`height=

Değerli okuyucularımız, İttifak gazetemizin sayfa sekreteri Mustafa Şahin arkadaşımız 4 Temmuz 2021 Pazar günü için özel bir yazı istedi. Böylelikle ebrû sanatımızın duayen ismi, hocaların hocası Alparslan Babaoğlu ile ebrû mülakatı ortaya çıktı. Gazetemizin internet editörü Özlem Gören`e 'başlık ne olsun!' dediğimde aldığım cevap 'Ustasıyla A`dan Z`ye bir ebrû sohbeti!' oldu.

İbrahim Ethem Gören: Alparslan hocam hasbihâlimize 'ebrû nedir?' ile başlayalım.

Alparslan Babaoğlu: Eyvallah İbrahim Ethem Bey ömrünüze bereket. En kısa tanımıyla ebrû , kitap sanatlarımızın önemlilerinden biridir ve bir kâğıt bezeme sanatıdır.

Ebrû nerede/nerelerde kullanılır?

Ebrû hattatlar tarafından üzerine yazmak için, mücellidler tarafından çârkû şe ciltte cilt bezi yerine ya da yan kâğıdı olarak ve bir de hüsn-i hat levhaların pervazlarında kullanılır. Ebrû nun belli başlı kullanım yerleri bunlardır İbrahim Ethem Bey.

`height=

Ebrû ilk olarak nerede kullanılmıştır?

Sanat tarihçileri, ebrû nun ilkel hali olan Japon kâğıt bezeme sanatı Suminagaşinin 1000 yılı aşkın bir süredir yapıldığını ve Uzak Asya`da başladığını söylüyorlar. Bugün günümüze intikal etmiş bilinen en eski ebrû 15. yüzyılın sonundan kalma.

Peki, bu söylem neye dayanıyor, elde veri/tarih/imza var mı?

Sâdece üzerine tarih atılmış olan ebrû lar ebrû tarihi açısından delil olarak kullanılabilir.  Mesela 15. yy`da yazılmış bir kitabın cildinde kullanılmış olan bir ebrû nun eğer ebrû üzerinde tarih bulunmuyorsa 15. yy`da yapılmış olduğunu söyleyemeyiz çünkü ebrû cilde daha sonraki bir tarihte yapılan bir onarım sırasında yerleştirilmiş olabilir. 

`height=

Bilinen ya da delilli ilk ebru hakkında bilgi verebilir misiliz?

Tabii ki.. Ü zerine Mâlik-i Deylemî `nin bir tâlik kıtası bulunan bir hafif ebrû var miladi 1554 yılından kalma. Ayrıca Fuzû lî `nin Hadî kat-üs Süedâ isimli eserinin 1596 tarihli  kopyasında kullanılmış ebrû lar var. Yazmanın üzerinde bulunan 'mâ Şebek ebrî si' notundan bu ebrû ların Şebek Mehmed Efendi nin elinden çıkma olduğunu da öğreniyoruz.

ABD de, Kronos koleksiyonunda bulunan mî lâdî 11 Ağustos 1496 tarihli ve arkasına yazılan nottan  İran da yapıldığını öğrendiğimiz ebrû lar var. Bunlar üzerinde tarih bulunan en eski ebrû lar.

Bu gruptaki ebrû lardan birisinin arka yüzünde dî vânî hatla 'yad-dasht in abriha-yı nadira az tuhfa-jad-i iran ba khidmat-i hazrat khilafat-penah zill illahi sultan ghiyat al-din khalji khallada ilahi mulkuhu dar mandu amada bud dhi`l-hijja sana 901 hijri dakhil-i kutub khana-yi shahi shud'. Yani 'Allah hükümranlığını daim etsin Allah`ın gölgesi halife sultan Gıyaseddin Halji hazretleri için İran`dan getirilen bu eşsiz ebrû lu kâğıtlar, saltanat kütüphanesine alınmıştır, Manu, 11 Ağustos 1496' yazmaktadır.

`height=

Bilinen en eski ebrû zeminsizdir.

Bu ebrû ve arkasında yazanlar ebrû târihi açısından önemli bulgular içermektedir. Bilinen en eski ebrû zeminsizdir. Yani yapan usta zemine boya atmadan iğne ile boyaları damlatmış ve yine iğne ile şekil vermiştir. İkinci olarak az bulunmakta ve kıymetli addedilmektedir.

Ebrû nasıl yaygınlaşmış?

Nestâlik hattın önemli hattatlarından Heratlı Mir Ali (öl. 1544-1545) ilk defa soluk renklerle ve girdap biçiminde (bülbül yuvası, mutaf ebrû su) yapılmış ebrû ların üzerine yazmış ve bu usû l, Hindistan`dan İstanbul`a kadar bu işten anlayanlarca böyle yazılara rağbet edilmesi sonucu onu takip eden hattatlar tarafından da taklî d edilince, İslâm âleminde ebrû nun bilinirliği artmış ve kullanımının yaygınlaşmasına sebep olmuş.  

İslâm âleminde ebruya dair neler yazılmış?

İslâm dünyasında, ebrû hakkında hemen hemen aynı tarihlerde birisi İstanbul da yazılmış Terî b-i Risâle-i Ebrî , diğeri İran da yazılmış ve bir bölümü ebrû nun tekniğine ayrılmış Risâle-i Hoşnüvî san (Hattatlar Risalesi) olmak üzere iki önemli kaynak var. Bunlardan İran da yazılan Risâle-i Hoşnüvî san da, suyun üzerinde yapılan 'âbrî -yi âbî ' ve kaynatılmış çemen tohumuyla kıvamı artırılan bir sıvı üzerine içine ritha (sabun ağacı &ndash sabun yerine kullanılan bir bitkinin özü) katılmış boyaların serpilmesiyle yapılan 'âbrî -yi âharî ' olmak üzere iki farklı teknikten söz edilmektedir.

Şimdi; ebrû yapana ne denir?

Ebrucu denir tabii ki! Ustalarımızın hepsi kendilerini herkes de ustalarımızı ebrû cu, ebrû ustası ya da ebrû sanatçısı diye nitelemelerine ve biz de ismimizden gâyet memnû n olmamıza rağmen birileri çıkıp 'ebrû zen' diye bir kelime uydurdu.

Gerekçe olarak da Türkiye`de ebrû yapmayan ama geçimini ebrû alım satımıyla karşılayan insanlar varmış gibi ebrû cu denilince ebrû alım satımı yâni ebrû nun ticaretini yapan insanların akla geldiğini dolayısıyla ebrû yapanlar için farklı bir isme ihtiyaçolduğunu öne sürdüler. 

`src=

Türk Dil Kurumu ebrû yapana ne diyor?

Türk Dil Kurumu nun sözlüğünde 'ebrû cu' kelimesinin karşısında 'renkleri karıştırarak süs kâğıtları üzerine ebrû yapan sanatçı' yazıyor 'ebrû alım satımı yapan kişi' yazmıyor. 

Aynı mantıkla 'minyatürcü' ya da 'ciltçi' denilince de minyatür veyâ cilt alım satımı yapan kişilerin anlaşılması gerekiyor ama minyatürcü denince minyatür yapan, ciltçi denince de cilt yapan insanlar anlaşılıyor.

İstirham etsem kendinizden örnek verir misiniz?

Hay hay İbrahim Ethem Bey. Şimdi 38 yıl öncesine 1983 yılına gidiyoruz. Ben, arz ettiğim tarihte askerlik görevimi yaparken harî ta sınıfı diye bir sınıf vardı. Bu sınıfa mensup subay ve astsubayların görevi, değişen yerleşim birimleri, yollar vs. gibi unsurları dikkate alarak harî taları elden geçirmek ya da yeni harî talar yapmak idi ve onlara 'harî tacı' derlerdi.

Hâlâ haritacılar var. Hatta geçenlerde aynı zamanda harita koleksiyoneri olan mühim bir haritacı İznik`te Tacirler Kanyonu`nda kayboldu! Neyse ki kısa sürede bulundu!

Evet, hâlâ da harî tacı diyorlar. Bu mantıkla herhâlde onların da devletin harî talarının alım satımını yaptıklarını anlamamız lazım!

Benzer bir akıl yürütmeyle 'gazeteci Burhan Felek' denilince rahmetlinin gazete bâyiliği yaptığını ya da 'Türkiye Gazeteciler Cemiyeti' denilince gazete satan büfelerin meslek örgütünü mü anlamamız lazım?

Çocuğu tıp ihtisâsını tamamlamış gururlu bir anneye çocuğunun 'ne doktoru olduğunu' sorduğunuzda alanına göre muhtemelen 'kalpçi', 'dâhiliyeci' gibi cevaplar alırsınız. Acaba bu mantıkla onların da kalp ya da içorganlarının alım satımı yaptıklarını mı anlamamız gerekiyor?

Prof. Uğur Derman`ın, 2012 yılında Hollanda`da yayınlanan bir dergiye verdiği mülâkatta 'Ebrû nun bugünkü durumuna gelecek olursak neler söylemek istersiniz ?' sorusuna :

'Size bir şeyden özellikle bahsetmek isterim: bâzı ebrû sanatçıları 'ebrû cu' yerine 'ebrû zen' sıfatını kullanıyorlar. Bu tamâmen yanlıştır. Ne Türkçeye uyar ne de Farsçaya; Bu yaklaşım ebrû ya dâir neşrî yatta da karışıklığa sebep olmaktadır. Bundan şuurlu ebrû cular kaçınmaktadır; ' şeklinde  verdiği cevap konu hakkında yeterince açıklayıcıdır sanıyorum.

Eyvallah;

Yine Prof. Uğur Derman, 'İstanbul`un Ebrû Sanatı' başlıklı makalesinde 'Şimdilerde ebrû culuğun İran`daki adı 'ebr-bâd'dır (ابرباد). Son zamanlarda 'ebrû cu' mânâsına İstanbul`da uydurulan 'ebrû zen'in bu maksadla kullanılması da büyük hatâdır. Çünkü kaş yapan, kaş çalan mânâsına gelir' diyerek konunun vahâmetini açıkça ortaya koymaktadır.

Ebrû cuların, isimleriyle ya da ebrû nun terminolojisiyle ilgili bir sıkıntıları varsa bunu kendileri çözerler efendim aman kimse zahmet etmesin.

Gelecek gelenek üzerine inşa edilir. Ebrû sanatında gelenekleri de konuşalım?

Önce geleneğe değinelim dilerseniz;

Tabii ki Alparslan Bey;  

Gelenekler en yalın tanımıyla bireylerde, içinde yaşadıkları topluluklara aidiyet duygusunu güçlendiren sosyolojik olgulardır. 

`height=

Geleneği reddedenlere 'modernist' denir.

Geleneklerin bulunduğu en büyük topluluk ümmet, en küçük topluluk ailedir. Bireyler hangi topluluğun geleneklerini yaşıyorlarsa kendilerini o topluluğun bir ferdi olarak görürler. İçinde bulunduğu topluluğun geleneklerini yaşayan bireye 'gelenekçi', bu gelenekleri reddeden bireye ise 'modernist' denir.

Şimdi gelelim ebrû daki geleneklerimize ve önemle altını çizelim ki Türk ebrû su öğrenildiği gibi bilâbedel öğretilir.

Türk ebrû cu fırçasını yaşlı atın kuyruk kıllarını gül dallarına bağlayarak kendisi sarar.

Türk ebrû sunda suda erimeyen, güneşten etkilenmeyen ve asit, kazein gibi yabancı kimyasallar ihtivâ etmeyen tabii boyalar kullanılır,

Türk ebrû su duvara asılmak için değil levha pervazlarında, üzerine yazmak için ya da ciltte kullanmak üzere bir kullanım yeri için yapılır. Ebrû yu beğenen, ister kullanır isterse çerçeveletip duvarına asar. Ebrû nun çerçevelenip duvara asılması geleneksel kullanım yerinin dışına çıkıldığı ve geleneğe aykırı olduğu anlamına gelmez.

Türk ebrû su usta çırak münasebetiyle ve meşk usulüyle öğrenilir, ustaya tam teslimiyet esastır.

YARIN: Ustasız ebrû cu olunmaz.