Bu yazımda sizi Şanlıurfa`ya yolculuğa çıkaracağım. Aslında tarih öncesine demek daha doğru.
Göbeklitepe yapılışının ardından bin yıl kadar sonra tonlarca ton toprak ve çakmaktaşları ile tamamıyla gömüldü. Tapınağın ne amaçla gömüldüğü de araştırma konuları arasında. Tarihi M.Ö. 10 bin yıllarına uzanan, tapınma amaçlı törensel alanlara ait mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu taşlar göz kamaştırıyor. Bölgenin dikkat çeken bir özelliği de gün yüzüne çıkarılan en büyük tapınma alanını barındırması.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2019 yılının Türkiye`de Göbeklitepe Yılı` ilan edilmesinin ardından Doğu Anadolu`nun en mistik yerleri Şanlıurfa, Göbeklitepe ile anılmaya başladı. Göbeklitepe, 1963`te İstanbul ve Chicago üniversitelerindeki araştırmacılar tarafından keşfedildi. Sadece 'Göbekli Tepe Ziyareti' olarak bilinen bir yükseltiyken arkeolog Prof. Klaus Schmidt tarafından yapılan kazılar sonunda dünyanın konuştuğu bir yer haline geldi. Göbeklitepe öylesine eski bir tarihe sahip ki, buranın keşfine kadar bilinen en eski tapınak Malta da ve 5000 yaşında. Göbeklitepe ayrıca Stonehenge den 7000, Mısır piramitlerinden ise 7500 yıl daha yaşlı olduğu ortaya çıktı.
UNESCO Dünya Mirası Listesi`ne alınan Göbeklitepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında bulunuyor.

Göbeklitepe`de bulunan kalıntılar, bu alanı inşa eden insanlara dair çeşitli bilgiler sunuyor. Bu kalıntılar arasında insanların yediği etten arta kalan birçok yabani hayvan kemiği, taş parçası, taş aletlerin yapımı ve kullanımından kalan molozlar var. Ceylan, ala geyik gibi hayvanların kemiklerine rastlanılan alan gösteriyor ki burayı inşa edenler, o dönemde yaşayan taş baltalı avcı ve toplayıcılar. Yani Göbeklitepe, tarım öncesi bir topluluğun eseri.

Bu insanlar, sandığımız gibi ilkel değil tam aksine oldukça bilinçli ve mühendislik bilgisi olan topluluklar. Öyle ki o zamanlar Taş Devri ni yaşayan insanlar, bu ibadet alanını yaparken binlerce yıl sonra ulaşılabilecek mühendislik metotlarını kullanmış.

Avcı ve toplayıcılar aynı zamanda beklenmedik düzeyde bir organizasyon yeteneği, örgütlenme kapasitesi olan insanlar. Kazılarda bulunan bir dikili taşı taşımak için 50 insan gücüne ihtiyaçduyuluyor. Bu kalıntılar arasında insanların yediği etten arta kalan birçok yabani hayvan kemiğinin bulunması bu alanda yemek şölenlerinin düzenlendiğini gösteriyor. Bu durum çok sayıda topluluğun burada olduğunu ispatlıyor.

İnsanlığın Göbeklitepe`deki gibi bir yapıyı inşa edebilmesi için yerleşik bir yapıda olması gerekiyor. Ancak kazılarda beslenme, barınma gibi ihtiyaçlara yönelik bulgulara rastlanmıyor. Bu toplulukların burada günlerini taş çıkartmak, sütunlara şekil vermek için zaman harcadığı ve sonrasında yerleşim yerine gittiğini gösteriyor. Bu yerleşim yeri ise büyük bir olasılıkla Şanlıurfa. Şanlıurfa da Taş Devri ne ait bulunan heykeller de bunu ispatlar nitelikte.
Göbeklitepe, dairesel formdaki yapılardan kare şeklindeki yapılara kadar büyük bir ibadet alanı. Burada toprak altında tespit edilenlerle birlikte 20 adet ayrı ibadet alanı bulunuyor. Şimdiye dek süren kazılarda ortaya çıkan ibadet yerlerinin merkezinde iki büyük dikilitaş yer alıyor. T biçimindeki dikilitaşların her biri ortalama 6 metre yüksekliğinde ve 40 ton ağırlığında. Arkeologlar, sütunların stilize edilmiş insan tasvirleri olduğunu savunuyor. Öyle ki, sütunlarda yüz motifi olmasa bile o zamanlarda insanların giydiği peştemaller bu taşlara resmedilmiş. Bir diğer görüş ise yüz motifi olmamasından dolayı sütunların resmedilmiş ilk tanrıların olabileceği. Bu taşlar, bu doğrultuda Göbeklitepe`nin dünyanın en eski ibadet yeri olduğunu yeniden kanıtlıyor. Bu dikilitaşlar aynı zamanda yırtıcıların ağırlıkta olduğu muazzam hayvan figürleri ile bezeli. Yüksek rölyeflerdeki hayvan figürleri birer muhafız gibi resmedilmiş. Bu muhafızlar, dikili taşların muhafızları gibi düşünülüyor. İnsanlığın gelişiminin bir dönüm noktası olan Göbeklitepe`teki sütunlar ve oymalar insanlığın tabiat karşısındaki yeni konumunu da ortaya koyuyor.
Göbeklitepe`deki tapınakları tasarlayanlar ve inşa edenlerin kim oldukları hâlâ kesin olarak bilinmiyor. İnsanoğlunun avcı toplayıcı olduğu dönemde, yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olduğu 12 bin yıl öncesinde bu yapıların nasıl tasarlandığı da çözülebilmiş değil. Bazı arkeologlar avcı toplayıcı olan bu topluluğun şamanî bir düzende organize olduklarını tahmin ediyorlar yani tüm bu düzenin ardında şaman bir din lideri var. Ancak diğer bir görüş şaman liderlerin daha çok Antik Mısır`dan bildiğimiz özel bir rahip sınıfına dönüşmüş olduğu yönünde. Bu görüş bugüne kadar bilinen bilimsel verilerden çok daha önce toplumsallaşmanın gerçekleştiğini, insanların hiyerarşik düzende belirli sınıflara göre organize olduklarını ortaya koyuyor. Göbeklitepe, arkeoloji dünyasının en büyük keşiflerinden biri. Henüz şehir hayatına geçmemiş olduğu düşünülen avcı-toplayıcı toplumların tapınak inşa etmiş olduğunu gösteren ilk örnek. Bu da şehirleşme yani medeniyet tarihinde devrim niteliğinde bir buluş. Hatta bu buluşu dolayısıyla kazıyı yapan Dr. Klaus Schmidt, 'Önce tapınak geldi, şehir sonradan geldi' diyerek erken medeniyet tarihine yeni bir açılım getirdi. Kim bilir tüm bu sorulara yanıtlar bulunduğu takdirde belki de insanlık tarihi yeniden yazılmaya başlanacak.