Fahir ONGER`in telif hakları ile ilgili başka yazısı olduğunu düşünmüyordum. Geçtiğimiz günlerde Türk edebiyatında eleştiri konusuna en çok yoğunlaşan ve bu bağlamda da 1940`lı yılların en etkili eleştirmeni olan Fahir ONGER ve eserlerini layıkıyla derip-toparlayan Dr. Hüseyin ÖZÇELEBİ Bey ile Sultanahmet`te buluştuk. Birkaçdefa telefonla konuşmamıza ve watshup üzerinden yazışmalarımızdan, e posta yoluyla makale göndermelerin dışında ilk defa bir araya geliyorduk.

Ankara`dan, İstanbul`a gelen Hüseyin Bey yanında hazırladığı ve kendine göre işaretlediği Fahir ONGER kaynakçasını da getirmişti. Yazılarına, onunla yapılan röportajlara, hakkında yazılan yazılara değin her şey listelenmişti. 250 civarında makaleden bir tanesi hariçhepsini toplamıştı. Bu meşakkatli ve zevkli iş için İzmir, İstanbul ve Ankara`nın önemli kütüphanelerinde çalışmıştı.

Hüseyin Bey`in yanında getirmiş olduğu kaynakçadan Fahir Onger`in 15 Şubat 1950 tarihinde kaleme aldığı 'Telif Hakları Ü zerine'  (Edebiyat Dünyası, S. 25-26, s. 1.) başlıklı bir makalesinin daha olduğunu tespit ettim. Esasında Hüseyin Bey önceki konuşmalarımızdan birisinde bunu söylemişti ama ben önceki haftalarda bu köşede yer verdiğim 'Telif Hakları ve Sonuçları' başlıklı yazıyı konuştuğumuzu düşünüyordum.

Fahir Onger`in makaleyi yayınladığı tarih 8 Mayıs 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunu`nun uygulamadan kaldırıldığı ve 1 Ocak 1952 tarihli bugün de yürürlükte bulunan 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu`nun çalışmalarının yürütüldüğü döneme rastlıyordu.

Görülüyor ki bir Türk aydını da önemi her geçen gün artan telif hakları konusunu önemli buluyor ve konuyla ilgileniyordu. Devamlılığı olan bu ilginin sonucunda da yazılarıyla konuyu gündemde tutuyordu.

Sağ olsun Hüseyin Bey Ankara`ya döndüğünde aşağıda okuyacağınız yazıyı bana gönderdi. Bir nevi bu haftaki yazım onun sayesinde ortaya çıkmış oldu.

Fahir Onger`in yazılarından, Lozan görüşmelerinde telif hakları konusunun da konuşulduğunu ilk defa öğreniyoruz. 

'Telif Hakları Ü zerine' başlıklı yazıyı ilgi ve dikkatinize sunuyorum. 

'Lozan konuşmaları sırasında Türk temsilcileri, telif hakları söz konusu olduğu vakit, şu görüşü ileri sürmüşlerdi: 

'Garp memleketlerinde suretpezir (meydana çıkan, hasıl olan,şekillenen) olan terakkiyatı edebiyye ve fenniyeden Türk halkının istifadesi, değil yalnız Türkiye`nin garp devletlerinin de alakasında mündemiçtir. İmdi Garp harsı Türkiye`ye nüfuz edebilmek için, Garp müelliflerinin eserlerini tercüme ettiren tabilerin müellif hukukunu tesviyeden muaf olmaları sabittir. Eğer bu baptaki mecburiyet ifa olunursa Türkiye, Avrupa harsından bilfiil feragat etmek lâzım gelir.' 

Birçok tartışmalardan sonra Türkiye`nin kültürce gelişmesi için telif hakkı ödemekten muaf tutulması kabul edildi. Yalnız bir şart kondu. Dendi ki Türkiye kendisine gösterilen bu kolaylıktan yalnız sınırları içinde faydalanabilir. Tercüme ettireceği eserleri sınırları dışına çıkaramaz. 

İlkin konferansa katılan devletler, daha sonra da Batılı devletler birer protokol imzalayarak Türk halkının kendi eserlerinden serbestçe faydalanmasını kabul ettiler.

Bu karar yürürlüğe girdikten sonra halkımıza ve aydınlarımıza ne gibi faydalar sağladı? Bunu kestirmek hayli güçtür, ama yarattığı buhranlar günümüze kadar sürüp gelmiş bulunuyor:

  1-) Tercüme edilecek eserlerden yalnız 'Misak-ı Milli hudutları' içinde faydalanılması prensibi Türk dilini milli sınırlar içine hapsetmiş, bunun Batı dünyası ile Ortadoğu milletleri arasında bir kültür köprüsü oynamasına engel olmuştur. Türk dili ile basılı kitapların okuyucuları da ancak bu yurdun aydın kişileridir.

  2-) Batıdan rast gele ne varsa alınmak yoluna gidilmiş, yurdumuzun değerli eserleri milletlerarası piyasaya sokulamamıştır.

    3-) Yabancı eserlere (Klasikler zaten muaftır. Bilhassa modern yazarlara) telif hakkı vermemek imtiyazı tâbi ve naşirleri de yerli eserlere karşı ilgisiz bırakmıştır.

  4-) Başıboş tercümecilik umumiyetle kaliteli eserlerden ziyade zayıf ve geçici yazılara yönelmiş böylece bir ifadeleme temin edeceği yerde kültür anarşisi yaratmıştır.

  5-) Yabancı yazarların basın ve yayın piyasamızı kaplaması okuyucuyu kendine bağlamış, asıl yurdun gerçeklerinden söz açan yerli neşriyatı önemsiz bir hale getirmiş ve böylece aydın kişilerin memleketi tanımalarını zorlaştırmıştır.

  6-) Sanat ve edebiyat Türkiye`de bir meslek haline gelememiştir.

Burada özetlediğimiz tezi, daha epeyce bir zaman önce gene bir edebiyat gazetesinde ortaya koymuştuk. Telif hakkından muafiyet kaydına itiraz etmek, bunun kültür hayatımızda faydadan çok buhran yaratmak gibi aksi bir etkisi olduğunu ilk defa duyurmak onuru bu teze aittir. Ondan sonra zaman zaman ayni buhranı gören yazarlarımızın meselenin şurasına, burasına dokundukları görülmüştür. Bugün, 'Telif haklarını Koruma Derneği' adını taşıyan bir topluluk meydana gelmiştir. Geçen yıl sonunda Akşam gazetesi 'Bizde neden Muharrir yetişmiyor?' konulu bir anket tertipledi. Orada neslimiz yazarlarının ayni meseleyi önemle belirttiklerini gürdük. Demek oluyor ki buhranı yaratan sebep artık teşhis olunmuştur. 

Bunun en kısa yoldan tedavi çaresine baş vurulmasını dileriz.'

Lozan görüşmelerine ve 1950`li yılın telif hakları konusundaki açıklamalarına dikkatle yeniden bakmamız gerekiyor. Telif hakları konusundaki sorunların çözümü için ge kalınmış olabilir ama yine de katkı sunabilirler.