Taşın Hikmeti Yaz tatillerinde babamla birlikte tarlaya giderdim. Babam sabah ezanıyla kalkar, traktöre pulluğu takar ve işe koyulurdu.
Ben ise tarlanın kenarından onu izlerdim. Kimi zaman babam, tarlayı sürerken pulluğu hafifçe kaldırır, birkaç metre sonra yeniden indirirdi. Bu geçişleri öyle ustalıkla yapardı ki traktör ne sarsılırdı ne de sesi değişirdi.
Bir gün sordum, "Baba, neden bazen pulluğu kaldırıyorsun?"
Şöyle dedi:
“Bazı yerlerde derinlere gömülmüş büyük taşlar olur. Eğer zamanında fark etmezsen, pulluk o taşa takılır, kırılır. Traktör zorlanırsa bir yerinden patlak verir. O yüzden toprağın verdiği işareti önceden sezip pulluğu hafifçe kaldırırsın. Yoluna devam edersin. Taşa saplanıp kalmazsın. O taşı yerinden sökmeye kalkarsan hem zamanını boşa harcarsın hem de makineyi heba edersin.”
Bu cümleler o an basit bir çiftçi tecrübesi gibi gelmişti. Ama yıllar sonra bir öğretmen olarak sınıfın başında durduğumda, babamın o tarlada verdiği dersin aslında bir eğitim hikmetine dönüştüğünü fark ettim.
Sınıfın Görünmeyen Taşları
Sınıfın içi de toprak gibidir. Yüzey pürüzsüz gibi görünür. Ama öğrencilerin içinde derine gömülmüş taşlar olabilir. Kimi çocuğun yaşadığı bir aile dramı, duygusal kırılganlık, kiminin geçmişte duyduğu sert bir söz... Bunlar görünmezdir ama dikkatli bakan öğretmen için toprağın değişen dokusu gibi işaret verir.
Eğer öğretmen, bu sinyalleri zamanında fark edemezse, o çocuğa yönelik beklentileri onu daha da baskılar. Öğrenci zorlanır, öğretmen de tükenir. Oysa bazen sadece “pulluğu kaldırmak” yeterlidir. Yani çocuğun üzerindeki baskıyı bir anlığına gevşetmek, yönü değiştirmek, zamana yaymak...
Babamın dediği gibi, her taşla, her çalı köküyle uğraşılmaz. Bazı taşlar zamanla kendi ağırlığında toprağa gömülür. Sabırla beklersen, zaman ve doğa onu işler. Aynı şekilde eğitimde de her sorunu çözmeye çalışmak öğretmeni tüketir. Sezgisel olan öğretmen, mücadele etmeden yön değiştirerek de ilerlemenin bir erdem olduğunu bilir.
Eğitimde Sezgiyle Yürümek
Öğretmenlik sadece bilgi aktarmak değil, toprağın altındaki taşları sezebilmektir. Bu sezgi, meslekî deneyimle olduğu kadar, kalpten gelen bir duyarlılıkla da gelişir. Gözlemin, sabrın ve şefkatin birleştiği yerde sezgi doğar.
Babamın tarlada yaptığı küçük ama bilgece bir hareket, aslında öğretmen için büyük bir dersti:
Her taş engel değildir, bazı taşlar sadece yönümüzü değiştirir.
Sınıftaki çocuklara böyle bakmaya başladığınızda artık dersler sadece konudan ibaret olmaz. O çocuklar birer toprak parçasına dönüşür. Her biri farklı, her biri işlenmeyi bekleyen birer emanet…
Pedagojik Yansıma
Bu hikmetli anı, Carl Rogers’ın İnsana Yönelik Eğitim Anlayışı ile derinden örtüşür. Rogers, öğrenciyi anlamanın ve eğitimin temelini içtenlik, empati ve koşulsuz kabul üzerine kurar. Öğretmenin sezgisel farkındalığı, çocuğun iç dünyasında sakladığı taşları hissetmesine olanak tanır. Sezgisel öğretmenlik, her engeli aşmaya değil; hangi engelin nasıl karşılanacağını bilmeye dayanır. Bu anlayış, çocuğun kırılmadan gelişmesini, öğretmenin de tükenmeden yol almasını sağlar.
Buradaki “pulluğu kaldırmak” metaforu, öğretmenin müdahale etmeden önce öğrencinin ihtiyaçlarını sezmesi, baskıyı azaltması ve uygun pedagojik zamanlamayı yakalaması anlamına gelir. Bu anlayış, sadece planlı eğitim uygulamalarına değil; anın ruhuna, çocuğun gelişimsel hassasiyetine ve öğretmenin içsel rehberliğine dayanır.
Eğitimde sezgiyle yürüyen öğretmenler, her taşı kaldırmaya değil; hangi taşın üzerinden geçilip geçilemeyeceğini bilmeye odaklanır.
Babamın Mirası:
"Toprak konuşur, ama herkes duyamaz oğlum. Duymak için susmak, beklemek ve eğilmek gerekir."
***
*Toprakla Terbiye, Özel Ders 2