Ü stad Fuat Başar ın 2 Ocak 2020 Perşembe günü Yeni Dünya Vakfı nda kültür adamı Mehmet Nuri Yardım ın yönetiminde tertip edilen Bâbıâli Enderû n Sohbetleri nde gerçekleştirdiği 'Sanatımız ve Medeniyetimiz' serlevhalı konuşmasında dile getirdiği hususları teşrih masasına yatırmaya devam ediyoruz. Yazı dizimizin ikinci ve son bölümünde Fuat Başar öz sanatlarımız ile medeniyetimiz arasındaki kuvvetli bağlara temas ederek tarih boyunca klasik sanatlarımızın toplum üzerindeki etkisine ayna tutuyor.

`height=

Kâinatın temeli sanattır.

'Sanat hafife alınamaz. Ayıp şeyler sanat adı altında sergilenemez. Unutulmamalıdır ki kâinatın temeli sanattır.

Sanat oldukça ciddi bir iştir.

Ve dahi sanat, oldukça ciddi bir iştir. Cenab-ı Hakk her şeyi belli bir sanat ve ölçü dahilinde yaratmıştır. Cenab-ı Hakk`ın sanatını bir kenara it, ortaya ucubeler çıkar! Böyle bir şey yok ve dahi olamaz!

Sanat, hâkimiyet için değil tabiiyet için icra edilir.

Bazıları ilim ve sanat sahasında kendini dehâ zannediyor. Kendini o sanatın hâkimi zannediyor. Sanat, hâkimiyet için değil tabiiyet için icra edilir. Sanat ve estetik güzellikleri icra yolunda Allah`ın verdiği, vereceği zuhurata talip ve tabi olunur.

Sanat, Allah`ı anlatmaya vesiledir.

Sanat, Allah`ı anlatmaya vesiledir. Gerçek İslâm sanatçısı rızkın sanattan değil, Allah`tan geldiğinin şuurundadır. İnsanın rızkı kendisini ecelinden daha fazla arar. Bu alanda pek çok şey yazılmış, konuşulmuş. Bunlardan biri de Gelibolulu Mustafa Ali`nin Nüshat üs-Selâtî n idir. Sultanlara Nasihatler. Gelibolulu Mustafa Ali nin ve sair Osmanlı ulemasının yazdıklarını sultanlar okuyup mucibince amel etmiş. O dönemlerin ulemaları yazmış, sultanları da, halkı da okumuş, gereğini yapmış. O dönemlerin düşüncesiyle bugünkünü kıyaslarsanız, hakikatten kopan kimi günümüz insanının da, sözde sanatçısının da şamar oğlanına dönüştüğünü fark edersiniz. Peki, öze, hakikate nasıl yöneleceğiz? Sanatta ve tasavvufta öze dönmediğimiz müddetçe halimiz harap!

İlâhi Sanatlar ı zâhir hale getirelim.

Edebiyatta da, sanatta da, ebruda da her şey belli bir ölçüyle ilerliyor. Tıpkı taş, mermer ustalığımız gibi, mezar kitâbelerimizde olduğu gibi... Taş işçiliğimiz de medeniyetimizin aslî unsurları arasındadır. Ustalarımız taşları, mermerleri Hakk`ın rızasını gözeterek dantel gibi işlemişlerdir. İstanbul`un tarihi hazî relerinden herhangi birine gidecek olursanız olun orada medfun bulunanların hanım mı, çocuk mu, âlim mi, devlet adamı mı olduğunu mezar taşlarına bakarak hemen anlayabilirsiniz. Ecdadımız taşı bile sanatlı bir şekilde, ihlâsla, samimiyetle, büyük bir maharetle işlemiş... Bizler de her ne yapıyorsak, neyle meşgul oluyorsak ecdadımız gibi yapalım, işimizi, gücümüzü aşk ile, şevk ile, samimiyetle, ustalıkla icra ederek İlâhi Sanatlar ı zâhir hale getirelim.

'Allah şair kullarının diliyle bazı sırlarını ifşâ eder.'

1980`li yıllarda edebiyata yüz vurup iki kat oldum, icazet aldığım tarihi buldum! 1987 ya da 1988 yılıydı. Şiirle yoğun bir şekilde hemhâlim. Bununla birlikte gönlümde bir sızı var acaba şiirle meşgul olmak doğru mu yanlış mı! Bir yaz günüydü. Yine şiirle meşgul oluyorum. Benzer düşünceler tekrar zihnimi sardı. Kütüphaneme göz attım. Baktım, orada Abdülkadir Geylani Hazretleri`nin Günyetü`t-Talibî n adlı eseri var. Kitaptan rastgele bir sayfa açtım. Parmaklarımı herhangi bir satırda rastgele bir yere koydum. Baktım ki o satırda şu ibare yazıyor: 'Allah şair kullarının diliyle bazı sırlarını ifşâ eder.' Bunun üzerine biz de şiire, hikemî şiire yöneldik. Kalıcı olan odur çünkü.

Sanatkârda gayret-i ilâhî olmalı.

Ecdadımız, geçmiş devlet yöneticilerimiz mutlaka bir sanatla, yahut zanaatla, şiirle veya edebiyatla meşgul olmuştur. Malum olduğu üzere Kanuni Sultan Süleyman büyük bir devlet adamıdır, kudretli bir şairdir. Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle birlikte bir gün İstanbul sokaklarında dolaşıyor. Bu esnada sokağın birinde günün büyük şairlerinden birine tevafuk edince 'Ne yapıyorsun? şeklinde bir sual ediyor. Cevap: 'Hünkârım halimi görüyorsun. Perişanım.' Sultan cevap veriyor: 'Ben de perişanım. Bir şehir alıncaya kadar tabir yerindeyse anam ağlıyor! Ama bir türlü beğenmiyorsunuz!' Şiirde de sanatta olduğu gibi hakikatten asla ayrılmamak lazım. Şairde de, sanatkârda da bir gayret olmalı, gayret-i ilâhî .

Günümüz müziği: Jilet ve meyhane kültürü!

Pekiyi tekrar müziğe gelelim! Günümüz müziği topluma ne veriyor! Jilet! Ve meyhane kültürü. Şiirde de, sanatta da, mû sikî de de ortaya çıkan eserler muhataplarını ilâhî hakikatlere yöneltmiyorsa yapılan iş bâtıldır.

Kütüphanelerimizdeki eserler O nu anlatır.

Bizim sanatlarımızda, öz sanatlarımızda, kitap sanatlarımızda Cenab-ı Hakk`ı sevdirmeye yönelik bir faaliyet mutlaka vardır. Kütüphanemizdeki eserler O`nu ve sanatını anlatır mütemadiyen. Kitaplarımızın yazısı ve mürekkebi oku` emrini pekiştirmeye yöneliktir.

Sanat, şaheser ortaya koydum' işi değildir.

Sanat şaheser ortaya koydum' işi değildir. Sanat adam gibi yaşama işidir.

Sanat insan olma ve insan kalma davasıdır.

Sanat insan olma ve insan kalma davasıdır. Sanat 'adamlar' sınıfına girmeye vesiledir. Sanatkâr böylesi mülahazalarla eser üretmeye râm olursa rızık da onun peşi sıra gelir ve netice itibarıyla abâd olur. Ve sanatkâr hangi sanatla meşgul oluyorsa o sanattaki müstesna yerini mutlaka alır.

Sanatkâr yazmasam da olur diyemez.

Sanatkâr 'yazmasan da olur, çizmesem de olur, resmetmesem de olur' diyemez, dememelidir. Sanatkâr mütemadiyen çalışmalı ve elinde olanı paylaşmalıdır. Elimizde olanlar, sahip olduklarımız, bizim değildir, bizlere emanettir, dolayısıyla paylaşmalı ve dağıtmalıyız. Ama öyle bol keseden dağıtmak da yok!

Osmanlı da sanat ebed müddet felsefesi söz konusuydu.

Osmanlı Cihan Devleti devlet-i ebed müddet siyasetini ortaya koymuştur. Osmanlı nın sanatı sanat ebed müddet felsefesine dayanır. Fatih döneminden, Kanuni Sultan Süleyman döneminden günümüze tevarüs eden mimari eserler hâlâ dimdik ayaktadır. Camiler, medreseler kadar su kemerleri ve su yolları da halen hizmet vermeye devam etmektedir.

Mimar Sinan matematik dehâsıydı.

Bir Mimar Sinan eserine baktığımızda ruhumuz genişliyor, açılıyor. Mimar Sinan bir matematik dehasıydı. Süleymaniye başlı başına bir hesap-kitap hendese, mühendislik harikasıdır. Osmanlı mimarları ve bâhusus Mimar Sinan, eserlerini Rıza-i Bari i kazanmak için inşa etmiştir.

Mimar Sinan taşa mânâ gözüyle bakıyordu.

Mimar Sinan hangi camiinin kaçtaşını çalmıştır! Osmanlı da, Mimar Sinan da taşa taş gözüyle bakmıyordu, mânâ gözüyle bakıyordu. Mimarlar içinde 'yüksek mimar' olmayan tek kişi Mimar Sinan dır. Bununla birlikte elinden çıkan eserler kaçasır görmüş, kaçdeprem geçirmiş hâlâ dimdik ayakta. Kimi yüksek mimarların kurguladığı binalar ise maalesef kibrit kutusu gibi yerlerde yuvarlanıyor.

Günümüz mimarisi insani değil!

Mimar Sinan ın ortaya koyduğu mimari insani mimari idi. Oysa günümüzün mimarisi insani değil. Çocukluğumdan hatırlıyorum. O zamanlarda belediyeler tek katlı evlerin önünde yeşillik alanlar yoksa ruhsat vermezdi. Şimdiki zamanın çocukları yeşil görmeye hasret! Deprem bölgelerinde böylesi kibritkutusuvari, yıkılacak binalar yapmak insani mi? Bunun adı mangırperestlik değil midir? Tüm bunların sebebi sanat-ebed müddet felsefesinden fersah fersah uzaklaşmış olmamız değil midir?

Sanat-ebed müddet düşüncesinin hâkim olduğu dönemlerden günümüze ulaşan mürekkepler var. Mürekkeplerde hâlâ en küçük bir bozulma emaresi gözlenmiyor. İsten yapılmış, yanacak yeri yok! Kütüphaneler yansa satırlardaki mürekkep yanmıyor, açıp okuyabiliyorsunuz. Günümüzün is mürekkepleri hafiften yakıldığında uçup gidiyor, geride izi dahi kalmıyor. Mürekkepten misal verdim, kâğıtlarda da durum farklı değil. Bakiyesini siz kıyas edin.

Osmanlı da sanattan da, güzellikten de çalmak yok(tu.)

Herkes işini doğru yapacak, hattatlar için de bu durum aynen geçerlidir. Bir harfi yazıyorsanız doğruya en yakın bir biçimde yazmalısınız. Mücellit murakkaı en güzel şekilde yapmalıdır, tezhipçi tezhibini, ebrucucu ebrusunu hâ kezâ... Hâsılı Osmanlı da sanattan da, güzellikten de çalmak yok(tu.)

Medeniyet bu mu?

Medeniyet bu mu? Bazı şeylerden haberdar olmamak mutluluk! Bazı şeylere karşı koymamak ise ahmaklık!

Eğitimimizi, sanatımızı, dinimizi Batı bozdu!

Eğitimimizi, sanatımızı, dinimizi Batı bozdu! ABD nin, İslâm sanatlarının yozlaştırılmasına yönelik faaliyetlerinden 15 yıl kadar önce haberdar oldum. ABD, İslâm dünyasını istediği gibi dize getirememiş olmaktan muzdarib! Ve gün gelip Batı adamı, ABD nin hâkim güçleri fark ettiler ki dinin arkasında kale gibi İslâm sanatları ve kültürü duruyor. Böylece ellerini geleneksel sanatlarımıza kadar uzattılar! Din, diyanet işlerine ellerini uzatacak olsalardı topyekû n karşılarında Ü mmeti, milleti bulacaklardı. Bunun yerine öz kültürümüzle ve medeniyetimizin zemini olan sanatlarımızla oynamayı tercih ettiler.

Kem âlât ile kemâlât olmaz.

Ecdad her şeyi düşünmüş ve 'kem âlât ile kemâlât olmaz' fehvasından hareketle en iyisini yapmış. Süheyl Ü nver in kullandığı kalemtıraşlar var. Kendisi 50-60 yıl kullanmış. Daha asırlarca kullanılabilir. Nasıl bir çeliği var! Daha bir kez bile bileği taşına vurulmadan öylece kullanılmış.

Süheyl Ü nver: Avrupa bizim başımıza ihtisas belasını açtı!

Süheyh Hoca ya yetiştik, kendisinden tefeyyüz ettik hamd olsun. Süheyl Bey derslerinden birinde 'Avrupa bizim başımıza ihtisas belasını açtı' cümlesini kurmuştu. Osmanlı sanatkârı, Osmanlı uleması Süheyl Ü nver örnekliğinde olduğu gibi pek çok sahada ihtisas sahibiydi. Şimdiki zamanda herkes sadece bir alanın uzmanı, ilim ve sanatların diğer şubeleriyle maalesef ilgilenmiyor.

'Merak ilmin hocasıdır.'

Süheyl Ü nver Bey çok yönlü, hezarfen bir şahsiyetti. Talebelerinin de pek çok sanat ve zanaat dalıyla meşgul olmasını isterdi. Bir gün hocamın yanına gittim. Uzunca bir masanın başında bulunuyordu, talebeleri masanın etrafını doldurmuştu. Süheyl Bey bana 'Nelere merakın var?' diye sual etti. 6-7 kadar saydım. '93 tane daha olması lazım gelir' dedikten sonra 'Bize an az 100 merakı olan talebe lazım' buyurdu ve ekledi: 'Meraksız insan bir işe yaramaz!' Sonradan öğrendik ki 'Merak ilmin hocasıdır.' Allah hepinize merak versin! Allah hepinize bitmeyen merak versin! Meraklı bir hocamız, arkadaşımız vardı: Haluk Dursun. Allah rahmet eylesin. Mücadele çok çetin! Nice fikir adamımızı mıcırlı yollara kurban verdik!

Hattatların öz sanatlarımızın geleneğiyle ilgisi olmalı.

Günümüzün kimi hattatlarının öz sanatlarımızın geleneğiyle alakası yok. Oysa hattatların öz sanatlarımızın geleneğiyle ilgisi olmalı. Kimi hattatlar var, eserden büyük imza koyuyor! Maalesef Batı medeniyeti zihinlerimizi ele geçirmiş durumda. Cep telefonlarından, tv den sanat haberlerini seyretmekle bilgi sahibi de olunmaz, sanatkâr da!

İlim tedrisatında ne/neler oluyor?

İlim tedrisatında ne/neler oluyor? Öğrenme süreleri kısaltılıyor. Zaten yeterli olmayan hoca, sanatı nasıl öğretecek? Bu mesele uzun zamandır sanat camiamızın önemli bir problemi. İlgilileri defalarca uyardım, başarılı olamadım.

'Sin harfinin dişlerinin arası niye bu kadar açık?!'

Değerli bir sanatkâr arkadaşımız, rahle şerikimiz var: Hattat Muhsin Demirel. Beş adet Mushaf-ı Şerif yazmaya muvaffak kılınan, çok kaabiliyetli ve gayretli bir arkadaşımız. Yazdığı bir Mushaf-i Şerif i, Kur an-ı Kerim leri İnceleme Komisyonu na gönderiyor. Hattın 'h'sinden anlamayan biri kendisine dönüş yapıyor: 'Sin harfinin dişlerinin arası niye bu kadar açık!' Bizim hâl-i pürmelâlimiz maalesef böyle! Bu hadise gözlerimin önünde cereyan etti. Müslümanın işi zor! Devletin de işi zor! Bu işleri düzenlemeye, değiştirmeye tüzük, yönetmelik gerekiyor. Tüzük ve yönetmelik değişse de tatbik ettirmeye kimi zaman devletin gücü yetmiyor! Türkiye de devlet mi güçlü, kanunlar mı güçlü! Kanunlar! Maalesef ecnebi kanunlarıyla Müslüman ülke yönetilemiyor. Mezkâr arkadaşımızın parayla, pulla işi yok. Yakın zaman önce yazmış olduğu bir Mushaf -ı Şerif i meccanen Cumhurbaşkanlığı makamına takdim etti.

Geleneksel sanatlarımızı ayağa kaldırmak için yapılacaklar belli.

Hattı, geleneksel sanatlarımızı, ayağa kaldırmak için yapılacak olan şey belli! Belli yetkinliğe sahip, ahlâki meziyetleri kuşanmış sanatkârlara devlet belli imkânlar tanıyacak ve daha sonra diyecek ki 'İslâm sanatlarını -aslına uygun olmak şartıyla- en az 10 kişiye öğreteceksiniz.' Ayrıca, öğrettiğiniz kişilerden de en az 10 kişiden de bihakkın öğretme sözü alacaksınız. Ve dahi bir söz daha alacaksınız: 'Yazıyı, sanatı asla bozmayacaksınız! Nâehil olanlara icazetnâme vermeyeceksiniz.' İşin bu yönünü bilmeyenler hat sanatını icra etmeyecek. İnsanlarımız da sanatkârın en az bir hekim kadar kutlu bir meslek icra ettiğinin, kutlu bir insan olduğunun idrakinde olacak. Bunları, bu anlattıklarımı isminde sanat vakfı ibaresi bulunanlara ve dahi Diyanet e anlatmak lazım!

Yazı basit bir şey değildir!

Yazı basit bir şey değildir. Edebi, felsefesi, öncesi, sonrası vardır. Malzeme bilgisi lazımdır. Yazıyla hakkıyla meşgul olabilmek için üç-dört dil bilmek lazımdır.

İslam Seçen: Sanat saltanat iledir.

Osmanlı Cihan Devleti sanatı da, sanatkârı da koruyup gözetti, hâmilik yaptı. Osmanlı dan günümüze adı sanı bilinen yüzlerce sanatkâr ve binlerce eseri tevarüs etmiştir. Bu işler nasıl olmuştur peki? Yakın zaman önce vefât eden İslam Seçen Hocamız (Allah rahmet eylesin) 'Sanat saltanat iledir' derdi.

Cilt sanatı uzun yıllar üvey evlat muamelesi gördü.

İslam Seçen Bey sanatın değerinin bilinmediği yıllarda, eserin baha etmediği zamanlarda cilt sanatına uzun yıllar emek verdi. Altınlı bir yazı hazırlayacak altın da yok, para da! Cilt sanatı uzun yıllar üvey evlat muamelesi gördü tabiri caizse.

Dünya çapında kaçşairimiz var?

Dünya çapında kaçşairimiz var! Kaliteli kaçadet şiirimiz var! Öyle 'şırıl şırıl, pırıl pırıl, mırıl mırıl' nakaratlarıyla şiir mi olur! Bir defa şiir, okuyucusu nezdinde merak uyandırmalıdır.

Herkes işini, mesleğini, sanat ve zanaatını en iyi bir keyfiyette yapmalıdır. Usta ayakkabıyı iyi yapmalı, iyi malzeme kullanmalı, işçiliği âlâ keyfiyette olmalı. Bu örnek tüm sanat ve zanaat dallarına teşmil edilebilir. Kalite, işini doğru yapma hasleti her sahaya yayıldığında ortaya güzellikler çıkar.

Çöpçü de işini güzel yapmalı.

Hiçbir meslek küçük görülmemelidir. Çöpçü de işini güzel yapmalı, çevreyi, sokağı, caddeyi, şehri iyi temizlemek de bir nevi sanattır. Hakkı verilerek yapılan çöpçülük bir zanaattır. Böylesi bir zanaat eseri ortaya koyan çöpçünün yanına gidilerek 'Çöpçü kardeş şu elindeki sanatı/zanaatı bana ver, sana imreniyorum' denmelidir. Bu düşüncede olanlar kapısının önünü de, evinin önünü de temiz tutar, sokağını da, caddesini de... Daha sonra medyada bir merak başlatırsınız, yayılır gider... Cemiyetimizde sanat damarı güçlü olan pek çok kişi var. Netice itibarıyla cemiyetimizde sanat damarı güçlü olan çok sayıda kişi var. Cemiyetimizin içerisinden yeni Mustafa Rakımlar, Mimar Sinanlar neden çıkmasın? Yeni Yunus Emreler, Fuzuliler neden neş et etmesin!

Hekim çok, sanatçı yok!

Bu birinci etap... Hekim çok, sanatçı yok! Sanatkâr yeri geldiğinde, talebesini bulduğunda açkalma bahasına ne biliyorsa öğretmelidir!'

Not: Görseller için ülkemizin önde gelen fotoğraf sanatkârlarından Ahmet Dur a teşekkür ediyorum.

`height=