'Türk televizyonculuğunda imrendiğin kimler var' diye bir soruyla karşılaşsam, hiçkararsızlık yaşamadan Ahmet Yeşiltepe ismini veririm. NTV`nin bir yıldız gibi parlayan habercisinin son dönemlerde yaptığı belgeseller, nitelikli yapım sıkıntısı çeken izleyiciler için tek sığınak.

Bilgiyle popülariteyi, görsellikle içeriği dengeli bir uyumla birleştirdiği belgeselleri ve programları hak ettiği övgüyü alıyor mu, pek emin değilim. Çünkü zaman zaman önüme düşen ödül törenleri haberlerinde Ahmet Yeşiltepe ismine sıklıkla rastladığımı söyleyemem. Öyleyse bir hakkın teslimi için cimri davranmaya gerek yok, Ahmet Yeşiltepe`nin Türk televizyonculuğunun ve haberciliğinin kutup yıldızlarından olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim.

Uzun yıllar önce New York`tan evlerimize misafir olan gençhaberci, özenli Türkçesi ve serinkanlı duruşuyla dikkati çekiyordu. Oysa ki, New York yıllarından çok daha önce başlamıştı habercilik kariyeri. TRT`de Cumartesi günleri yayınlanan ve Dünya basınından seçkilerin yer aldığı bir program yapıyordu. Yine içeriğin öne çıktığı sunucunun olması gereken yerde durduğu iddiasız bir haftalık programdı. Hafızam yanıltmıyorsa muhabirliği dışında ilk sunuculuk deneyimi bu program olmalı.

Uzaklardan muhteşem görüntülerle dönmeyi bir alışkanlık haline getiren Yeşiltepe ile şahsi tanışıklığımız TRT Ankara Radyosundaki 'Radyo Haber' macerası günlerine dayanıyor. İstanbul Haber Merkezinden geçici görevle geldiği Ankara`daki radyo günlerinde insan ilişkileriyle de beğeni toplayan bir isimdi. Çok titizlendiği hissi veren konuşma üslubunu ve diksiyon eğitimi almış kişilere özgü çene yapısını hala hatırlarım. O günlerin üzerinden çeyrek asırdan fazla bir zaman geçmiş. Demek ki, Yeşiltepe`nin gazeteciliği 30 yıllık bir deneyimi geride bırakıyor.

Deneyim ve derinlik galiba Ahmet Yeşiltepe belgeselciliğinin nirengi noktası. Dış haber şefliği, ana haber spikerliği, haber müdürlüğü, program sunuculuğu derken bir gün 'Tarih Avcıları' isminde ülkemizin arkeolojik hazinelerini anlatan programına tesadüf etmiştim. Bizleri Anadolu`nun verimli topraklarındaki tarihe doğru yolculuğa çıkartmış ve bilgi birikimiyle hayli şaşırtmıştı. Uzun anonslarında aktardığı bilgiler, ihtisas sahibi bilim insanını kıskandıracak seviyedeydi.

Bir televizyoncunun çalışarak kısa sürede elde edeceği bilgi seviyesinin ilerisine geçmiş, arkeolojinin nüanslarını yakalamıştı. Sadece anlatmıyor aynı zamanda öğretiyor ve peşinden uyarıyordu. Kültürel mirasımız vandalların tehdidi altındaydı. Program bütünlüğü içinde bu tehlikeye de yer veriyor ve aklımızı başımıza almamış için minik minik uyarılar yapıyordu.

Arkeoloji eğitimi alıp almadığını ciddi şekilde merak ettiğim o belgesellerin ardından çok uzun bir zaman geçmemişti ki, Ahmet Yeşiltepe ismini 'belgeselci' olarak perçinleyen 'Zaman Yolcusu' geldi. Program ve belgesellerindeki isimlerin şiirselliği hep dikkatimi çekmiştir. Zaman Yolcusu`nun ilk büyük işi Türklerin İzinde ise gerçek bir şaheser olarak arşivimize girmiştir. Anadolu coğrafyasına sığınmış ve sıkışmış bizleri asırlar öncesindeki anavatana götürürken, akrabalarımızla da tanıştırıyordu.

Moğolistan`dan başlayan yolculuk Batıya doğru ilerledikçe yeni bölümler ekrana geliyor ve Zaman Yolcusu, içinden çıktığı milletine vefasını sergiliyordu. Muhteşem bir mazinin esintisini Türklerin İzinde belgesellerinde görebiliyorduk. Rahmetli Servet Somuncuoğlu`nun işlerini çok daha ilerilere götürmüş ve sadece milletimizin serüvenini değil Dünya tarihinin önemli bir kesitini de görselleştirmeyi başarmıştı.

Türk coğrafyasının hemen her adımını dolaştı, Orhun Anıtlarından çıkıp Batı Türklerinin izlerine uzandı ve az bilinen Türk topluluklarının serencamını Türkiye Türklerine öğretti. Türkmeneli ile güneye indi, Keşifler ile Rusya`nın içlerine doğru yol aldı. Türklerin Kardeşliği ile Turan coğrafyasının haritasını çizdi.

Zaman zaman ara verdiği, araştırmalara yöneldiği veya yeniden başlamak için hazırlık yaptığı dönemlerde de tarih belgesellerini ve programlarını izledik. Anma günlerinde en nitelikli işler onun imzasını taşıyordu. Çanakkale`yi adımladı, unutulan Sakarya`yı hatırlattı, 19 Mayıs`ta Samsun`dan yola çıktı ve misal 29 Ekim`de 'Cumhuriyet Fikri'nin nasıl doğup hayata geçirildiğini tane tane aktardı. İlber Ortaylı ile yaptığı programdaki anlaşılır soruları Türk çağdaşlaşmasının hem öyküsünü hem de önemini anlamamıza yetti. Atatürk`ün ölüm yıl dönümünde 'O Giderken' ile başka bir dil ve üslup yakaladı.

Her işiyle mevcudu biraz daha ileriye taşıyan Ahmet Yeşiltepe`nin bugünlerde yayınlanmaya başlayan 'Zaman Yolcusu - Uzaklar' belgeselini hararetle tavsiye ediyorum. Bu defa Uzak Doğu`ya götürdüğü kamerasından yansıyan görüntülere şiirsel üslubuyla eşlik ediyor. Türk askerinin Koreli yetim ve öksüzlere nasıl sahip çıktığını da anlatıyor, ülkenin son 50 yılda başardığı sanayileşme başarısını da araştırıyor. İnsan öykülerinden yola çıkıp bir ülkeyi keşfetmeye çalışan Ahmet Yeşiltepe`nin 'Uzaklar'ını izlemeye devam edeceğiz. Umarım bu alışkanlığımız daha uzun yıllar devam eder.