Türk toplumunu tanımak için mutlaka askerlik yapmalı. Kışlalar adeta Türk toplumunun göbek taşıdır. Kışlalarda her türlü insanla karşılaşmak mümkündür. Bizler üniversitelerde okurken fildişi kulelerimizden topluma bakmış ve ahkâmlar kesmişiz. Baktığımız zaviyenin toplumla örtüşmediğini de anlamak için askerlik yapmak lazım.

2003 yılında askerliğimi yaptığım Ankara, Mamak General Eşref Akıncı kışlasında bulunan ve uzun dönem askerlik yapan beş bin kişilik grup incelendiğinde lise mezunlarının oranının yüzde on beşi geçmediği görülür. Askerlerin büyük ekseriyeti ilköğretim okulu mezunuydu. Az da olsa bir kısmı da cahil. Yani okuma-yazma bilmeyenler. Bu nedenle kışlalarda hala okuma-yazma kursları düzenleniyor. 21.asrın Türkiye`sinde bu manzarayla karşılaşmak ise hala içburkuyor.

Rahmetli fikir adamı Erol Güngör`ün de vurguladığı gibi diploma sahiplerinin artması entelektüel seviyeyi, ağır başlılığı ve efendilik seviyesini yükseltmiyor. Askerlerin büyük çoğunluğu duygu ve düşüncelerini anlatmakta çok zorlanıyorlar. Okuma ve yazmaları çok kötü. Büyük çoğunluğunun vücudu düzensiz beslenme alışkanlıklarından dolayı çarpuk-çırpık. Yani vücut yapıları gereği asker gibi değil. Bu nedenle kışlanın kültürel seviyesi de çok düşük. Bütün bunlar sosyal sapmaları da beraberinde getirmiştir.

Anti-sosyal kişilik bozukluklarına, madde bağımlılarına, kendini jiletleyenlere, hap kullananlara hatta az da olsa homoseksüel eğilim taşıyanlara kışlada rastlamak mümkün. Ü lkemizde sapma davranışlara sahip insanların oranının çok yüksek olduğunu da kışlada gözlemleyebiliyoruz. Bu durum karşısında bazen Türkiye batmış da haberimiz yok' düşüncesine kapılıyoruz.

Askerlerin aşağı yukarı yüzde sekseni zengin aile çocukları değildir. Firar başta olmak üzere askerlik dışı düşünce ve eylemlere yönelmelerinde ekonomik durumları önemli rol oynuyor. Ayda aldıkları on lira -üçpaket sigara parası- bile onlar için büyük önem taşıyor. Bazıları bu parayla geçinmeye çalışıyor. Kışla revirinde kaloriferci olarak görev yapan bir askerin ise hiçpara harcamayarak ve çarşı izni kullanmayarak aldığı aylığın 5-6 tanesini biriktirerek daha fakir olan Van`daki ailesine gönderdiğine tanık oldum. Kendisine kaçdefa çarşı iznine çıkması halinde harçlığını vereceğimi söylememe rağmen çarşıya çıkmadı. Yani, fakirliğine rağmen karşılığını ödeyemeyeceği bir parayı harcamayacak kadar da onurlu bir gençti.

Askerler arasında anti-depresif hapların kullanılması da çok yaygın durumda. Askerlik &ndash daha doğrusu barış- ortamının doğurduğu bıkkınlık, askerlik ortamına alışamama, ekonomik sıkıntı, ailevi problemleri ve bazı komutanların disiplin uygularken kantarın topuzunu kaçırmaları -askeri aşağılaması, hakaret etmesi, küfür söylemesi ve hatta darp-cebir uygulaması- neticesinde deprax ve prozac gibi hapların kullanımı yaygın. Bunlarla sakinleştiklerini zannediyorlar. Hâlbuki bedenen ve zihnen daha bağımlı hale geliyorlar. Kuşkusuz bu hapları doktorlar yazıyor. Bunların dışında yasa dışı yollardan temin edilen ve çok tehlikeli sonuçlar doğurabilen rouch, exaty ve mellerlin gibi zihni dumura uğratan hapların kullanımı da yaygın.

Esrar kullanımı da önemli mesele. Esrar sanki sigara gibi normal karşılanıyor. Askerler esrarı daha çok Mamak, Bent Deresi`nde bulunan Çinçin Mahallesi`nden temin ediyorlar. Esrar satıcıları, gelen alıcıları tanımak konusunda uzmanmış. Esrarın kaynağının Çinçin Mahallesi olduğu herkes tarafından bilinmesine rağmen hiçkimse zehrin kaynağını kurutmak için uğraşmıyor.

Kışlada pislik ve magandalık ta kol gezmektedir. Öyle ki içtimaların komutan gelmeden önceki evresi adeta tükürük yarışına sahne olabiliyor. Lavabolar balgamdan geçilmiyor. Tıraş olan askerlerin kılları, portakal kabukları ve üzüm taneleri lavabolarda görmeye alıştığımız şeylerdir. Tuvaletlerde de kıl ve pislik kol geziyor. Askerler yaptıkları pisliği su ve fırça bulunmasına rağmen temizlemiyorlar. Banyolarda ise ıslak don ve çoraplarla karşılaşmak insanı hayrete düşürüyor. Banyo yapan askerlerin bir kısmı pis donunu az ötede bulunan çöp kovasına atmak yerine, orada bırakmayı yeğliyor. Koğuşlarda ise sigara içimi bol. Yüksek sesiyle radyolar dinleniyor. Kimi zamanlar koğuşlardaki ter ve bot kokusu burun deliklerini sızlatıyor. Bazen de askerlerin nara sesleri gecenin karanlığında duyabiliyor.

Acaba kışlada komutan ve disiplin yok mu? sorusu akla gelebilir. Elbette var, hem de çok fazla. Sabah içtimasında her yer ter temiz, pırıl pırıldır. Bir sonraki sabah içtiması olana kadar yavaş yavaş yukarıda belirttiğim şekle bürünür. Koğuş sorumluları ve mıntıka temizliği yapan er ve erbaşlar sabah içtimasına kadar ortalığı temizlerler.

Diğer bir konu ise küfür meselesidir. Küfrün aklımıza ve hayalimize getiremeyeceğimiz her türüne kışlada rastlarız. Küfür adeta askerlerin birbirleriyle en iyi ve rahat iletişim kurma aracıdır. Askerlerin önemli kısmı birbirleriyle iletişimi, birbirlerine söyledikleri küfürlerle kuruyorlar. Komutanların da önemli kısmı küfürbaz olduğundan dolayı bu sorun üzerine gidilmiyor. Kışlada küfrün sosyolojisi adı altında bir çalışma yapılsa ilginçsonuçlar ortaya çıkabilir. Küfür acaba rahatlama, sorunlardan kurtulma aracı mı? Yoksa emir-komuta cümle tipine uygun olduğundan mı çok kullanılıyor? Hayatında ağzına en ufak bir kötü söz almayan üniversite mezunu asteğmen ya da normal asker kışlada neden küfürbaz oluyor? Hatta komutanların bir kısmı neden küfürbaz? Acaba bütün bunlara kışlanın erkekler topluluğu ve ast-üst ilişkilerinin yoğunluğu mu sebep oluyor?

Önemli tespitlerimizden birisi de askerlerin sivilde yaptıkları işleri söylemekten kaçınmalarıdır. Söylediklerinde iş yükü altında ezileceklerini düşünüyorlar. Hâlbuki bu çok yanlış. Bir işle iştigal etmeyen askerin askerliği çok sıkıcı geçer. Kaldı ki, aklına başta firar olmak üzere her türlü çılgınlık gelir. Daha da kötüsü askerlik süresince yapılmayan işin unutulması tehlikesi vardır. Bazı komutanlar askerlerin iş yönünü de isabetli tahmin edebiliyorlar. Yeni gelen bir askere sen terzisin, sen berbersin, sen motorcu ya da kaportacısın diyen ve nitelendirmeleri de doğru çıkan komutanlara da rastlanıyor.

Kışladan yansıyanlar günümüz Türk gençliğinde eğitim, terbiye, görgü, kültür, sorumluluk ve disiplin seviyesinin düşüklüğünü göstermektedir.

Bir bakıma sosyal sapma ve kültürel yozlaşmanın kışladaki tezahürleri gençliğin dramatik durumunu sergilemektedir.