`height=

27 Ocak Pazar günü TYB İstanbul`un Kızlaraağası Medresesi`nde düzenlenen 'İrfan Öncüleri' serlevhalı etkinliğin öznesinde son iki asrın en önemli ilim ve maneviyat simalarından Ahıskalı Ali Haydar Efendi (ks) vardı.

'İrfan Öncüleri', TYB İstanbul`un yeni bir faaliyeti. Etkinlik kapsamında medeniyetimize, bu toprağın insanlarına bir adım öte Ü mmet-i Muhammed`e hizmetleri sebkat eden son devrin din mazlumları bugünün insanına tanıtılıyor. Program kapsamında dün akşam (27 Ocak 2019 Pazar) Türkiye`nin öncü ve en etkin yazar birliği TYB`nin Sultanahmet`teki mekânında 'Dört Mezhep Müftüsü' Ahıskalı Ali Haydar Efendi (ks) rahmet ve minnet ile yâd edildi.

TYB İstanbul Başkanı Mahmut Bıyıklı`nın anonsuyla kürsüye gelen İhsan Şenocak Hocaefendi, Kızlarağası Medresesi`ni hınca hınçdolduran haziruna Ali Haydar Efendi Hazretleri`nin mücadele ve mücahede dolu örnek hayatından kesitler sundu.

TYB İstanbul`un etkinlikleri genelde dolu dolu geçiyor. Programlar ilgi görüyor. Bununla birlikte Ali Haydar Efendi ictimaına olağanüstü bir teveccüh söz konusuydu. İhsan Şenocak`ın lisanından Ali Haydar Efendi Hazretleri`ne (ks) dair hakikat nağmelerini duymak için uzaktan yakından, şehir dışından gelenler mekâna sığmadı. Yaklaşık iki saat süren toplantıda dinleyicilerin önemli bölümü Şenocak`ı ayakta dinlerken tarihi mekânın derviş odalarına ve mescidine varıncaya kadar tüm alanları hınca hınçdoldu. Bu satırların yazarı da programı mescitten takip etti.

Huzur yâ hû !

İhsan Hoca`nın konuşmasında değindiği hususlara geçmezden önce gördüğüm lüzum üzerine toplumumuzdan yitip giden hasletlerden komşuluk hukukuna değinmekte fayda mülahaza ediyorum. TYB İstanbul`un restoran işletmeciliği yapan komşuları ilmî bir sohbet için yüzlerce kişinin geldiğini gördüğü halde müziğin sesini kısma ihtiyacını maalesef hissetmedi. Medresenin mescidinde İhsan Şenocak`ın konuşmasını dinlerken taverna kırması müzik bağırışlarına maruz kaldık! Oysa İstanbul da şimdiki zamanda etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş, duvarların üzerine jiletli teller döşenmiş, çok katlı binaların arasına çitlerle mesafeler konulmuş bulunan site arazilerinin aslî sahipleri durumundaki ahşap konakların, cumbalı meskenlerin, eski İstanbul evlerinin sakinleri anlayışlı insanlardı. Kimse kimseyi rahatsız etmez 'ev alma komşu al' deyimi ayne`l-yakî n yaşanırdı. Yardımlaşma, dayanışma, sohbet, imece, rıza, î sar, ülfet, karşılıksız hizmet, ferâgat, birlik ve özellikle de 'huzur', eski İstanbul mahallelerinin dolayısıyla seviyeli komşuluk ilişkilerinin sürüp gittiği yılların anahtar kelimeleriydi. Eteklerini kapitalizmin çarklarına gözlerini doların hâki rengine kaptıran sözüm ona komşularımız tarihî yarımadada, -küçük bir sığınma sahnesi kabilinden de olsa- kadim bir medresenin ibadethanesinde sohbet dinleyen insanlara bir parça huzuru dahi fazla görüyor. Ne diyelim: Huzur yâ hû ! El insaf yâ hû !

Tarihimiz sahte kahramanlar mahşeri

`height=

'Tasavvuf cihat yoludur' cümlesiyle sözlerine başlayan Şenocak bu topraklarda uzun zamanlar başların ayak, ayakların da baş mevkiinde bulunduğunu, ömrünü Ü mmet-i Muhammed`e hizmete vakfeden Ali Haydar Efendi Hazretleri gibi mânâ büyüklerinin kıymetlerinin maalesef uzun yıllar takdir edilemediğine vurgu yaparak tarihimizin sahte kahramanlarla dolu olduğunu belirtti.

Meydan boş değildir!

Çocukluğu, gençliği ve ilim tahsili yılları 19`uncu asra fisebilillah hizmet ve mücadele yılları da 20`inci yüzyıla tarihlenen Ali Haydar Efendi (ks) son devrin din mazlumlarından bir postnişin.

Böyle bir girişten sonra kadim ilim geleneğimizi hüvesi hüvesine milimi milimine talebelerine aktarmakla meşgul olan İhsan Şenocak`ın penceresinden görünen mübarek şahsiyete odaklanalım: 'Ali Haydar Efendi Hazretleri ilim erhamını nerelere çıkardı. Kürsüler anlasın bunu! Ali Haydar Efendi hayatta olsaydı, ya da hemen her tarafta onun yetiştirdiği âlim ve fazıl zatlar bulunsaydı 'tarihselciler' meydanı bu kadar boş bulabilir miydi?'

İhsan Hoca haklı. Meydan boş değildir, zamanın ve mekânın sahibi olduğu gibi meydanın da sahibi vardır.

Şenocak: Tarihselcileri ilim meydanına davet ediyorum.

Sözü, İhsan Şenocak`a bırakalım: 'Bütün tarihselcileri masanın bir tarafına oturtsunlar, diğer tarafına da Anadolu`daki ilim talebelerini oturtsunlar. Bakalım ne olacak! Tarihselcileri ilim meydanına, münazaraya davet ediyorum. Bu 'tipler' kaçilahiyat talebesini fikir hokkabazlıklarıyla heder etti belli değil!

İlmin de fikrin de bir ahlâkı vardır!

İlmin olduğu gibi fikrin de bir ahlâkı vardır. Ne imiş efendim, gençler Deizm`e gitmesin diye çaba gösteriyorlarmış! Senin boyun kelâmî meseleleri konuşmaya yeter mi? Buradan davet ediyorum. İlim meydanına gelin, ilim meydanına! Kaçgazeteci birbiri ardına tarihselcileri savunmak için sıraya girdi belli değil!

Tarihselciler milleti gerzek zannediyor!

`height=

Tutturmuşlar, Peygamber Efendimizin (sav) ümmî olmadığını iddia ediyorlar! Hâlbuki peygamberimizin (sav) ümmî oluşu ayet-i kerime ile sabittir. Efendimiz Aleyhisselâm ümmî idi. Bununla birlikte ilmi 'Alî m' olan Allah`tan alıyordu. Araplar da Efendimiz (sav) için ilmi falancadan okudu diyemedi. Mekkeli Araplar da ümmi idi. Cenab-ı Hakk, Peygamber Efendimizi (sav) hukuk fakültelerin olduğu Roma`da göndermedi! Kâfirlerin yalanlarının ağızlarının içerisinde çürüyüp kalması için ümmî bir toplumun içinde gönderdi.

Tarihselciler bu milleti gerzek zannediyor! Efendim ne imiş, gençlerin ateist olmamaları için gayret ediyorlarmış! Bunlar resmen milletin aklıyla alay gediyorlar.'

Namıdiğer Efendi Baba

Sevenleri tarafından Efendi Baba olarak da bilinen Ali Haydar Efendi Hazretleri`nin her biri hakikat bahçelerine kapılar aralayan sözlerinden müteşekkil, Mahmud Hoca Efendi`nin sohbetlerinden derlenen 'Efendi Babam Buyurur du ki' başlıklı kitabının redaksiyonu bu satırların yazarına nasip olmuş, o dönemde biyografisi üzerine okumalar yapmıştım.

Osmanlı Cihan Devleti`in en önemli eğitim kurumları olan Fatih Medreselerinde tahsil görerek Çarşambalı Ahmed Hamdi Efendi`den icazet alan Ali Haydar Efendi (ks) Medresetü`l-Kuzat/Hukuk Fakültesi mezunu âlî bir münevver. Burdur, Uşak ve Denizli`de kadılıklarında bulunan Ali Haydar Efendi`nin hizmet mahallerinden biri İstanbul İstinaf Mahkemesi. Mezkû r mahkemenin üyesiyken bir yandan mezun olduğu Medresetü`l-Kuzat`ta Mecelle ve Usul-i Muhâkemât-ı Hukukiye dersleri verirken diğer yandan da İstanbul Bidayet Mahkemesi`nin İkinci Hukuk Daire Başkanlığı`nı, akabinde de Temyiz Mahkemesi`nin başkanlığını deruhte etmiş.

'Te lif-i Mesâil Heyeti' reisliğine tayin edilen önemli bir ilim simaı üzerine konuşup yazıyoruz. 'Te lif-i Mesâil Heyeti', Şeyhülislâmlık müessesesinde teşkil edilen ve dönemin en âlâ Osmanlı âlimlerinin üyeliğini yaptığı bir heyet. Çözülemeyen pek çok ilmî husus için kapısı çalınan bir yer. Fıkıh alanında dönemin otorite şahsiyeti olan Ali Haydar Efendi (ks) aynı zamanda mânâ sultanı.

Huzur derslerinin başmuhatabı

`height=

Dört Cihan Padişahı` zamanında bilfiil vazife yapan, Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han`ın iltifat ettiği, huzur derslerinin muhatabı ve başmuhatabı.

İttifak gazete ve portalımızın hoş kokulu satıraralıklarında yeri gelmişken 'huzur dersleri' ne de değinsek sezadır! Sultan III. Mustafa devrinde Topkapı Sarayı nda başlayan huzur dersleri, Osmanlı yönetiminin ilme ve âlime verdiği değerin müşahhas örneklerinden biriydi. Topkapı Sarayı nda padişahın huzurunda ayet-i kerimelerin tefsir edildiği, hadis-i şeriflerin yorumlandığı, dini ve ilmî konuların müzâkere edildiği huzur derslerinde Kâdı Beyzâvî tefsirinin okunması âdet haline gelmişti.

Ramazan-ı Şerif ayının ilk günü başlayan Huzur Dersleri umumiyetle sekizinci gün sona erer sekiz dersten oluşan huzur derslerinin her bir oturumuna 'meclis' denirdi. Meclislerde huzur derslerini icra eden âlim zat ile birlikte bir müderris ve derse muhatap olacak sekiz kişi bulunurdu. Padişah da yanındaki kalabalık bir gurup ile birlikte huzur derslerini takip ederdi. Meclislerde Kur an-ı Kerim tilavet edilir, derse konu olan ayet-i kerimeler okunarak tefsir edilirdi. Derste müzâkereler ve münazaralar yapılırdı.

Efendi Baba`nın derslerinde huzur buldular

Huzur derslerine katılacak olan âlimleri ve dersin yerini bizzat Padişah belirler, tefsir ile başlayan programda tam bir ilmî serbestlik içinde soru cevaplarla münazalar yapılırdı. Osmanlı Cihan Devleti`nin son dönem padişahları Ali Haydar Efendi Hazretleri`nin derslerinde maddi ve manevi anlamda huzur bulmaktaydı.

Cumhuriyet dönemi boyunca dinî tedrisat ile meşgul olan Ali Haydar Efendi, Şeyh İsmet Efendi Dergâhı`nın postnişiniydi. Fatih Cebecibaşı Mahallesi`ndeki dergâhta müritleriyle birlikte okuduğu Hatm-i Hâcegân-ı Nakşî lerde hafî zikrin gönül evlerinden taşan coşkusu Asitane`den Zuhal yıldızına kadar uzanıyordu.

Her hain devrimci öz evladına kast eder!

Her hain önce kendi vatanına ve öz evladına kast eder. İttihat ve Terakkî cuntasının Meşrutiyet zulümlerinde de bu keyfiyet aynen yaşandı. Lakin İttihat ve Terakkî `nin kumpasları, hıyanetleri, zulümleri gereği gibi kaleme alınmadı. Acıların, hak ihlâllerinin, kıtallerin, faili meçhullerin öylece üzeri örtülü kaldı.

İttihat ve Terakkî huzur derslerine de nüfuz ederek ulemayı kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Ali Haydar Efendi Hazretleri`yle birlikte sayıları bir elin parmakları adedince korkusuz ulemâ bittabi yılmadı, mücadele etti.

'; Kim Allah`ın indirdiği ile hükmetmezse; '

`height=

Ali Haydar Efendi (ks) huzur derslerinin bir yerinde sözü, İttihatçı mebusların parmak kaldırmasıyla hükümfermâ olmaya başlayan Meclis-i Mebusan`ın kanunlarına getirdi ve haziruna Maide Suresi`nin '; Kim Allah`ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir' mealindeki kırk dördüncü ayet-i celilesine getirerek, hükmünü sordu?

Derken bir sükû t; Â limler dillerini yutmuş olmalı! Derin bir sükû t; Sessizliği Efendi Baba`nın (ks) Allah`ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin kıpkızıl kâfir olduklarına dair verdiği dosdoğru hüküm bozdu.

Geçmişi karanlık bir yer: Yedi Sekiz Haşan Paşa Karakolu;

Allah`ın nurunu dilleriyle söndürmek isteyenler huzur dersinin hemen akabinde celp çıkartarak Ali Haydar Efendi`yi karakola davet etti. İttihatçı fetret döneminin karakolları Mamak zindanlarının atası mahiyetinde yerlerdi. Girenler ya sırra kadem basıp kaybediliyor, ya da kendini idam sehbasında buluyordu. İdam etmeyi kafaya koydukları masumların sözde sorgu mahalli olan Yedi Sekiz Haşan Paşa Karakolu`nda sî gaya çekenlerin karşısında dimdik durarak huzur dersinde ne söylediyse aynısını dilegetiren Ali Haydar Efendi Hazretleri Allah`ın inayetiyle serbest bırakıldı.

İttihatçılar kısa bir süre sonra intikam almak niyetiyle İstanbul`un en eski Nakşî Halidî Tekkesi`ni İsmet Efendi Tekkesi`ni işgal etti.

Dünyada rahat yüzü görmedi

Efendimiz (sav) 'Lâ râhate fi`d-dünya illâ fi`l-âhire(ti)/Dünyada rahat yok, ancak ahirette; ' buyurmuşlardı. Efendi Baba da (ks) dünyada rahat yüzü görmedi. Kendi milletine, irfanına, devletine kast eden İttihat ve Terakkî güruhu, şehrimizin en eski Halidî dergâhını İsmet Efendi Tekkesi`ni işgal ederek, Ali Haydar Efendi`nin postnişinlik hizmetlerine sekte vurmak istedi. Pekiyi Ali Haydar Efendi İttihat ve Terakkî `nin jandarmasından, askerinden silahından korkup da bir kenara mı çekildi? Tabii ki hayır, evinde, cami mahfillerinde, son cemaat yerlerinde, tabutluklarda Din-i Mübin-i İslâm`ı öğretmenin gayreti içerisinde bulundu. Ne bahasına, tabii ki canı bahasına.

Şimdi memleketimiz özgür, isteyen ibadetini istediği gibi yapabiliyor. İslâmî ilimler tahsil edilebiliyor, medreseler ilim yolundaki faaliyetlerini sürdürebiliyor, hafızlar birbiri ardına hıfzını ikmâl ediyor. Geçmişi, yaşanmışlıkları, Müslümanlara revâ görülen zulmü unutmamak, gafil olmamak lazım. Az önce ne demiştik: Her hain devrimci önce kendi insanına kast eder.

İman, ilim, fazilet ve hakikat mücadelesi;

Ne demek istediğimi sarahaten anlamak için şapka inkılâbına muhalefet ettiği için asılan İskilipli Atıf Efendi`yi hatırlayınız. Ne demek istediğimi tam olarak anlayabilmek için idam sehpasında asılmazdan önce 'Ben bir hatun kişiyim, şapka ile ne derdim ola ki' diyen Erzurumlu Şalcı Bacı`nın hüzün ve keder rengine büründürülen hayatını okuyunuz. Ne demek istediğimi yakî nen bilmek için zulmen idam edilen Babaeski müftüsü Ali Rıza Hocaefendi Hazretleri`nin suçunu (!) araştırınız; Düşüncelerime ortak olmak için yıllar yılı hafiyelerin, jandarmaların peşinden dolaştığı Ahıskalı Ali Haydar Efendi Hazretleri`nin hayatını okuyunuz. Ali Haydar Efendi, Fatih Çarşamba`da ikamet ettiği yıllarda zülüm ve baskı yüzünden on yıl boyunca hanımını ve kız çocuklarını çarşıya çıkaramamıştı. 'Neden ki!?' dediğinizi duyar gibiyim; Çünkü o dönemde Fatih`te dolaşan devriyeler sokaktaki kadınların üzerinden çarşafları alınmaktaydı da ondan;

Ne demek istediğimi anlamak için Abdurahman Sami Niyazi El Uşşaki Hazretleri`nin hayatını okuyunuz. Ne demek istediğimi anlamak için Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri`nin iman, ilim, fazilet ve hakikat mücadelesini verdiği yılları gözlerinizin önüne getiriniz.

 

Ali Haydar Efendi, jandarmaların bir baskınında evinde, arkadaşı İskilipli Atıf Hocanın kaleme aldığı Frenk Mukallidliği kitabı yakalanınca (!) İskilipli Atıf Efendi, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ve Tahirü`l-Mevlevî ile birlikte idamla yargılandı. İhsan Şenocak, Efendi Baba`nın mahpus damında yaşadıklarını, Tahirü`l-Mevlevi`nin ve Atıf Efendi`nin rüyalarını konuşmasında detaylıca anlattı. Netice itibarıyla hemen herkesin bildiği üzere İskilipli Atıf Efendi ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi idam edilirken Ali Haydar Efendi ve Tahirü`l-Mevlevi beraat etti;

Tekke ve zaviyeler kapatılıp Şeyhülislâmlığın kaldırılması pek çok Osmanlı müderrisi gibi Ali Haydar Efendi`yi maddeten ve manen müteessir etti. Şenocak`ın ifadeleriyle mahallede, sokakta karşılaştığı tanıdıkları Ali Haydar Efendi`ye selâm vermekten imtina ediyorlardı. Koskoca bir medeniyet nereden nereye geldi. Şenocak`ın az önce arz ettiğim cümlelerini teyiden ve tekiden tekrar yazayım: 'Ali Haydar Efendi Hazretleri ilim erhamını nerelere çıkardı. Kürsüler anlasın bunu! Ali Haydar Efendi hayatta olsaydı, ya da hemen her tarafta onun yetiştirdiği âlim ve fazıl zatlar bulunsaydı 'tarihselciler' meydanı bu kadar boş bulabilir miydi?'

Müminin silâhı duadan başka bir şey değildir.

Meydan boş değil, hırlı hırsız herkes üzerine düşen vazifeyi yapıyor. Bu cümleden olarak TYB İstanbul`un İrfan Öncüleri programı başlı başına bir vazife ifa ediyor. Bunun içindir ki güzide kuruma muhtelif mecralardan tehditler savrularak irfanımızın öncülerinin gençnesle tanıtılmasının önüne geçilmek isteniyor. Bunun içindir ki müessesenin yönetim Kurulu Ü yesi Fatma Gülşen Koçak muhataplarından dua istiyor. Doğru da yapıyor. Çünkü müminin silâhı duadan başka bir şey değildir.

TYB İstanbul`daki ruh Kısıklı ruhu;

`height=

TYB İstanbul`un mekânı, Fatih ve Sahn medreselerine ev sahipliği yapmış bulunan kadim bir şehirde Ayasofya ve Sultanahmet camilerine komşu dahilisurda yer alıyor. Adres satırında dört mühim umde dikkat çekiyor: Medrese, Alemdar, Divanyolu, Hoca Rüstem. Mezkû r umdeler İstanbul`dan başlayarak asırlar boyunca şehirlerimize ruh üfledi. Mutlaka şehirlerin de bir ruhu vardır. Sınırlarında nöbet tutanları, sokaklarında dolaşanları, dükkânlarında maişetlerini temin edenleri, sebillerinde suya kananları, mescitlerinde secdeye varanları, medreselerde okuyanları hocaları, talebeleri, ilim sevdalılarını, irfan mektebi yolcularını çepeçevre kuşatan bir ruh; O ruh, kimi zaman Ebâ Eyyû b Halid Bin Zeyd El-Ensari (ra) gibi bir şehrin ulusundan kimi zaman İsmet Efendi Dergâhı postnişini Ali Haydar Efendi`den (ks), bazen de Kısıklı örneğinde olduğu gibi nev-i şahsına münhasır kabiliyet ve yetkinliklere sahip bir dünya liderinden neş`et eder.

İşte o ruh Kısıklı ruhu, Ü sküdar`a ayrı bir mânâ, Fatih`e başka bir anlam, Türkiye`ye farklı bir bakış, İslâm coğrafyasına ve mazlum milletlere de büyük bir ümit vâd ediyor. İşte o ümit, umut burcunu inşa ederek içinden geçmekte olduğumuz zor günleri, daha çok çalışarak, birbirimize kenetlenerek, İhsan Şenocak`ın belirttiği gibi uyanık olup dostu düşmanı ayırt ederek geride bırakılabileceğimizi haykırıyor. Heyhât! Mezkû r haykırışlar dün gece Kızlarağası Mehmed Ağa Medresesi`nde Ali Haydar Efendi`nin rayihasıyla birlikte gönülevlerinde işitildi.

Efendi Baba`ya (ks) rahmet olsun;

Vazifesini bitamâmihâ tamamlayıp Edirnekapı Sakızağacı kabristanlığına sırlanan ve beraberindeki hâmû şân ile birlikte basübadelmevt`i beklemekte olan Ali Haydar Efendi Hazretleri`ne rahmeti vesile kılarak yazımızı İhsan Şenocak`ın konuşmasının son bölümünde bahsettiği Ali Haydar Efendi`nin, Mahmud Efendi`ye yazdığı mektupla nihayet verelim:

'Ahî fillahım Mahmud

Dost bahşişi Yusuf`um intizarda bulunduğumuz 18-2-1954 tarihle yazılı mektubunuz vasıl oldu.

Cümlemizde ve bütün kardeşlerimizde ve cemaatimizde büyük sürû rlar hâsıl oldu. Cümlesi dünya ve ahiret afiyet ve saadetlerinize dualar ile beraber pek tez teşriflerinizi yazdığınız zevât-ı kirâma ve bilcümle din kardeşlerine ve dünya ahiret saadetlerine dualarımızı ve kendilerinden hüsnü hatimemize dualarını talep ve temannâmızı arz ve tebliğ buyurasınız ve bu tarafa muhabbetlerini ve dualarını celp edesiniz.

Yavrum, bu taraf dahi daha sizlere böyledir ve böylece de his ettiğiniz kuvvetli zan ediyorum. Nasıl olmaz ki; Bilirsin ki senin elini, muhabbetini nerede bu miskine verdi ve teslim etti. Evladım Hüseyin usta ve Hafız Abdullah ve Hocanız Efendi Hazretleri ve mektubunuzda yazdığı vecihle de fil hal müzakereleriyle meşgul olduğunuz yavruların cümlesine muhabbet ve selamlarımı ve ulû m ve maarif uğrunda yolunda sa`y ve sebat ve tekâmüllerine dualarımızı tebliğ ve tefhim edip bu miskin ve düşkün ihtiyar dedenin hüsnü hatimesine dualarınızı ve muhabbetlerini ve himmetlerini celp etmekte gayretle vesile olasın. Yusuf`um, dost bahşişi gözüm nuru evladım 'Muhakkak ki iman ve ameli Salih işleyenler onlar için pek yakında Rahman Te`âlâ bir sevgi kılacaktır'

Receb-i şerî f`in sonları;

Evladım Yusuf um, bilirsin ki ellerimin titremesi günden güne artmaktadır.

Cevabı kendi yazınızla arzu ediyorum. Yazınız beni gayrete getirdi. Bunu iki günde dura dura yazabildim. Okuyabilirsen oku da göreyim. Hele çabuk gel de lisanen anlaşalım. Duacınız, (Şeyh) İsmet (Kuddise Sirruhû ) kapısının kapıcısı: Yakub`unuz; '