Eskiden ceplerimizde telefon yerine fihrist vardı ama zaten çoğunlukla çevremizdekilerin telefonunu ezbere bildiğimizden açıp bakmaya ihtiyaç duymazdık. Çünkü bugünkü gibi binlerce bağlantımız yoktu o zamanlar. Görüştüğümüz ya da görüşebildiğimiz kişiler genellikle yakın çevremizde olurdu. Uzaktakiler ise ya akraba ya asker arkadaşı ya da mektup arkadaşlarımızdan ibaretti.

Bu son dönemde özellikle şikayet ettiğimiz unsurlar arasında yer alan unutkanlık, artık fazlasıyla öne çıkmaya başladı. Hemen hemen her şeyi unutur olduk. “Sen kapat, ben dönüyorum” deyip bir hafta sonra aramalar artık olağan hale gelirken eskiden küsmek için bahane olan unutulmalar bugün küsmeyi bile unutturdu. Ama bir kesim var ki, işte onlar asla hiçbir şeyi unutmuyorlar. Çünkü bir şekilde not alıyorlar ve hayatlarını buna göre programlıyorlar. Zaman yönetimi, çevre yönetimi, para yönetimi... İşte tüm bunlar başarılı bir hayatın olmazsa olmazları. Artık her insani durum için bir telefon uygulamamız mevcut. Dijital dünyaya kendimizi teslim edip rahatlıyoruz. Evet, olması gereken doğrulardan biri de bu. Eğer yetenekli bir asistanımız varsa o başka tabi. Ama sıradan bir hayat yaşayıp başarı basamaklarını olması gerektiği gibi tırmanmaksa amacımız bu önemli üçlüye mutlaka dikkat etmemiz gerekli.

Sıkça unutmamızın sebebi; istisnalar dışında herhangi bir rahatsızlığımızdan ötürü değil, eskiye nazaran uğraşılarımızın ve çevremizin fazlalığından kaynaklanmasıdır. Öte yandan teknolojinin gelişerek iletişim kanallarının artması, hızlanması ve erişilebilir noktaya gelmesini de başlıca sebeplere ekleyebiliriz. Önceleri tren ve otobüslerle yapılan uzun yol seyahatleri yerini uçak ve yüksek hızlı trenlerle özel araçlara bırakırken mektup ve telgraflarla sağlanan iletişimlerin artık günümüzde yerini hangi teknolojiye bıraktığını söylemeye gerek bile yok.

Bulunduğumuz çağa tüm benliğimizle ayak uyduruyoruz uydurmasına da bazen nedense ilişkilerimizi eski sisteme göre planlıyoruz. İğneyi kendimize batırıp çuvaldızı başkasına saplamak için birazcık özeleştiri yapabilsek keşke ya da ayağımızı buna göre denk alabilsek. Zamanı iyi yönetebilmek, çevremizde bizimle ilişkide olan insanları kategorize etmemizle tamamen doğru orantıda. Bizim için öncelikli olan dostlarımıza ve ailemize gerektiği kadar zaman ayırıp geri kalan dönem için de planlamamızı oluşturabilirsek kimse artık bize gönül koymayacaktır.

Her şey bir yana unutmanın da ötesinde, verilmiş sözleri tutmamak hiçbir mazeretle affedilemeyenler arasında baş köşede yerini alıyor. Dünyada işlenebilecek en büyük günahlardan biri belki de 'Umut Tacirliği'dir. Birisine bir iş için ya da başka bir konu için söz verip çok uzun süre oyalamak ve hatta çözemeyeceğini bile bile oyalamaya devam etmek kadar kötü başka ne olabilir? Bazen başlarda tamamen iyi niyetle olduğunu düşündüğümüz ve kimseye 'Hayır' diyememekten kaynaklanan bu oyalama durumu, kimilerinde tamamen kötü niyetle karşıdakini kullanmaya, zamanını ve hayatını çalmaya, hatta belki de en mahrem duygularını yıllarca bloke etmeye kadar varabiliyor.

Sebep ne olursa olsun ikisi de umut tacirliğinden başka bir anlam taşımıyor. Bunu yapanın da haklı bir cevap verebilecek durumu bulunmuyor. Unutmak, unutulan tarafından kimi zaman masumane bir biçimde affedilebiliyor ama çalınan zamanın, harcanan yılların hesabı ne olacak? İyi insan olmak demek, her koşulda iyi olmak demektir. İyi özelliklerini ön plana çıkarıp diğerlerini halı altına süpürerek iyi olunmaz. Sadece sağa sola bağış yaparak da mükemmel olamayız.

Eğer insana ya da herhangi bir canlıya bile isteye bir zarar vermiyorsak zaten iyi insanızdır. Bunun için ayrıca bir çaba sarf etmeye zaten gerek yok. Ama bir tarafa iyi olabilmek için diğer tarafı unutuyorsak ve unuttuklarımız arasında en çok önem vermemiz gereken kişiler varsa artık çözüm için neyi ötelersek öteleyelim zaman kavramı da her şeyden güçlü olduğunu gösterip o da bizi öteleyecektir.

Son tahlilde özellikle beceriksiz siyasetçilerin yaptığı gibi bol keseden umut dağıttığımızda ve haddi hesabı olmadan verdiğimiz sözlerin geri dönüşü olmazsa, bu sefer yalancı çoban bile yanımızda dürüstlük abidesi gibi kalır. Dürüstlük; yalnızca söz verip tutmak değil, tutamayacağı sözü vermemektir de...