Bu yazımda 2007 de UNESCO`nun Dünya Mirası aldığı Kobustan`dan bahsedeceğim. Azerice yazılışı Qobustan Azerbaycan ın başkenti Bakü nün, Karadağ rayonunda yer alan dağlık bölgedir. Pek çok dağ geçidi (Azerice: gobu) barındıran bölgenin adı buradan gelir. Kobustan uçsuz bucaksız ovalar ve vadiler ülkesidir.
Eski bir kervan yolu üzerinde bulunan Kobustan da, kültürel kalıntı ve kaya oymaları ilk kez Azerbaycanlı arkeolog Prof. İshaq Cəfərzadə tarafından 1939 yılında keşfedildi. II. Dünya Savaşı yıllarında kesintiye uğrayan kazılar, 1947 de yeniden başladı ve Cəfərzadə önderliğinde 20 yılı aşkın süre sistematik olarak yürütüldü. Çalışmaların sonunda muhtelif içerikleriyle 3.500 den fazla petroglif ortaya çıkarıldı.
Kobustanlıların hangi dili konuştuğu konusunda tartışmalar sürüp gitse de, çizdikleri kaya tasvirleri onlar hakkında çok şey anlatmaktadır.
Hazar Denizine tepeden bakan kıraçbir arazide yer alan bölge, aynı zamanda kuzey güney yönünde uzanan eski bir kervan yolu üzerindedir. Ü st Paleolitik (M.Ö50000-10000) döneme tarihlenen bölge, Azerbaycanlı arkeolog İshaq Caferzade tarafından 1939 yılında bulunur. İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelen bu dönemde kazı çalışmaları ilerleme fırsatı bulamasa da, 1947 yılı itibarıyla kesintisiz devam eden, 6000 civarında petroglif (kaya üzeri tasvir) 20 civarında yaşam alanı ve 40 kurgandan oluşan buluntuyla sonuçlanan kazılar neticesinde ortaya çıkan tasvirler insanlık tarihine ışık tutmaktadır.

Binlerce yıl boyunca yeni nesiller tarafından 1.000 kadar kayanın üzerinde sürekli tekrarlanan 5.000 den fazla hayvan ve insan tasvirlerinin, yaşam maceralarının, avlanma ve dans figürlerinin kadim bir kültürün eseri olduğu konusunda bilim insanları hemfikirdir.
Kobustan, Azerbaycan ın ilk kültür merkezlerinden biri olmasının yanı sıra kadim dans ve müzik kültürlerinin beşiğidir. Kobustan daki tasvirler arasında dans ve tören figürlerinin özel yeri vardır. Buradaki kolektif dans figürleri Azerbaycan Türklerine ait Yallı oyunlarını anımsatmaktadır. Ortak av sırasında hedefi tek seferde vurma alışkanlığının gelişmesine katkı sağlayan bu figürler, aynı zamanda eski Kobustan halkının estetik zevklerinin de bir örneğidir.
Böyükdaş ve Cingirdağ da bulunan 'Qavaldaş' adlı perküsyon aleti de geçmişteki bu törenler adına önemli bir bulgu olduğunu söyleyebiliriz.
Büyükdaş Dağı çevresinde kümelenmiş Ana Zağa, Öküzler, Avcılar gibi isimlerle adlandırılan bölümlerden oluşan ve isimleri ile ilgili tasvirlerin olduğu kayalar görenleri hayrete düşürür. Öyle ki Ana Zağa diye anılan bölümde kadın tasvirlerinin yoğun oluşu, bereketi ve devamlılığı yansıtmakla birlikte, binlerce yıl önce kadına verilen önemi yansıtarak adeta günümüze mesaj vermektedir. Bunun yanında ceylan, boğa, domuz, yılan, kertenkele gibi bölgede zamanında yaşamış hala da yaşamakta olan hayvanların yoğun tasviri göze çarpar . Dolayısıyla avcılıkla uğraşan insanların av sahnelerini işlediği avcılar ve öküzler diye anılan bölümlerin olması, bizlere bölgede yaşamış kültür hakkında zengin bilgi kaynağı sunar.
Özellikle Avcılar Mağarası yağmur ve diğer dış etkenlere karşı korunaklı olması sebebiyle en önemli ipuçlarına ulaşılan yerdir. Dış etkenlere kapalı olması sayesinde petroglifler daha az yıpranmıştır. Kayalar üzerinde çeşitli silahlar kullanılarak yapılan avlar tasvir edildiğinden 'Avcılar' diye anılan bu alanda vahşi hayvanların ehilleştirilmesi ile ilgili bilgilerin yanında, petrogliflerin yapımında kullanılan aletlerin çakmak taşları ile keskin hale getirildiğini ve kazındığını öğrenme şansı buluyoruz.

Kayalar üzerine kazınan binlerce tasvir insan ve hayvan figürlerinden ibaret değildir. Çeşitli ebatlarda kazınan kayık figürleri ve tamgalar dönem insanının ne kadar ileri seviyede bir kültüre eriştiğinin kanıtıdır. 2-6 kişinin tasvir edildiği nehirleri geçmede ve balıkçılıkta kullanılan kayıkların yanı sıra 40 ve üzeri kişinin tasvir edildiği daha büyük teknelerin tasviri Hazar Denizinde uzak yolculukların kanıtlarını sunar.
Milli parktaki dikkat çeken bir başka figür ise Keçi tasvirleri, sayı itibarıyla da en fazla görülen figürlerdir. Gobustan keçi tasvirlerinden bahsederken Azerbaycan halkının kültüründe keçi motifinin önemine dikkat çekmek gerekir. Öyle ki keçi ve teke Nevruz Bayramında oynanan halk oyunlarının çıkış noktasıdır (kosa oyunu, teke oyunu). Bu oyunlarda keçi, yazın, yeniliğin ve tabiatın canlanmasının sembolüdür. Nevruz bayramı öncesinde yeni mevsimin gelişi arifesinde yerine getirilmiş bir ritüeldir. Kayalarda bu oyunları hatırlatan figürlere rastlamak mümkündür.

Tamgalar bölgedeki kayalar üzerinde ayrı bir yer tutar. İnsanoğlunun kendini başlangıçta resmederek ifade ettiği zamanla belli sembollerle yazıya geçtiği gerçeğinden yola çıktığımızda tamgaların önemi daha iyi anlaşılır. Özellikle Türklerde boy, aile sembolü olarak kullanılanların yanı sıra iletişimde kullanılanları da mevcuttu.
Binlerce yıl önce kayalara işlenen semboller, günümüze halılar, kilimler, keçeler, heybeler üzerinde görmek mümkündür.
Tarih öncesi insanların yaşadığı bu bölgede dolaşmak gerçekten heyecan vericidir.