O kompost, sıradan bir gübre değildi; içinde sonbaharda hasadı yapılan fasulye yapraklarından, annemin çay posasından, bayram sofralarından kalan sebze ve meyve kabuklarından izler vardı. Her biri hatıraların ve özenin tortusuydu. Babam derdi ki: “Toprağın da bir hafızası var ve bu hafıza, hatıralarla beslenir.”
Geçen yıl sınıfıma gelen Emir’i ilk gördüğümde, içi çekilmiş o köşe toprağı geldi aklıma. Sırasının en arkasına büzülmüş, varlığını unutturmaya çalışan bir çocuk: “Ben görünmek istemiyorum” der gibiydi. Eğitimde gözlem, öğrenciyi tanımanın ilk adımıdır. Bu tür sessiz çocuklar, dikkatli bir öğretmenin bakışıyla fark edilir.
Kompostun Sırrı ve Sınıfta Görünmez Çocuk

Köydeki kompost yığınları, herkesin “çöp” dediklerinden oluşurdu: meyve kabukları, kuru yapraklar, dal parçaları, hayvan gübresi, kuru saman, hatta sönmüş soba külü. Babam, bu karışımı elleriyle karıştırırken bana şöyle derdi: “Bak oğlum, doğada çürüyen her şey yeniden hayat verir.”
Emir’in de içinde “çürümeye bırakılmış” yanlar vardı:
- Ailesinin yeni dağılmış yapısı,
- Okulda “garip” diye alay edilmek,
- Kendini anlatacak bir kişi, bir bakış bulamamak…
Bir gün yanına oturdum, yavaşça sordum: “Resim defterinde ne çiziyorsun?” “Hiç…” dedi. Ama defterinde, kara kalemle çizilmiş bir ev vardı. Penceresiz, kapısı kilitli, bacasından duman çıkmayan bir ev. Bu tür görsel anlatımlar, çocukların iç dünyasını dışa vurma fırsatıdır. Sanat etkinlikleri, çocuğun duygusal ifadesi için bir araç olur.

Toprağın Organik Hafızası
Babam, kompostun kıymetini anlatırken şöyle derdi: “Bir toprak yıllarca neyle beslendiyse, onu saklar, onu hatırlar. Çaya sinmiş nane kokusu gibi… Eğer içinde sadece kimyasal varsa, yaşamın kokusu da olmaz.”
Emir’in ruhu da yıllardır birikenlerle doluydu. Sevgi yerine sessizlikle, oyun yerine yalnızlıkla beslenmişti. Sınıfta duygusal güvenlik ve kapsayıcı ortam sağlamak, bir çocuğun yeniden filizlenebilmesi için gereklidir.
Bir gün cebimden renkli kalemler çıkardım. “Bu evin kapısını birlikte boyayalım mı?” Çekinerek pembe bir perde çizdi, ardından mavi bir kapı. Pencereye bir çiçek kondurdu. İşte o an, çocukla kurulan güven bağı meyve vermeye başlamıştı.
Sınıfın Besin Döngüsü:
- Güvenli Alan: Emir’in ev resmini tahtaya astık. “Bu evin adı ne olsun?” diye sordum.
- Besleyici Diyalog: “Kapıdan içeri kim gelsin istersin?” diye konuştuk.
- Toplumsal Denge: Emir’le alay eden öğrencilere, “Kendi evinizin resmi nasıl olurdu?” diye bir ödev verdim. Böylece empati gelişimi ve sosyal adalet anlayışı sınıfın parçası haline geldi.
Tıpkı kompostun çürüklerle can bulması gibi, Emir’in acıları da sınıfa empati kattı.
Sentez: Besleyen Çürüme
Bugünkü eğitim sistemi, toprağa kimyasal gübre atar gibi, sınıflara test, not, kazanım, etkinlik pompalıyor. Ama bu “besinler” toprakla ruh bulmazsa, öğrenci sadece “verim almaya zorlanan” bir fidan olur. Başarı için her şeyin feda edildiği bir eğitim sisteminin yapısı sorgulanmalıdır değil mi?
Emir’in penceresiz evinden, çiçekli bir oda doğdu. Pencereden ilk gün gözüken o küçük tebessüm, aslında bahara çıkan ilk filizdi.

Bu Haftanın Tohumu
- Öğretmen/Okuyucu: Bir öğrenciye “Senin evinin kapısı ne renk?” diye sor. Cevap, onun iç dünyasının rengi olabilir.
- Doğa İlhamı: Bir avuç organik gübre al, içindeki organik kalıntılara dikkat et. Hangi anıları, hangi evleri besliyor olabilirler?
Babamın Mirası:
“Toprak ilgiyle yeşerir oğlum, çocuk da sevgiyle.”
“Toprak neyle beslenirse onu verir, insan da tıpkı öyledir oğul.”
“Toprak, insanın aynasıdır oğlum… İkisi de ancak sevgiyle bakılırsa kusursuz görünür.”

Bir zamanlar penceresiz bir evdi… Şimdi sınıfın en güzel bahçesi.
***
Ders 4: Toprağın Ruhu, Sınıfın Nefesi

YORUMLAR