çeşmenin etrafında ellerinde toprak testi, yanlarında bakraçolan kadın figürleri yer alır. Çeşme başında karşılaşıp sohbet eden kadınların ayaklarındaki çarıkları, canlı renkli giysileri, duruşlarındaki zarafet ve hafif hüzünlü halleri dikkat çekicidir. Melankolik ve sessiz atmosfer figürlerden, sarı yapraklara, güneş batışıyla renklenen bulutlu gökyüzüne, uzaktaki manzaraya kadar bütün resme yayılır. Konturlar çok belirgin değildir, renk ve ışıkla erir. Ön planın açıklı ve koyulu tonlamalarına karşın arka plan aydınlıktır. Kompozisyondaki figürler doğa ve mimari ile bütünleşmiş gibidir. Sahnenin köşkün önünde geçtiğini, ustalıkla yerleştirilmiş figürlerin durduğu yerdeki mimari detaylardan anlıyoruz. Oryantalist tarzda ince sütunlar sağ tarafta üçlü grup olarak ayakta duran kadınların yanından yükselir. Sol üst tarafta bir tepe üzerinde siluet şeklinde tek minareli bir cami göze çarpar. Arka plandaki deniz manzarasını büyük boylu ağaçlar kapadığı için bugün görülmez. Resmedilen akasya ağacı ise hâlâ köşkün bahçesindedir.