Rus romancısı Tolstoy`a göre, 'kendi kendine karşı samimî ' davranmanın ölçüsü olmalıdır. 'Savaş ve Barış', 'Anna Karenina' gibi büyük hacimli çağ (zeit Almanların getirdiği bir kavram bu) romanlarından yirmi yıl sonra, şimdi kısaca 'Diriliş' adı ile Türkçe`ye çevrilen ve yayınlanan romanını yazmış olan Tolstoy, uzun zamandır romanları dışında bazı kitapları ile de anılıyordu.

Tolstoy`un Rusça`da kalmış, Sovyet rejiminin pek ortaya çıkmasından hoşlanmayacağı kitapları olduğu, yeni kitaplara açkimi yayıncılar arasında konuşulur dururdu. Bırakınız Türkçe`yi Fransızca ve İngilizce`ye bile çevrilmeden kaleme alındığı dilde kalmış, öylece yatan bu kitaplar idealist bir yayıncı için son derece ilgi çekici bir konu olmaya devam ediyordu. Aynı merak Dostoyevski için de vardı.

Son yirmi yılda Tolstoy`un bu 'saklı' kitaplarına ulaşıldı gençbir yayıncı kuşağı ortaya çıkmıştı, bunlar bu kitaplara olan dayanılmaz ilgilerini kuvveden fiile çıkardılar. Bu yayınevlerinin başında Kaknüs Yayınları gelir. Kaknüs Yayınları arasında Tolstoy`un 'Din Nedir', 'İtiraflar', 'İnsan Ne ile Yaşar' gibi kitapları çevrildi. Bu 'ilk' yayınlar defalarca baskı yapmıştır. Çünkü bu kitaplarda Tolstoy`un bir bakıma gizli dünyası açığa vurulmaktadır. Necip Fazıl, onun seksen yaşında at sırtında bir gece yarısı evinden kaçışını, haiz olduğu büyük saiki ihtimamla belirterek birkaçyerde anar, üstünde durur ve düşünür. Necip Fazıl Tolstoy`u da, kendisi gibi 'büyük mustarip'ler arasında görür. Kendi büyük ve ulvî çilesinin kıyas özneleri arasında Sokrates, Pascal, İmam-ı Gazali ile birlikte Tolstoy`a da yer verir. Türk edebiyat ve düşüncesinden Tolstoy`a yönelik bu ilgiyi Rusça edebiyatı dünyasına duyurmanın lüzumuna inandığımız için, üzerinde duruyoruz bu konunun. Sezai Karakoç`ta da Tolstoy`u birkaçbakımdan değerlendirmeler vardır. Meselâ, bir değerlendirmesi şöyledir: 'Allah`ı halkta arayacağına, halkı Allah`ta arasaydı,...' ['Necip
Fazıl`ın Şiiri III' yazısı, Edebiyat Yazıları I içinde]

Puşkin, Gogol, Dostoyevski, Çehov ve Tolstoy Türkiye`de çok okunur. Özellikle Dostoyevski aydınlar ve gençler arasında çok popülerdir. Bu önemlidir. Bir kara mizah kendini hissettirip duruyor. Gençler üniversiteden sonra okumaktan yavaş yavaş uzaklaşırlar mı? Son yıllarda Tolstoy, Dostoyevski`yi yakaladı diyebiliriz. Bakalım Rusya`da olduğu gibi Dostocular Tolstoycular belirecek kadar mayalanacak mı? Buna karşılık Turgenyev az okunur. Soğuk kalır o. Bunun bir sebebi var açık ve seçik Turgenyev Batıcı görüşte olduğu için Türkiye`de ilgi görmez. Dostoyevski ile olan fikir ayrılığı ve Dosto`nun ona esaslı bir cevap olan uzun nutku Türkiye`de Turgenyev`e karşı bir antipati oluşmasına yol açmıştır bile diyebiliriz. [Dostoyevski`nin bu nutku birkaçdefa basılmıştır. 'Batı Çıkmazı' başlığı ile Dergâh Yayınları yayınlamıştır] Şule Yayınları da Tolstoy`un sanat ve edebiyat yazılarını yayınlayarak saygın bir iş ortaya koymuştur.

Şimdi yeniden Tolstoy`un benim tabirimle 'saklı' kitapları konusuna dönmemiz gerekiyor. Mayıs 2005`te Karakutu adında bir yayınevi romancının Hz.Muhammed (s.a.v.) hakkındaki bir çalışmasını yayınlamış bulunuyor. Bu kitapta Tolstoy`un Hintli âlim Abdullah El- Sühreverdi tarafından hazırlanan 'Hazreti Muhammed`in Hadisleri' kitabından seçip derlediği hadisler bulunuyor.

Yayınevinin yönetmeni Rasih Yılmaz`ın 'Yayıncının Not`u' yazısı koymak gereğini hissetmesinin sebeplerine girmeyeceğiz. Azerî aydınlardan Prof. Dr. Telman Hurşidoğlu Aliyev ile Vakıf Tehmezoğlu Halilov`un birlikte yazdıkları 'önsöz' ve Azerice`den (Ezeri Türkçe`sinden denilmesi daha doğru olurdu) çeviren Arif Arslan da 'sunuş' yazmışlar. Eser, Rusça`dan Aliyev ile Halilov`un birlikte çevirmesiyle Türkçe`ye intikal etmiştir, belirtmeliyiz.

Arif Arslan`ın, Tolstoy`un 'Muhammedî ler' veya 'Muhammedilik.' şeklindeki ifadelerini Tolstoy`un anlayış ve bilgi sınırlılığı ile açıkladıktan sonra 'Biz Muhammedî ler' demesini anlamak güçtür. Bunu da belirtelim.

Tolstoy bu risalede, Hıristiyanlıkla ilgisi gençlik çağında kesilmiş bir Rus ortodoksu olarak açıklar kendisini. Seçtiği hadisler sanat duyarlığı taşıyan bir manevi tatminsizin içihtiyacından ötürüdür. Bu görülmeli. Tolstoy`un çıkış noktası: '... Benim için Muhammedî lik, Haça tapmaktan (Hıristiyanlıktan) mukayese edilemeyecek kadar yüksekte duruyor. Eğer insan seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Provoslav ve her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammedî liği tek Allah`ı ve onun Peygamberini kabul ederdi...' Kitabın 'Mektuplar' bölümü Rus toplumunda Müslüman baba ile Hıristiyan anne evliliğinde dramları içeriyor. Çarlık yasası, çocukların Hıristiyan yazılmasını öngörürken, Tolstoy kendisine soran bir aileye, Müslüman yetiştirmelerini öğütlüyor.

Tolstoy`un Rusya`da Hıristiyanların seçme hakkına sahip olmadığı sosyal şartlarına zarif bir itirazda bulunuşuna da dikkat edilmelidir. Şöyle ki komünist rejimin Çarlık Rusya`sı din bağnazlığını kaba kuvvet ile yasaklamasından itibaren yetmiş yıllık çetin dönemden sonra Hıristiyanlığın mutlak alternatifmiş gibi gözükmesi, Rusluk için hazin bir sosyal dikte olmaktadır. Büyük sezgin Tolstoy`un iddiası, dünyamızın geri kalan ömrü boyunca canlılığını
koruyacaktır. Tek ve mutlak yaratıcı ve yaşatıcı olan Allah`ı en geniş ve en derin boyutlarıyla insanoğluna kazandıran kaynak Kur`an-ı Kerim`dir. Cenab-ı Hak Baba-Oğul-Ruh`ül Kuddüs üçlemesi şeklindeki şirkler sistemi yani ortak koşmalar baskısını nihayete erdirmiş. 'Sırların açıklanışı' ancak Kur`an-ı Kerim ve Hz. Muhammed realitesi halinde zamanın geleceğe doğru işleyişinde yerini almıştır. Rus gençliği Tolstoy ve akımı sayesinde bu alternatifin
farkındadır. Bunda kimsenin tereddütü olmasın.

Son yıllarda Türkiye`de 'Kur`an yeter, Hadis gerekmez' sapkınlığıyla ortaya çıkan bazı tiplerin de, aynı Rus gençliği için söylediğimiz gibi Tolstoy`un bakış açısı ve sanatından faydalanmalarını tavsiye etmeliyiz. Bir de şu var: bu tipler gelenek özüne itiraz etmiş olmakla şöhret hastalığına yakalanmış olduklarının belki farkına varırlar. Kendini 'karşı otoriteye beğendirmek' bir hastalıktır. İhanettir.