Sosyal medyanın ve iletişimin boyut kazanması ve hızlanması sayesinde artık eskisi kadar büyük bir mesele olmadığını düşünsem de Türk toplumunun genelinde hala İngilizceyle imtihanımız olduğu düşüncesi hakim.

İngilizce öğretmeni olduğum için neden İngilizce öğrenemiyoruz? sorusuyla sık sık muhatap oluyorum. Tarihte, kültürde, dilde, iklimde, coğrafyada, İngilizlerle olan ilişkilerimizden, günlük hayatımızı yaşayış şekillerimize pek çok derinlikte düşünüp araştırarak perspektifimden gördüklerimi paylaşmak isterim. 

İngilizce ve Türkçe arasındaki temel farklar öncelikle farklı dil ailelerinden geliyor olmaları. Dil İngilizce Hint -Avrupa dil ailesinden gelirken Türkçe -Ural Altay dil ailesinden geliyor.

Morfolojik Açıdan Türkçe sondan eklemeli bir dilken, İngilizce çekimli bir dildir. Türkçede tek bir kelimeyle ifade edebileceğimiz bir kavramı İngilizcede birden çok kelimeyle ifade ediyoruz. Örneğin Türkçede türeme yoluyla oluşan “açıklayabildiklerimiz” kelimesi İngilizcede “the things that we can explain” diye ifade edilir. Türkçeyle İngilizce arasındaki en önemli fark ve en büyük kavrama zorluğu budur.

Bir diğer zorluk telaffuz. Telaffuz açısından Türkçe yazıldığı gibi okunurken İngilizce yazıldığı gibi okunmaz. Dolayısıyla anadili Türkçe olan bir kişi İngilizce öğrenirken başlarda telaffuz konusunda zorluk çekecektir.

Cümle öğeleri açısından da İngilizce ve Türkçe farklıdır. Türkçede bir cümleyi oluşturan ögeler sırasıyla kurallı bir cümle için özne, nesne ve yüklem şeklinde sıralanırken, İngilizcede bu ögeler özne, yüklem ve nesne sırasıyla yer alır. Her ne kadar Türkçede ögelerin yer değiştirip devrik cümle olması mümkünse de İngilizcede bu durum çok nadiren görülür. Örnek verecek olursak İngilizcedeki I miss you (Ben seni özlüyorum) cümlesinin nesnesi olan you kelimesi Türkçede olduğu gibi cümle içinde yer değiştiremez.

Özne Kullanımı açısından da İngilizce Türkçeye benzemez.  Türkçede her cümlede “ben, sen, o“şeklinde özne kullanımı gerekli değildir. Ancak İngilizcede her cümle için özne kullanımı zorunludur. Türkçede ise yüklemin kim tarafından gerçekleştirildiği yüklemin kendisinde verilir. Örneğin Türkçede “Sen çalışıyorsun” demek yerine “Çalışıyorsun” demek yeterli olur ama İngilizcedeki ben öznesi cümleden çıkarıldığında yemek yiyenin kim olduğunu anlamak mümkün değildir.

Tekillik /Çoğulluk açısından İngilizcedeki knowledge (bilgi) rice (pirinç) ve milk (süt) gibi bazı kelimeler uncountable nouns (sayılamaz kelimeler) sınıfında yer alır. Dolayısıyla çoğul anlamda kullanılsa da tekil formda kullanılır. Ancak Türkçede böyle bir durum söz konusu olmadığından öğrenciler zaman zaman İngilizcedeki sayılamaz kelimeleri de çoğullaştırma hatasına düşmektedir.

Zaman kavramı açısından İngilizcede 12 zaman kavramı mevcutken; Türkçede 5 zaman kavramı vardır. Dolayısıyla bu farklılık da ancak uzun bir süreçte deneyim kazanılarak oturtulabilecek bir yapısal fark olarak karşımıza çıkar.

Türklerin İngilizceyle İmtihanı1`class=

Her ne kadar lingua franca (ortak dil) olsa da, yakın geçmişimizde İngilizce, dilsel zorlukları ve aynı zamanda İngiliz antipatisi sebebiyle de ötekileştirilmeye uğramış olabilir.  Burada İngilizlerin sömürgecilik faaliyetleri dolayısıyla dünyada en az sevilen milletlerden biri olduğunu da düşünmek gerek. Tarihte İngilizler bulundukları yerlerde içkarışıklığı kışkırtacak faaliyetler yaparak toplumu ayrıştırmalarıyla bilinir. İşgal yıllarında İngilizlerin coğrafyamızda da hoş bir seda bırakmadıkları kesin. Soğuk, samimiyetsiz ve üstenci yapıları da bizim karakteristik özelliklerimize benzemez. Toplumsal hafızamızda pek sempatik görülmemiş olması ve İngilizcenin ‘yabancı dil’ olarak tanımlanması da bir tür ötekileştirmeye maruz kaldığını düşündürüyor.

Günümüzde elbette böyle bir bakış açısı artık söz konusu değildir. Pragmatik ve menfi açıdan yaklaşırsak İngilizlere böyle bir tavır alacak lüksümüz de yoktur. Hızla gelişen teknoloji ve sosyal medyanın yaygın kullanımı ortak dilin öneminin git gide arttığını ve gelecek nesiller için olmazsa olmaz olduğunu gösteriyor.