Üstad Fuat Başar'ın dilinden geleneksel sanatlarımız-I

Abone Ol

M. Fuat Başar ülkemizin önde gelen usta sanatkârlardan biri. Sanatkâr ve insan-ı kâmil bir şahsiyet... Hattı ebrusuyla, ebrusu hattıyla müsabaka halinde olan hakikatli bir usta hocaların hocası. Fuat Bey 40 yıldır İstanbul da iğne ile suyu kazarak ebru sanatımıza yeni isimler ve eserler kazandırırken iğne ile kuyu kazarak hat sanatına yeni ustalar, yazılar hediye ediyor...

Fuat Hoca yla 30 yıl önce yayınladığımız Tepe Edebiyat Sanat dergisi vesilesiyle tanışma imkanımız olmuş, mecmuamızın ilk sayılarından birinin kapağında üstadın lâle ebrusunu kullanmıştık.

Geçen zaman içerisinde sergi açılışlarında ve pek çok cemiyette üstad ile hasbihal etme imkânımız oldu. Hattın ve ebrunun mütevazı büyük ustası Fuat Başar Hoca yla 2020 yılının ilk günlerinde konuşmacısı olduğu Bâbıâli Sohbetleri nde, Yeni Dünya Vakfı nın genel merkezinde 2 Ocak Perşembe günü Cağaoğlu nda düzenlenen Sanatımız ve Medeniyetimiz serlevhalı etkinlikte de görüşme imkanımız oldu. Kültür adamı, gazetece-yazar Mehmet Nuri Yardım ın yönetiminde düzenlenen sohbette Fuat Hoca geleneksel sanatlarımıza dair eskilerin, efradını cami a yarını mani dedikleri tarzda bir konuşma yaptı. Mezk&ucirc r programda tuttuğumuz notlardan yola çıkarak hazırladığımız iki bölümden müteşekkil yazı dizimizi gönüllerinde medeniyetimize ve öz sanatlarımıza açık kapılar bulunan okuyucularımızın irfanına arz ediyoruz.

Geleneksel Sanatlar haddizatında İslâm Sanatları dır.

'Geleneksel Sanatlar dediğimiz mefhum aslında İslâm Sanatları`dır. İslâm Medeniyeti bizatihi sanatla haşir-neşirdir.

Batı Medeniyeti dünyayı bitirme medeniyeti dir.

Malumdur ki bir de Batı Medeniyeti var. Batı Medeniyeti`ne dünyayı bitirme` medeniyeti de diyebiliriz pekâlâ. Son cümlede belirttiğimiz dünyayı bitirme` işini nasıl yapıyorlar? Edebiyat ve sanatla! Batı edebiyatının ve sanatının, insanları huzursuz eden özellikleri var. Bakınız: Batı Müziği. Batı müziğiyle ruhumuzu hafakanlar basıyor, ruh dünyamız kâbusa dönüşüyor. Türk müziği dinlediğiniz zaman ne oluyor peki? Huzur buluyorsunuz değil mi?

Türk müziğinin bestesinden, güftesinden İstanbul beyefendiliği neş et ediyor.

Türk müziğinin bestesinden, güftesinden İstanbul beyefendiliği neş`et ediyor değil mi? Türk müziği ne kadar asil, ne kadar mânâlı değil mi?

'Severim her güzeli senden eserdir diyerek.'

Şair, gönül teli titreyerek Severim her güzeli senden eserdir diyerek' muhataplarına sesleniyor. Bu mısra cemiyetimizin güzele bakışını özetler mahiyettedir. Güzele, estetiğe ve sanata; Bu mısra sanatın da, hayatın da, tasavvufun da, medeniyetin de özetidir.

Sanat anlayışımız kaynağını vahdetten alır.

İslâm toplumlarında kaynağını vahdetten alan bir sanat anlayışı hâkimdir. Mezk&ucirc r anlayışın tüm yansımalarını hüsn-i hat sanatında görmek mümkündür.

Hüsn-i hat ilm-i hat sanatıdır.

Hüsn-i hat sanatına pekâlâ ilm-i hat sanatı da denilebilir.

Ne kadar engin, derin, latif sanatlarımız var. Ciltçilik mesela. Ciltçilik başlı başına müstakil bir sanattır. Tezhip de öyle, minyatür de...

Öz sanatlarımızın üstadları birbiri ardına sırlanıp gidiyor! Yakın zaman önce Cahide Keskiner hocamızı kaybetmiştik. Çok çok yakın bir vetirede de İslam Seçen hocamız garik-i rahmet oldu.

Ebru, müstakil, büyük bir sanattır.

Ebru sanatı da müstakil, büyük bir sanattır. Ebru sanatı yok olup gitmekten, unutulmaktan kılpayı kurtulmuştur. Yine kıl payı dünden bugüne, Osmanlı`dan Türkiye`ye tevarüs ettirilmiştir. Hatta da aslında durum pek de farklı değildir. Ebruda Mustafa Düzgünman, hatta da birkaçhamiyetperver sanatkârımız öz sanatlarımızı dünden bugüne aktarmada köprü vazifesi görmüştür.

Yakın zamana kadar hüsn-i hatla meşgul olmak yasaktı!

Şimdi size bir şey diyeceğim: Yakın zamana kadar hüsn-i hat sanatını icra etmenin, tatbik etmenin, meşk etmenin yasak olduğunu biliyor muydunuz? Resmen, kanunen yasaktı yazmak, İslâm harflerini. Harf inkılabının yansımalarıyla ilgili kanunun yakın zaman önce kaldırıldığını merhum Ü stad Kadir Mısıroğlu`ndan işitmiştim.

Başımız, söz konusu kanunla sürekli belada idi. Hat öğretirsiniz, yazı kaleme alırsınız polis basar, adımız çıkar! Sonunda sizi basmaya gelen polislerle ahbap olursunuz, orası ayrı mesele!

Hat sanatı aşk işidir.

Hat sanatı aşk işidir. Allah ın bataklığında yetişen kamış kalem yazarken bir feryat çıkarır! Hattatın kamış kaleminin zikrinden işitilen ilahi aşkın sesinden başka bir şey değildir.

Ebrunun son ustası Mustafa Düzgünman dır.

Az önce ebrudan bahsettik. Son ustası hocam Mustafa Düzgünman idi. Ü sküdar`da yaşardı. Ü sküdar`da ebru yapardı. Hocam, ebru yapmasını dayısı Necmeddin Efendi`den öğrenmişti. Yıllarca ebru yaptı. Kimse yaptıklarını takdir etmedi. Sonunda tüm eserlerini Topkapı Sarayı`na bağışladı.

Ü sküdar`da, Toygar Tepesi`nde güller, çiçekler içerisinde, bahçeli, büyükçe bir evi vardı. Lakin bu ev de modern zamanlara pek fazla dayanamadı. Böylelikle hocamız yeni evine yine Ü sküdar`daki 'Ebru Apartmanı' ismini vereceği mekânına taşındı.

Hocam yıllar yılı ebru yaptı. Kanaatkâr bir zattı. Ebrularını tabir yerindeyse birkaçkuruşa takdim ederdi. Ne hazindir ki bir zaman sattığı ebruların parasını da alamadı.

Düzgünman Hocam naif bir esnaftı...

Hocam Ü sküdar`da naif bir esnaftı. Attar dükkanı vardı. Orada s&ucirc retâ ticaret yapardı. Ama ne dürüst bir ticaret. Bir müşteri geldiğinde farz edelim 50 gr. kadar çam fıstığı alacak. Hocam tartıda, terazide çok hassastı. O zamanların perakende ticaretinde kese kâğıtları kullanılırdı. Hocam teraziye örce kese kağıdını koyar, darasını alır, akabinde fıstıkları içerisine koyar, öylece tartıp bedelini alırdı. Muhataplarının, müşterilerinin miskal miktarda dahi hakkı kalmamıştır kendisinde. Bu kadar hassas, ince ruhlu bir zat idi. Kimsenin kendisine bir gram dahi hakkının geçmesini istemezdi.

Mustafa Düzgünman, Ü sküdar da 'attar' olarak bilinirdi.

Mustafa Düzgünman üstad Ü sküdarlılar nezdinde attar olarak bilinirdi. O aynı zamanda Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri`nin türbedârı idi. 30 yıl kadar türbedârlık yapmıştı. Bizzat kendinden işitmiştim. 'Aldığım maaş 700 lira kadardı. Ü zerine çok daha fazla ekleyerek Aziz Mahmud Hüdayi türbesine hizmetim sebkat etmekteydi her ay. Ü stüne üstelik bir de kimi kendini bilmezler âr etmeden hocama 'türbeyi soyup satıyor' demezler mi! Allah ıslah eylesin.' Maalesef bizde iyi insanlara iftira atma huyu var. Bir türlü terk edemediğimiz bir huy!

Derslerini Ebru Apartmanı nda verirdi.

Hocam, Ü sküdar`da Ebru Apartmanı`nda verirdi derslerini. Ebru Apartmanı numara almış dört. Hocam herkese ders öğretmezdi. Ebru öğreteceği kişileri seçerdi.

Hocam önüne gelene ders vermezdi.

Hocam önüne gelene ders vermezdi. Ehil insanlara öğretirdi ebru sanatının sırlarını. Gel gelelim şimdiki zamana... Birileri hasbelkader birkaçaylığına ebru kursuna gidiyor. Ebrunun malzemelerini öğreniyor, yapılışını gözlemliyor. 'Ben de yaparım, daha iyisini yaparım' mülahazalarıyla ebru öğretmeye başlıyor, atölyesini açıyor.

Sanat halkın gözünün önünde icra edilmemeli.

Haddizatında sanat halkın gözünün önünde icra edilmemeli, emanet ehline teslim edilmeli. Böyle olunca kurs açıp ebru öğreten çok oluyor!

Edep yoksa medeniyet de yoktur.

Edep yoksa medeniyet de yoktur. Bizim medeniyetimiz mahza edep üzerine inşa edilmiştir. Dinin çatısı da edeptir. Edep olmadan din tasavvur edilemez.

Kulluk ve sanat edep manzumesidir.

Batı insanı kendini sanatın tâ kendisi sanıyor.

Batı insanı kendini sanatın tâ kendisi sanıyor. Bilirsiniz, bir zamanlar birilerine- hâşâ- 'Pop müziğinin ilahı!' denilmekteydi. Bu anlayış günümüzde maalesef Türkiye`de de günden güne yaygınlaşıyor.

Başarı Allah`tandır.

İslâm sanatında durum bunun tam tersinedir. İslâm sanatçısı kendini Allah`ın sanatı olarak görür. Hakikatli sanatkâr, eserini Allah`ın bahşetmesiyle tamamlamaya muvaffak kılındığının şuurundadır.

Çek kendini aradan, zahir olsun Yaradan...

İslâm sanatkârının elinden çıkan bilgi ve eser kendisi için nimet hükmündedir. Başarı Allah`tan dır. Sanatkâr ecdadımız 'Çek kendini aradan, zahir olsun Yaradan.' demiştir. Hadisenin özeti de budur. İslâm sanatında kendini aradan çekenler başarılı olmuştur/olmaktadır.

Sanatçı, ardından Fatiha okunan kişidir.

Sanatçı, ardından Fatiha okunan kişidir. İslâm sanatlarının her birinin p&icirc ri vardır.

Hüsn-i hat sanatının p&icirc ri Hz. Ali`dir.

Hüsn-i hat sanatının p&icirc ri Hz. Ali`dir. Hz. Ali, K&ucirc fe`de yazıya râm olmuştur. Şâm&icirc yazıyı tekâmül ettirerek K&ucirc f&icirc yazı haline getirmiştir. Hz. Ali`nin üzerine şimdiye kadar daha güzel bir Kuf&icirc yazan ortaya çıkmamıştır. Hz. Ali beş adet Mushaf-ı Şerif yazmıştır. Yazdığı Mushaflar yeni Müslüman olan beldelerin halklarına gönderilmiştir. Bizim p&icirc rimiz belli. Peki, heykeltıraşların p&icirc ri kim!

Osmanlı sanatkârları Ahilik ve fütüvvet âhlakına sahipti.

Osmanlı esnaf ve sanatkârı arasında Ahilik ve fütüvvet ahlâkı hâkimdi. Osmanlı Cihan Devleti asırlarında sanat bihakkın edebiyle icra edilirdi. Çıraklar, ustalarının yanında yetişir, sanatının edep ve erkânını ustasından öğrenirdi. Bir çırak, kalfa, ustasının yanında olgunlaştığında kalfa, usta çıkarma merasimleri yapılırdı. Her bir meslek ve sanatın ayrı duaları vardı. Usta çıkarma merasimlerinde ustalar çırak ve kalfalarının muvaffak olması için içten dualar ederdi. Her ustanın bir belgesi ve bir mahlası vardı.

Osmanlı esnaf ve sanatkârı arasında sanata, ustaya, sanat ahlâk ve âdâbına uygun hareket etmeyenler meslek ve sanattan tard edilirdi. Osmanlı da sanatkârlar arasında böylesi bir düzen hakimdi.

Günümüzde sanatkârları denetleyecek otokontrol sistemi bulunmuyor.

Şimdiki zamanda, günümüzde sanatkârları denetleyecek bir otokontrol sistemi yok. Sokakta doğru dürüst yürümesini bilmeyenler ellerinden çıkan ucube şeyler için kâbus gibi cümleler sarf ediyor. Bir şeyin sanat olduğuna kim karar veriyor Allah aşkına!

Sanatçılar Ü st Kurulu ihdas edilmeli.

Sanatçılar Ü st Kurulu ihdas edilmeli. Bu kurul sanatkârın yeterli olup olmadığını kontrol etmeli. Eserler için de aynı keyfiyet geçerli olmalı. Ancak ve ancak mezunu olduğu branşta doğru düzgün çalışmalar yapanlara sanatkâr belgesi` verilmeli.

Devlet Sanatçılarına birinci derece memur hakları verilmeli.

Bir zamanlar devlet sanatçısı dediler. Daha sonra bunu kaldırdılar, ülke sanatçısı dediler. Devlet, hamle çapında işler ortaya koyan ülke sanatçılarına, devlet sanatçılarına birinci dereceden devlet memuru haklarını vermeli. Sanatın yükselmesi için böyle bir uygulama gerekli kanaatimce. Ve yine devlet, ülke sanatçısına 'Türkiye`nin, dünyanın her tarafına git ve sanatını çekinmeden anlat' diyebilmeli. Sanatkâr da devletini arkasında hissedebilmeli. Maalesef bu yapılmıyor ülkemizde.

Batı kanunları deli gömleği gibi üzerimize dar geliyor.

Bizim bakanlıklarımız bizim kanunlarımızla yönetilmiyor, Batı kanunlarıyla yönetiliyor. Batı kanunları deli gömleği gibi üzerimize dar geliyor.

Ve yine maalesef ülkemizde doğru söyleyenler dikkate alınmıyor. Sultan Ahmetlerin, Sedefkâr Mehmet Ağaların esâmeleri nerede! Onlar, işlerini işi unutmayan` bir zatın rızasını kazanmak için yaptılar.

Bizim sanatlarımız tevazu içerisinde icra edilmelidir.

Bizim sanatlarımız tevazu içerisinde icra edilmelidir. Ecdadımız böyle yapmıştır. Hattat, sanat ve estetik abidesi Mushaf-ı Şerif`i yazmaya muvaffak kılındıktan sonra edeben ve tevâzuan ismini bile yazmamıştır. Sadece dualar yazmıştır, Mushaf`ın ketebe bölümüne. Kendi ismini yazmamıştır. Ne yazmıştır pekiyi: 'Allah bu Mushaf`ı yazana, okuyana, bakana, muhafaza edene rahmetiyle muamele buyursun.' Pekiyi, şimdi bu hattatın emeği zayi oldu mu? Asla Hakk katında zayi olmadı.

'Ben artık ebru yapabilirim!'

Bilindiği üzere İstanbul`da Ramazan aylarında Sultanahmet`te sanatkârlara yerler verilir. Sanatkârlar gidip buralarda bir nevi gösteri yaparlar! Kardeşim Yılmaz Eneş anlatmıştı. Bir zaman Sultanahmet`te kurulan bir nevi sanat çadırlarından birinde ebru yapmış. Gelen giden bakıyor. Mesture bir bayan gelmiş eşiyle birlikte. Birkaçsaat kadar Yılmaz Eneş`in tekneden ebru almasını izlemiş ve akabinde Yılmaz Eneş e, 'Hocam, çok teşekkür ediyorum, sizi izleyerek ebru yapmasını öğrendim, artık ben de ebru yapabilirim, malzemelerini nereden temin edebilirim?' sualini tevcih edince arkadaşımız tezgâhını toplayıp gittiğini söylemişti. Eyvah! Şimdiki zamanda her okulda ebru dersleri veriliyor. Eyvah ki ne eyvah!

Sanatta usta olunmaz!

Sanatta usta olunmaz. Sanatkârın mütemadiyen öğreneceği şeyler ve kat edeceği mesafeler vardır. Hocam Düzgünman elli sene ebru yaptı ve asla 'ben ebrunun ustasıyım' demedi.

Bizler, Düzgünman Ü stad`ın çıraklarıyız.

Hocam, elli senenin sonunda bizlere hâlâ usta olamadığını, Allah`ın kendisine ne takdir ettiyse, tekneden ne bahşettiyse onu aldığını söylemişti. Biz de onun çıraklarıyız.

15 dakikada ebrucu olunuyor!

Şimdiki zamanda edebi bir tarafa bırakanlar on beş dakikada ebrucu oluyor. Yine on beş dakikada sanatı öğreniyor, sanatçı oluyor!

'Hamid Aytaç: Bugün de yazımda bir eksik gördüm!'

Hat sanatına bir önceki asırda en büyük hizmeti yapan sanatkârlardan biri olan hocam Hamid Aytaç`ı tedavi görmekte olduğu Haydarpaşa Numune Hastanesi`nde pek çok defa ziyaret etme imkânım olmuştu. Hocamın seksen küsur senelik sanat hayatı söz konusu. Hocam sekerât-ı mevt halindeyken bile yanından ayırmadığı hokkasını ve kalemini istemiş, bayram tebrik kartı yazmış. O esnada Hamid Bey in yanında bulunan Bayram Bilgiç, hocamın bayram tebrik kartını yazdıktan sonra 'Bugün de yazımda bir eksik gördüm' dediğini nakleder.

Sanat bu kadar hafife alınamaz.

Az önce edepten bahsettik. Oradan devam edelim. Kendine ebru sanatçısı vasfını uygun gören biri Moskova`da ebru sergisi açıyor. Yaptıklarının ebru ile de, sanat ile de, âdap ile de uzaktan yakından herhangi bir ilgisi yok. Büyükelçimiz serginin açılışını yapacak. Edep dışı ebruları görünce yüzü kızarıyor ve muhatabı olan sözde sanatkârı lisanın münasip olanıyla uyarıyor.

Hattat-Ebrucu M. Fuat Başar

7 Mart 1953 senesinde Erzurum da doğdu. Atatürk Ü niversitesi Tıp Fakültesi nde okudu. 1977 yılında ebru sanatına olan ilgi ve merakıyla Mustafa Düzgünman a mektup yazarak ebru çalışmalarına başladı. Aynı dönemde Hamit Aytaçile de mektuplaşarak hocadan hat dersi almaya başladı. 1980 senesinde sanat aşkını tıp öğrenimine tercih etti ve hocalarından feyz alabilmek için İstanbul a geldi.

1980 senesinin 10 Eylül ünde Hamit AytaçHoca dan hat icazeti aldı. İcazet almasına rağmen vefâtına kadar hocasının dizinin dibinden ayrılmadı. 1989 yılının 10 Eylül ünde ise büyük ebru ustası Mustafa Düzgünman dan, biri Osmanlı Türkçesi olmak üzere üçebru icazeti aldı. Hocalarının vefâtı ile kendi atölyesini kuran Fuat Başar, bu tarihten itibaren profesyonel ebrucu ve hattat olarak hayatını sürdürmektedir. Günümüzde Türkiye nin her bir köşesinde icazetli talebeleri ebru ve hat sanatını öğretmektedir.

Dünya çapında Mehmed Özçay, Osman Özçay, Gürkan Pehlivan, Levent Karaduman başta olmak üzere birçok hattat ve Eda Funda Özkan, Eda Özbekkangay gibi ebru ustası yetiştiren sanatçı, 350 nin üzerinde kişisel ve karma sergiye iştirak ederek uluslararası birçok sanat faaliyetine katılmıştır. Amerika, Almanya, Japonya, Malezya ve diğer birçok ülkede ebru sanatı tanıtımında bulunmuştur. Yıldız Teknik Ü niversitesi nde ebru fizikokimyası konusunda çalışmalar yapmıştır. Ebru konusunda yayınlanmış kitabı ve birçok makalesi vardır. Çok sayıda radyo ve televizyon programına katılan, yerli ve yabancı belgeselleri, röportajları, çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları olan Fuat Başar, birçok kitabın hazırlanmasına da katkıda bulunmuştur.

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi olan M. Fuat Başar ın eserleri dünyanın birçok müzesinde, yurt içi ve dışındaki koleksiyonerlerde bulunmaktadır. Japon İmparatoru, Malezya Başkanı, Suudi Arabistan Kralı Faysal başta olmak üzere, birçok devlet başkanı ve bakanın da tuğralarını çekmiştir.

&nbsp