Aslında birilerince dejenere olmuş bir isim değil mi Jan Dark;

Kimi kahramanlığa soyunurken onun gölgesine sığınır özelikle de kalem ve düşün erbabı oysa ki hepsi korkak hepsi müptezel.

Toprak kokuyordu bulduğu kap. Kimin elinden çıktığı bilinmez ama gizli bir savaşçı gibi tebessüm ediyordu herkesin anlamayacağı dilden.

Kendinden emindi yola çıkarken, üçparagraftı sabah akşam üzerini örten Jan Dark`ı özetliyordu ve çok da iyi seçilmişti. 'Vayy canına' demişti okurken, mutlu olmuştu.

Bahariye`yi tırmanırken elinde toprak bir kapla; Ve bir de kapağı balıktan.

Balık figürü ona hep uğurlu gelmişti. Bir şeylerin haberini verirdi hem de yıllar sonrasına dair.

Bir cadıyken azizeye dönüşmüştü Jan Dark. Özgürlüğünün elinden alınmasıydı tüm korkusu. 'Beni fare gibi bir deliğe tıkamazsınız' diyordu. Bedeninden ziyade ruhuna yediremiyordu tutsaklığı.

'Tamam, bir daha ki sefere' dedi; Hepi topu birkaçcümleydi; Kimden kaçıyordu ki, hani hayat bir sahneydi ve birkaçperdesi vardı;

Ve içinde kime ait olduğu belli olmayan o yüzle sevdiği sokakları gezdi. Moda tramvayındaydı az önce, şimdiyse Taksim;

Eski bir sokaktan içeri girdiğinde devasa bir tabloyla karşılaştı bir de cansız mankene giydirilmiş pırıltılı dans elbisesi.

Toprak kap yere düşmüş toprağa karışmıştı. Dibine düştüğü ağaçüzerine kapanmış aradan yılar geçmişti;

O sokak yine aynıydı. İnsanlar, dükkânlar ve gürültü; Hiçmi değişmezdi?

`height=

Ağaçyoktu artık yerinde koca bir apartman vardı. Kapısı açıldı, merdivenler sakız gibiydi. Birinci kattan müzik sesleri geliyordu pencereden Kız Kulesi görünüyordu bir de balık tutan yaşlı bir adam. Sahil hem kalabalıktı hem değil. Aklı toprak kabı satan adamda kalmıştı;

Koşa koşa o eski tramvayın kalktığı yere gitti.

Birinci sokak, ikinci sokak; İşte oradaydı adam;

Ne sorsa 'bilmiyorum' diyordu umurunda değilmişçesine. Öyle ya, ona neydi; Yapan yapmış, pek de salakmış. Ne uğraşmışsa! Kap mı yok memlekette.

Bizim orda bi laf var deyip 'yediği kaba; ' diye bi laf etti elindeki kadehi parlatırken.

O da bir kap yapmak istedi. Benzerini hatta aynısını; Kolları sıvadı, tezgâhı kurdu. Çamuru karıştırdı. Ona benzer bir şey çıktı. Toprak bitti, devamı geldi. 'Ne güzel bir toprak' dedi. Meğer yıkılan bir apartmandan arta kalanlardanmış; Eski bir apartmandan geriye kalan birkaçavuçtoprakmış. Nasıl doğduysa öyle ölmüş ve nasıl ölmüşse öyle doğmuş kap.

Ve yaparken aklına balık ekmek satan mutsuz adam geldi, ekmeğin içine soğan koyan mutsuz kadın geldi, pasajın merdivenlerinden aşağı inerken küçük dükkânı solda kalan mutsuz ayakkabıcı geldi. Yüzüne sinen umutsuzluğun kokusu yayılıyordu her yere, işte onu da hissetti yapış yapış ve bulaşıcı bir şeydi... Ve acılı şalgamın tadı geldi ağzına, biraz balık, biraz ekmek ve nerede yaşadığını düşündü. Burası bir ülkeydi ama o kimdi? Bir yere ait olmalı mıydı; Belki de toprak bir kap kadar özgür ve anlamlı olmalıydı.