Değerli okuyucularımız, son günlerde bir kere daha anlaşılmıştır ki ilaçlar tedaviler önemli olduğu kadar ondan da öncelikli konu insanın bağışıklık sisteminin güçlülüğüdür. Bu anlamda aklımıza şöyle bir soru gelmektedir. İlaçmı önemli hastanın sağlığına kavuşması mı?

Elbette her ilacın istenmeyen bir de yan etkisi vardır. İnsan çaresiz kalınca, yan etkisine de razı olarak o ilacı alır. Burada belirtmek istediğimiz husus, eğer hastalık ilaçalmadan da iyileşebiliyorsa, hastayı ilacın yan etkisinden korumak gerekir. Sonra her hastalığa ilaçvermek çözüm müdür? Çözüm olmadığı bilindiği hâlde ilaçvermeye devam etmek etik midir? Her insan ilaçkullanabilir mi? Elbette ki hayır.

Örneğin, alerjisi ve yüksek tansiyonu veya boyun ağrısı olduğu için ilaçkullanması gerektiği hâlde, böbrek veya karaciğer rahatsızlığı da olduğundan ilaçkullanamayan kimseler vardır.

Bu kişiler ne yapacak? İlaçkullansa böbrek elden gidiyor. Kullanmasa boyun ağrısı dayanılmayacak derecede. Evet, ne yapacak bu insan? Eğer bu insan sağlığına alternatif bir tedaviyle kavuşabiliyorsa, ona ilaçönermenin ne anlamı var?

İnsanların, alternatif tedavi yöntemlerine ve özellikle en bilinen ve etkini olan akupunktur tedavisine koşmalarının ve akupunktur uygulamalarının hızla çoğalmasının en önemli sebeplerinden biri bizce bu gerçektir.

Netice olarak şu nokta çok önemli:

Tedavide amaç, herhangi bir hastalığa belli bir yöntem uygulamak değil, o hastalığı iyileştirecek, yan etkisi olmayacak her türlü bilimsel metoda müracaat etmektir. Eğer temel amaçbu olursa, önyargılar atılır, hiçvakit geçirmeden hasta için faydalı olan tüm tedavilerden yararlanılır.

Akupunktur, zaten Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından bilimsel bir tedavi olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki 5.000 yıldan, belki insanlık tarihinden bu yana öneminden hiçkaybetmeden günümüze dek kullanılagelmiş klasik bir tedavi metodudur. Genellikle hiçbir yan etkisi de yoktur. Ü stelik akupunktur tedavisi vücudun denge sistemini düzenleme noktasında, mutlaka ama mutlaka hastaya yardımcı olur. Dengesi yerine gelen vücut kendine lazım olan ilacı kendisi üretir. Bu da bilinen bir gerçektir.

Vücut kendi ilacını nasıl üretir?

Tıp dünyasının içinde bulunan herkes bilir ki doktor reçetesi ile kullandığımız ilaçların çoğunu aslında vücudumuz kendisi üretmektedir.

- O zaman niye üretmiyor? diyebilirsiniz. Bu durumda size şu soruyu sormamız gerekir.

- Şimdiye kadar hep reçete ile ilaçkullanarak mı yaşamıştınız?

Demek ki doğuştan bu ana gelene kadar ve bundan sonra da kalbimiz nasıl kendi kendine çalışıyorsa, akciğer nasıl kirlenen kanı temizliyorsa adrenalin gibi, kortizon gibi histamin gibi birçok ilacı da vücut kendi kendine üretiyor ve üretmeye de devam edecek. Bu durum insanın yaradılışında var olan bir özellik.

Buna somut birkaçörnek vermek gerekirse, ağlarken veya gülerken gözden akan yaşın kaynağı vücuttur. Ağızdaki tükürüğün kaynağı da. Korktuğumuzda yüreğimizin ağzımıza gelmesi ve nabız atışımızın hızlanması, adrenalin denilen salgının anında salgılanması, vücudumuzun oto kontrolü sayesindedir.

Çünkü vücut, doğuştan itibaren bir bütün olarak kendi hayatiyetini devam ettirebilmesi için ne gerekiyorsa hepsini yapmaya muktedir bir varlık olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla vücut, belirli sebeplerle (rahatsızlandığı için) aksatmak zorunda kaldığı ilaçüretimini, uygun bir tedaviyle kendine geldiğinde yine kendisi, tekrar üretmeye muktedirdir.

Bir önemli soru daha

Vücutta ilaçüretimi aksadığında, dışarıdan ilaçtakviyesi mi yoksa akupunktur tedavisi mi tercih edilmelidir?

Bu soruyu, 'Vücutta ilaçüreten sistemi harekete geçirmek mi daha kârlı, yoksa dışarıdan vücuda ilaçithal etmek mi?' şeklinde de sorabiliriz. Elbette kendi vücudumuz ilaçüretebilecek kapasitede ise onun ilaçüretmesini isteriz.

Acil bir durum olduğunda ilacımızı yine kullanırız. Ama bir veya birkaçilacı, ömür boyu kullanmak veya kullanmayı önermek öyle bir çırpıda karar verilecek kadar basit olamaz.

Çünkü dışarıdan alınan ilaçlarda bulunan özellikler, esasında vücudun kendi kendine üretebildiği veya geliştirebildiği özelliklerdedir.

Ne var ki o an için belirli sebeplerden dolayı vücut bu konuda yetersiz kalmıştır. Veya vücuda ekstra bir takviye gerekmektedir. O zaman gereken ilaçverilebilir. Burada sözünü ettiğimiz husus, vücudun kendisine lazım olan ilacı bir an önce yine eskiden olduğu gibi kendisinin üretmesi konusunda harekete geçirilmesidir. Eğer dışarıdan verilen takviye devam ederse, vücudun bu konuda tembelleşmesine bu da ileride hastanın zararına bir gelişme olur.

Diğer yandan en ufak bir üşütmede antibiyotiklere saldırmak, leblebi alır gibi ağrı kesici almak, mide ağrısında mide ilacını kullanmak hiçde mantıklı bir yaklaşım değildir. Acil ya da zorunlu durumda ilaçgerekirse elbette alınır. Ancak asıl olan hastaya bu ilaçları vermek değil, rahatsızlığının nedenini bulup, o nedeni ortadan kaldırmaya yönelik tedavi uygulamaktır.

Nitekim bir eczacıya gidip şuram ağrıyor, buram kaşınıyor vb. dediğinizde kaçeczacı sizi doktora yönlendiriyor? Ya da kaçeczacı hemen raflara uzanıp sanki sigara paketi verir gibi ilaç, şurup ve pastil vs. ne uygun görüyorsa onu size uzatıveriyor.

Şimdi ne olacak?

İşin garibi, çoğu kez böylesi durumlarda doktora gidip muayene olduğunuzda size vereceği ilaçlarla, doktora gitmeden eczaneye gitseniz, eczacının vereceği ilaçlar aynı olabiliyor. Gerçi Sağlık Bakanlığımızın ve eczanelerimizin iş birliğiyle bu konuda artık reçetesiz ilaçalmanın büyük ölçüde önüne geçilmiş durumdadır.

Peki işin bu boyuta gelmesinin ana sebebi ne? O eczacının doktorların verdiği ilaçları biliyor olması. Doktorların da hastaya o ve benzeri ilaçlardan başka bir öneri sunmuyor olması değil midir?

Oysa elli yaş ve üzerindekiler bilirler. Doktorlar hastasına gerçekten reçete yazarlardı. Hasta o reçete ile eczaneye giderdi. Eczacı doktorun önerdiği formüllerle hastaya ilaçhazırlar ve hasta o ilacı kullanırdı. Şimdi hemen hepsi standartlaştırıldı. Fabrikasyon oldu. Hasta hastaneye giderken biliyor ki doktor kendisine bakacak, derdini dinleyecek, röntgen çektirecektir, tahlil yaptıracak, ardından ilaçyazacak ve o ilaçda eczaneden alınacak. İnsan sağlığı bu kadar sıradanlaşabilir mi? Bir sistem bu kadar standartlaştırılabilir mi?

Tekrar 'vücudun ilaçüretimine' dönecek olursak, doktorun asıl yapacağı iş, hastanın ilaçüretim sistemini bir an önce faaliyete geçirtecek tedaviyi bilmesi ve hastaya önermesi veya uygulaması olmalıdır.

Çünkü dışarıdan alınan ilacın hem yan etkisi vardır hem de alınan ilaç, vücudun ilaçüretim merkezini devre dışı bırakır.

Örneğin, bir rahatsızlığın iyileşmesi için vücuda kortizon vermeye başladınız. Bu işi uzun bir süre devam ettirirseniz vücudun kortizon üretim merkezi devre dışı kalır. Yani böbrek üstü bezleri bir süre sonra kortizon üretemez hâle gelir. Şimdi bu hasta ne yapacak? Bir ömür boyu kendisine kortizon lazım. Peki bir ömür boyu dışarıdan kortizon alınır mı? Böbrek üstü bezleri artık iflas etmiş bir hastanın dışarıdan alması gereken kortizondan başka da çaresi kalmamıştır.

Demek ki önemli olan, vücuttaki ilaçüretim merkezlerini köreltmemek ve sürekli çalışır hâlde tutmaktır. Hekimin vazifesi de vücudun bu dengesini bir şekilde sağlamaktır. Akupunktur tedavisi, aynı zamanda vücudun ilaçüretim merkezlerini harekete geçiren bir tedavi sistemidir.

Sağlıcakla