`height=

Oyun 'günü kapatmak'la başlıyor;  

Barda çalışan garson kız hesabı kapatıyor; Barı kapatıp evine gidecek. Gün kapandı yani. Günü kapatan bir adamsa bara geliyor ama hesap kapanıyor nasıl olacak bu iş? 

Olay Tuna Nehri üzerindeki bir barda geçiyor. Oyunda iki yalnız insanı izliyoruz. Hayatta yalnız kalmış iki insan. Yalnızlık kimine göre tercih kimine göreyse kader! Hatta makû s kader;  

Bu çiftimiz ise makû s kaderlerini yaşıyor. Adam bundan çok da haberdar değil ama haberdar olup da belli etmiyor da olabilir. İşin o kısmı size kalmış. Sizce?

Oyunun gidişatı bizi insan egosunun hadiseleri nereye taşıyacağına kadar götürüyor. Çatışma çatışmayı doğururken ikili ilişkilerde maalesef sık yaşanan diyalog sorununa ulaşıyoruz.

İki yalnız insanın içi dünyasında adımlar atarken birçok yerde kendimize rastlıyoruz aslında. Ve böyle bir çatışmadan sizce ne doğardı? Tabi ki aşk!

Kadın en sonunda dayanamaz ve 'bana âşık ol' der. Tabi bu cümle bir anda karşımıza çıkmıyor. Onca diyalog ve çatışmanın ardından sonuçaşka çıkıyor; Ama nasıl bir aşk. Ne kadın adama ne de adam kadına güveniyor. 

`height=

Bu esnada kadın eski eşinden bahsediyor. Dedim ya konu konuyu davet ediyor. 

Psikolojik bir oyun olan Tuna Kıvrımın`da Garsonu Emel Çölgeçen, müşteriyi ise Fatih Al oynuyor. Macar bir romancı olan Ferenc Karinthy`nin yazdığı oyunu Gökçer Gençyönetiyor. Oyunun dekoruna ayrıca alkış lütfen;

Kadın üzgün, adam kararsız. Ü zülsem mi sevinsem mi gibi bir hali var. Kadınsa adamı devamlı şaşırtıyor. Peki biz buna şaşırdık mı tabi ki hayır. Normal hayatta da erkek ne kadar stabilse kadın da bir o kadar devingen ve tabi ki konuşkan. Bunu sahnede de görmek izleyiciyi bir çok sahnede güldürdü. 

Yeni başlayan bir ilişkinin gerçeklerini ve hatta bizlerin de gerçek hayatta göremediğini ortaya serdiler ustalıkla. 

Ve gün kapanır yarına olan umutla. Saatler geçer, gün biter ama herkesin günü farklı biter. Bugün sizin gününüz nasıl bitecek acaba?