Türkiye Futbol Federasyonu yeni başkanını seçti. Spor ve iş dünyasının yakından tanıdığı Nihat Özdemir Türk futbolunun yeni patronu oldu. Tek aday olarak girdiği seçimde oyların neredeyse tamamını alan Özdemir için iktidara yakınlığı nedeniyle 'atanmış' şeklinde yorumlar yapıldı. Ben bu görüşe çok uzak olmamakla beraber bekleyip Nihat Özdemir`i icraatlarıyla değerlendirmekten yanayım. Geçmiş yıllarda benzer şekilde futbolun başına getirilen rahmetli Hasan Doğan görev yaptığı sürede tarafsızlığı ve çalışkanlığıyla futbolumuza huzurlu bir ortam getirmişti. Eminim talihsiz bir kalp krizi ile aramızdan ayrılmasa futbolun pek çok sorununu çözerdi. Geliş biçimlerindeki benzerlikten yola çıkarak Nihat Özdemir`den tıpkı Hasan Doğan gibi tarafsız, ilkeli, birleştirici bir başkanlık yapmasını beklemek hakkımız diye düşünüyorum. Son 20 yılda artan bir şekilde kavganın, kalitesizliğin, sportmenlikten uzak tavrın ve yolsuzluğun ağına düşen Türk futbolunun yapılanmaya ihtiyacı var. İlk yapılması gereken yeniden kurumlara ve kurallara saygıyı hâkim kılmak olmalı. Şampiyon olan takımın dışındaki her takımın haksızlıktan, adaletsizlikten şikâyet ettiği, hakemlerin, yüksek hakem kurulunun, federasyonun hedef tahtası haline getirildiği bir ortamda futbolun gelişmesi mümkün değil. Futbol böylesi gergin atmosfer içinde olunca milyonların keyif aldığı bir hobi olmaktan çıkıp şiddetin ve toplumsal bölünmenin kaynağı haline geldi. Bu negatif tavrın taraftara yansıması da olumlu olmuyor. Şampiyon Galatasaray`ı bir kenara bırakırsak 7-8 bin kişi seyirci ortalaması ile oynandı ligimiz. Alman 2. liginde bile seyirci ortalaması 30 bin civarında. Futbolun yeniden eğlendiren bir aktivite olması için futbolun paydaşlarının kendi görev alanı içinde hareket ettiği bir kurumsal anlayışı getirmesi gerek. Kurallar herkes için tavizsiz uygulanmalı. Cezaların caydırıcı olması söylemlere çeki düzen verir. Nihat Özdemir önceki başkanlar gibi herkese mavi boncuk dağıtmaz, sorunlar halı altına süpürme kolaycılığına kaçmaz ve bu cesur hamleleri atarsa her biri rahmetli olan Hasan Doğan, Süleyman Seba, Özhan Canaydın gibi unutulmayan başkanlar arasına adını yazdırır. Nihat beyin yönetim kurulu listesinde futbolun içinden gelen iki isim var. Selim Soydan ve Hamit Altıntop. Özellikle Hamit Altıntop`un varlığı gelecek adına umut verici. Böylesi büyük bir kariyerin futbolun yönetiminde olması fayda sağlar.

Ali Koçyanlış yolda

Ali KoçFenerbahçe başkanı seçildiğinde futbolumuza çağdaş bir soluk getireceği beklentisiyle büyük heyecan duymuştum. Toplumun geniş kesimler tarafından saygı duyulan başkanın Fenerbahçe`ye kurumsal yapıyı getireceği, bu anlayışın diğer büyük takımlara da hâkim olacağı umuduydu beni heyecanlandıran. Ancak başkan görev yaptığı bir senelik süreçte beni hayal kırıklığına uğrattı. Saha sonuçlarının beklediği başarıyı elde edememesinden olsa gerek taraftar havasından bir türlü uzaklaşamadı. En son Fatih Terim`i ima edip 'Milli takımın eski hocasına verilen tazminatın peşinde düşeceğiz' açıklaması ile gerçekten talihsizdi. Çünkü federasyon o tazminatı bir yargı kararı sonrası verdi. Yani mahkeme kararı ile hak ediş söz konusu. Ayrıca Fatih hoca aldığı tazminatın tamamını çocukların eğitimi için bağışladı. Bir yerde Sayın Koçbu açıklamasıyla hukuku tanımamış ve ihtiyaçsahibi çocukların eğitim parasının peşine düşmüş oluyor. Amacının bu olmadığı, gündem değiştirmek için 'rakibinle kavga et' yolunu seçtiği açık. Başkana bu tür kavgaların kazananının olmadığını söyleyecek danışmanları var mı bilemem ama Fenerbahçe`nin özellikle ekonomik açıdan büyük problemleri var. Kavgaya harcanacak enerjinin bu noktaya yönlendirilmesi sarı lacivertlilerin yararına olacaktır. Ali bey illa bir paranın peşinde düşecekse Fenerbahçe`yi UEFA`dan ceza alacak noktaya getiren 600 milyon avroyu bulan borcunun nereden kaynaklandığının peşine düşmeli.

Golü sahada atın transferde değil

Büyük kulüplerimiz geçmişten günümüze herhangi bir proje üreten, çağdaş bir yaklaşıma sahip kişilerce yönetilmediği için kulübün zararına da olsa her alanda yıkıcı rekabet tercih edilir. Rakibin talip olduğu futbolcuyu ne pahasına olursa olsun alıp sözde rakibine gol atmak yıkıcı rekabetin olmazsa olmazıdır. Bu tür hamlelerin faturası ağır olur, futbolcular gereksiz baskı altına girer. Bütün bunlara rağmen bu tavırdan vazgeçilmez. Transfer döneminin başlamasıyla beraber kavgası da başladı. Ç.Rizespor`un Kosovalı golcüsü Vedat Muriçiçin önce Fenerbahçe talip oldu, ardından Galatasaray devreye girdi. Fenerbahçe`nin ne kadarlık teklif yaptığı bilinmiyor, Galatasaray 2-3 milyon avroya futbolcuyu almayı planlıyor. İki kulüp bu transferde ne kadar istekli bilinmez. Ancak bu söylentiler bile Rizespor`un fiyat artırmasına yetti. Karadeniz ekibi Muriçiçin 7.5 milyon avro istiyor. Aslında Ç. Rizespor yönetimi pekâlâ biliyor ki bir sene sonra serbest kalacak golcü futbolcu için teklif edilen 2-3 milyon avro bile fazla ancak iki kulüp arasındaki rekabeti körükleyerek bir yerde koparabildiği kadar yüksek bedeli alma peşinde. Çok değil geçen yıl bu Emre Akbaba transferinde GS ve FB bu tuzağa düşmüş 2 milyon avroya bitecek transfer Galatasaray`a 4.5 milyon avroya mal olmuştu. Adı ve mazisi kadar borcu da büyük olan kulüplerimizin bu şekilde saçacak parası yok ama bunu yöneten kesimi bir türlü anlamak istemiyor.