`height=

Değerli okuyucularımız, hangi yöntem olursa olsun tababetin yani tıbbın var olmasının ana sebebi insandır. Ama insan, sağlıktaki teknolojik gelişmelerle birlikte artık neredeyse cihaz ve malzeme çöplüğüne dönüşen hastanelerde, sağlığın 'öznesi' değil birer 'nesnesi' durumunda kalmaya başladı. Öyle ki, birbirinden görkemli, birbirinden göz kamaştırıcı mekanik cihazlarla donatılan hastaneler adeta birer tamirhane, insanlar da tamir edilmeye mahkû m birer makine konumuna geldiler.

Hani bazen alakasız konularda, yarı alaycı kullandığımız 'eğitim şart' gibi kullanılan bir diğer cümle de 'tıp çok ilerledi' sözüdür.

Peki, tıp gerçekten ilerledi mi?

Evet, hem de akıl almaz bir çılgınlıkla.

15 saniyede bütün bir ilaçdozunun kana karışabilmesini sağlayan cilt emilim cihazları, LCD ekranında görüntülenen ve hafızası bulunan kol altı termometreleri, Süpermen filminde gördüğünüz türde beyin kontrol aygıtları, tüm vücudu 10 saniyede tarayabilen ışık hızlı VCT tomografiler ve daha neler neler;

Sağlığa ulaşmak ve devlet desteği

Önü alınmaz bu çılgın gelişim, gün geçtikçe sağlıkta hizmeti pahalılaştırdı ve gelir seviyesi yüksek gruplar dışında, topluma hizmet veremez hale geldi. Bir cümlede özetlenecek olursa tıbbın ilerlemesi insan sağlığından çok bu sektörün büyümesine, pahalılaşmasına, gün geçtikçe erişilmez olmasına neden oldu.

Çok şükür ki pahalılaşan sağlık sistemine devletimizin tam desteği sayesinde biz ulaşabiliyoruz. Ama bazı Avrupa ülkeleri ve ABD`de dahi durum bizdeki kadar iyi değil. Oralarda insanlar kronik hastalığa yakalandıklarında işleri maddi olarak gerçekten çok zor.

Tıbbın var olmasının ana sebebi insan, bu değişim nedeniyle artık neredeyse cihaz ve malzeme çöplüğüne dönüşen hastanelerde, sağlığın öznesi değil birer nesnesi durumunda kalmaya başladı.

Öyle ki, birbirinden görkemli, birbirinden göz kamaştırıcı mekanik cihazlarla donatılan hastaneler adeta birer tamirhane, insanlar da tamir edilmeye mahkû m birer makine konumuna geldiler.

Ama bütün bu uğraşıya rağmen o görkemli cihazlarla hücreler arası saniyede otuz bin iletişimin zerresine vakıf olunamadı. Geçmek bilmeyen migren ağrılarının sebebi bulunamadı. Eklemleri tutan iltihaplanmalar sebebiyle deforme olan el ve ayak parmakları kurtarılamadı, Menier Sendromu sebebiyle baş dönmelerinin önüne geçilemedi, alerji yok edilemedi; Aksine her geçen gün artış gösterir oldu; Hatta buna bağlı olarak yeni yeni hastalıklar türedi ve türemeye devam ediyor;

Daha aklınıza gelebilecek birçok kronik vaka ve sendrom karşısında çaresiz kalındı;

İnsan makine değil ki

`height=

Oysa hiçde abartmadan sadece insanın vücudunu bir bütün olarak değerlendiren ve insanı makine gibi değil de 'insan' gibi gören bir tedavi yöntemi vardı.

Bu yöntem 5000 yıldan beri özünde hiçbir değişikliğe gitmemiş ve o zamandan bu zamana özünden hiçbir şey kaybetmemişti. Ü stelik o trilyonluk cihaz ve malzemelerin çözüm bulamadığı yüzlerce hatta binlerce vakaya mütevazı iğneleriyle fayda sunabiliyordu.

Daha da enteresanı, modern tıbbın kimi temsilcileri bu 'sade' tedavi yöntemini küçümseyerek hatta karalayarak önermese de insanlar onulmaz dertlerine şifa için bu yönteme yöneliyordu.

Bazı vizyon sıkıntısı olanlar kendileri iyi edemediği gibi, iyi edenlere de göndermek istemiyorlar, daha da enteresanı, edenin nasıl iyi ettiğini bir hekim olarak merak bile etmiyorlardı. Hâlâ da merak edenlerin sayısı etmeyenlere göre devede kulak misali;

Batı yanlıştan döndü

Bu yönteme önceleri ABD`de 'şarlatanlık' diyenler, tedavide başarısız kaldıkları hastaların bu yönteme yönelmeye başladığını görünce, mecburen bu yöntemi de bünyelerinde bulundurmaya başladılar. Tabii adını kibar bir şekilde değiştirip 'komplamenter tedavi' veya 'yardımcı tıp' diye adlandırdılar.

Avrupa`da ve Amerika`da enstitüleri kuruldu. Çünkü hastalar artık öncelikle bu yöntemi istiyordu.

Türkiye`de de 1970`li yıllarda filizlenen bu yöntem, her ne kadar yurt dışına giden ve orada bu yöntemi bilen zengin iş adamları, bürokratlar, siyasiler vb. tarafından kullanılıyorsa da, 90`lı yıllardan itibaren yavaş yavaş halkın da istifadesine sunulmaya başlandı.

Dünya Sağlık Teşkilatı`nın 1974`te kabul ettiği bu yöntemi, Sağlık Bakanlığımız da 1991`de kabul etmişti. Her ne kadar tedavi ücreti, Batı`daki gibi sosyal güvence kapsamına henüz alınmasa da insanlar, sağlığı için ücretini cebinden de ödemeye razıydılar.

Ve yine devletimize teşekkür ediyoruz ki bu konuda Sağlık Bakanlığı GETAT Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama Merkezleri kurdu;

Bu merkezlerde uygulamaları yapılabilen yöntemlerden biri işte yukarıda anlattığımız yöntem olarak akupunkturdur.

Nixson Çin`e gidince

Akupunktur geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında 1972 yılında ABD Başkanı Nixon`un Çin`i ziyareti sonrası ABD`de ve Avrupa`da yayılmaya, yüzyılın sonlarına doğru da ülkemizde uygulanır olmaya başladı.

Eğer İngilizlerin yapmış olduğu arkeolojik araştırma olmasaydı, belki açıklamamız hamaset olarak değerlendirilebilirdi. Ancak İngilizlerin yapmış olduğu arkeolojik bir araştırmaya göre, akupunkturu ilk defa Türklerin kullanmaya başladığını görüyoruz. Şu anda Azerbaycan`da ve diğer Türk devletlerinde halen yaygın olarak kullanılıyor.

Biz Orta Asya`dan göçederken oradaki birçok geleneğimizi göreneğimizi unuttuğumuz gibi, bu tedavi yöntemini de unutmuşuz. Ama Çinliler Türklerle birlikte uyguladıkları bu yönteme asırlar boyu unutmadan sahip çıkmışlar. Biz her şeyimizi Batı`dan öğrenmeye alıştığımız için, bu yöntemi de önce Batılılar Çin yöntemi diyerek benimsemişler, biz de geri dönüp Batılılar gibi 'Çin`den gelen tedavi yöntemi' diyerek tekrar bu yöntemi ucundan kıyısından merak etmeye başlamışız.

Burada yeri gelmişken İstanbul Ü niversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nil Sarı hocamızın bir tespitini de paylaşmakta yarar var:

Türklerin Tıbba büyük katkıları var

`height=

Bazıları diyorlar ki, bizde tıp Batıdaki kadar niye gelişmedi. Türkler tıbba neden katkı yapmadı? Bir Pastör, bir bilmem kimimiz niye yok? Hayır, hiçde öyle değil. Türklerin tıbba oldukça büyük katkıları var. Geçmişte olduğu gibi yakın zamanda da bir Hulusi Behçetlerimiz, Akil Muhtar Özden gibi nice hekimlerimiz var. Ama ben bu elyazmalarını ve arşivleri karıştırırken bir şey gördüm. Bütün belgelerde gördüğüm aynı şey var: 'Bilinmeyen tedavileri hastanız üzerinde denemeyin. Dolayısıyla hastanıza zarar vermeyin' Türk tıbbının birinci ilkesi, insana zarar vermemek. Bilgi öğreneceğim diye bir insanı denek olarak kullanmamak. Hâlbuki bu Batıda çok farklıydı. Onlar deneme amaçlı bakıyorsunuz köpekten insana kan nakli yapabiliyor ve o insan ölebiliyordu. Farklı bir yaklaşımdı. Tabii bu etik kurallar Batıda daha yeni yeni getirilmeye başlanıyor. 19. Yüzyılda temelleri atılan tıp ile İslami tıp ve geleneksel tıp çok farklı. Çünkü birinde teknoloji diğerinde felsefe hüküm sürüyor. Hint ve Çin tıbbında da bir takım felsefe izlerini görüyoruz. Bütün alternatif tedavilerin ortak prensibi şudur. Onlar daha koruyucu daha az zarar verici.

Bu bağlamda akupunkturu da Türklerin bulduğu tartışılıyor. Ama Türklerin hep kullandığı çok kesin.

İşte özünde bizim yerli ve milli tedavimiz olan akupunkturla, ameliyat gibi acil travma, acil zehirlenme gibi vakalar haricinde hemen her rahatsızlığa çare vardır. Akupunkturla tedavi edilen hastalıklar her geçen gün daha da artmaktadır.

*Önceleri akupunktur koroner kalp hastalıklarında, kalp ritim bozukluklarında, kolesterol yüksekliğinde, gut hastalığında, artrozlarda, Behçet hastalığında, boyun fıtığında vs hiçdüşünülmüyordu. Oysa şimdi yaygın olarak kullanılıyor.

*Yine bilhassa yaralanma, yırtılma, menüsküs yırtığı, romatoid artrit, ameliyat yara ve sekel izlerinin, cilt kırışıklıklarının onarım ve tamirinde, selülitte oldukça iyi neticeler alınmaktadır.

*Sütü gelmediği için bebeğini emziremeyen annelerin sütü veya sütü bol annelerin sütü akupunktur tedavisiyle düzene gelmektedir.

*Hamilelerde mide bulantısı, baş ağrısı gibi şikâyetler akupunktur tedavisiyle yok olmaktadır.

*Sık sık grip, nezle, anjin, farenjit, kulak iltihabı olan çocuklarda bağışıklık sistemleri kuvvetlendirilip, bu hastalıklara yakalanma riski oldukça azaltılmaktadır.

*Stres, gerilim, yüksek tansiyon düzelir.