Yapılan istatistikler  ve çalışmalar, son yıllarda üniversitelerdeki 'bilim/sanat yayınlarının' sayısının artmasına rağmen, içerik kalitesinin giderek düştüğünü ve alana hizmet etmediğini  gösteriyor.

Ü lkemizde  206 üniversite bulunuyor. Norm kadro uygulaması 'rektörlerin elini kolunu' bağlıyor.

Çok sayıda kurulan Hukuk Fak.,İşletme Fak., Fen-Edebiyat Fak.,İlahiyat Fak. v.b. ortak dili, ortak amacı ve hedefi engelliyor.

Butik üniversite sistemine bir türlü geçemiyoruz.

Buna bir de liyakatsız, acemi, tecrübesiz, idari bilgiden uzak (Prof.) akademisyenlerin rektör olarak atanması eklendi ki, kurum içinde 'akademik barışı' engelleyecek ve  ilerleme de sorun yaratacaktır.

Yabancı dili, 2007-2015 arasında  yanlış yollarla geçen/çalan/elde eden akademisyenler, şu anda Doç. ve  bir kısmı Prof. oldu, diğerleri de yolda!.. Atı alan Ü sküdar`ı geçmiş!..

Scientific Journal Rankings 2017 verilerine göre 'Türkiye dünya bilimsel yayın sayısı sıralamasında 19 uncu sırada buna karşılık Türkiye`den çıkan yayınlara yapılan ve yayının kalitesini gösteren uluslararası atıf sayısı her geçen yıl önemli oranda düşüyor.'

Kes-kopyala-yapıştır ile yapılan bildiriler, kitaplar, yabancı dil sorularını çalarak/sahte dergilerdeki yayınlarla  alınan Doç./Prof.luklar,  sorunun bağırarak geldiğini gösteriyordu. Ama, her zamanki, gibi kulaklar tıkandı.

Geçtiğimiz hafta iki haber düştü

1/ MEB, Yükseköğretimde devam etmeye hak kazanan 12. Sınıf öğrencilerinin devamsızlıklarını affedecek.

2/ Polis Akademisi sorularının sızdırılması davasında ceza yağdı. Ama, aynı dönemde Ü DS sorularını çalanlar hakkında açılan davalar sümen altı edildi, herhalde ucu bir yerlere dokundu?

3/ 7100 sy.yasa ile Y.Doç.lere verilen söz yerine getirilmedi. Sn.Cumhurbaşkanı`nın kim aklını çeldi, bilmiyoruz..Sn.Cumhurbaşkanı 'Ordu Valisi`ne yapılan hakaretin cezası verilecek' derken, 35.000 Y.Doç. tin bir Ordu Valisi etmediğini görmek üzüntü verici oldu. Çünkü, 7100 sy.yasadan beri Sn.Cumhurbaşkanı, Akademisyen ve Y.Doç. lafını ağzına almıyor! Neden?

Yanlış yola sapmamış, devletine güvenmiş, liyakatlı Y.Doç.lere yazık olmadı mı?

Kırılma yaratmadı mı?

Bu kırılma İstanbul seçiminde sandığa yansımadı mı?

Bu haberler maalesef doğru, 'yanlış yapanın sürekli kazandığı' ülkemizde bilim/sanat/kalite/nitelik GELİŞEMEZ;

Türkiye ve dünya üniversite sıralamalarını yapan URAP ın (Akademik Performansa Göre Ü niversite Sıralaması) koordinatörü, Prof.Dr. Ural Akbulut, DW Türkçe`ye şunları söylemiş

'Dünyada bilimsel makaleler kalite açısından dört gruba ayrılır. Saygınlık açısından ilk yüzde 25`lik dilim en yüksek kalitededir, sonra saygınlık oranı giderek düşer. Son yüzde 25`lik dilim saygın bile denilemeyecek makalelerdir, ya çok az atıf alır ya da hiçalmazlar. Bizim araştırmalarımıza göre dünyanın ortalaması genelde ilk ve ikinci yüzde 25 civarında, üçüncü ve dördüncü dilimde dünyada çok az makale var. Türkiye de ise tam tersi. Son yıllarda Türkiye`de dördüncü kategori makale sayısında ciddi oranda artış var, çok fazla üniversite açılması ve bunlara öğretim üyesi bulunamaması, yeni açılan bazı üniversitelerin standartları düşük doktora vermesi ve bu kişilerin öğretim üyesi olmasının bunda etken olduğunu belirtiyor.

Evet, Yüksek Lisans ve Dr. programlarına izin veriliyor, ama ders veren öğretim elemanlarının yeterliği konusuna hiçönem verilmiyor. Yabancı dil ile eğitim yapan programlarda, ders verecek akademisyenler bile, yönetmelikte belirtilen şartlara uymuyor. Her idareci, kendine ve yönetimine ders açıyor/ders verdiriyor. İTÜ Sosyal Bilimler Ens. Müzik Programlarının kurucusu, planlayıcısı olduğum halde, -birçok arkadaşım gibi- 2002`den beri ders verilmiyor, danışmanlık alamıyorum.

Bilimsel/sanatsal  yayınların 'özgün olmasını' ve 'bilime katkı yapması gerektiğini' sürekli yazıyorum. Bildiri isimlerindeki yanlışları, gereksiz yabancı kelimelerin alanlara sokulmamasını, bu çalışmaların 'nitelik açısından' değerlendirilmesini  zorunlu görüyorum. Ama, BU YOLLA UNVAN ALAN akademisyenler benden uzaklaşıyor.

'Kural olsun', ama 'bana değil' anlayışı, akademiye  çok zarar veriyor..

Kısaca, üniversite sayısının 'nicelik olarak' artması bilimsel/sanatsal yayınların kalitesini teşvik edici bir unsur olmuyor. 

'Köklü üniversitelerle', yeni kurulan üniversitelerin, aynı yönetmelikle idare edilmesi de ayrı bir sorun olarak karşımızda duruyor. Ve, bu konu hiçkonuşulmuyor!..

YÖK, sahte dergiler var dedi, Nisan 2019 Doç.lik başvuru döneminde bu yayınları geçerli saydı ve 2019 Kasım döneminde listesini yayımlayacağını ve saymayacağını bildirdi. Elbette, bu doğru olmadı.

'Bir yanlış, hırsızlık, usulsüzlük' varsa, anında çözüm getirilmelidir.

Şimdi, bu dönem Doç. olanlar sahte yayınlarla mı unvan almış olacaklar?

Ya da, Kasım`da unvan alan, temiz Doç. mi olacak? Bu, paralı dergiler yıllardır biliniyor, konuşuluyordu; Ama, olan yine akademiye oldu ve  'yağmacı/sahte' dergiler 'bilimsel/sanatsal yayınların kalitesini' olumsuz yönde etkiledi.

Bu tür dergilerin yanı sıra, ciddi akademik çevrelerin çok rahatsız olduğu bir başka sorun da sahte kongreler. Prof.Dr.Ural Akbulut anlatıyor:

'Sahte kongre olayında herhalde, dünyada maalesef 'belli bir yere gelmişizdir' diye düşünüyorum. Çünkü bazıları non-stop kongre düzenliyor. Aynı kongrede bir bakıyorsunuz biyolojiden başlıyor, teknoloji, mühendislik, makine, elektrik bütün alanları sıralıyorlar. Ne olursan ol gel, yeter ki bize o parayı ver diyorlar yani.'

Akademide yabancı dil sorularını çalarak Doç./Prof. olanlar vardı.

Şimdi, bu paralı sahte dergilerde yayınlanan makalelerle Doç./Prof. olanlar var;

Yani 'atı alan Ü sküdar`ı yine geçti', 'Minareyi çalan kılıfını hazırladı', ama, bu usulsüzlüklerle unvan alanlara 'kul hakkını' yediler ve keyifle 'yanlış yola sapmayan akademisyenlerle' dalga geçiyorlar.

Bu, çok acıdır!..