Bu yıl oldukça kurak bir mevsim geçirdik. Yağmura hasret kaldık. Özellikle İstanbul ve İstanbullular yağmuru ve bereketini kelimenin tam anlamıyla özledi. Kuraklık, barajların doluluk oranlarını da aşağılara doğru çekti. 8 Ekim 2020 tarihi itibarlıyla İstanbul`un barajlarındaki doluluk oranı %35 seviyesine kadar gerilemiş durumda. Geçen yılın aynı tarihinde bu oran %45 iken 2018 yılı Ekim ayı rakamının %54 mertebesinde olduğu İSKİ`nin web sitesinde kamuoyuna duyuruluyor. Hal böyle olunca zamanda İstanbul`da, bir adım öte Türkiye genelinde yağmur duasına çıkılsa sezadır!

Şimdi, birkaçasır öncesine, Osmanlı İstanbul`una gidelim ve dikkatlerimizi toprağın suya hasret kaldığı zamanlarda icra edilen yağmur duasına çevirelim.

Osmanlı devletinin pek çok bölgesinde olduğu gibi İstanbul`da da uzun süre yağmur yağmadığı, kuraklığın hüküm sürdüğü günlerde yağmur duasına çıkılırdı. 

İmam efendiler, yaşlıları, emzikli bebekleri, okul çocuklarını yanlarına alır, ahalinin geniş katılımıyla Okmeydanı başta olmak üzere yüksek mevkilerdeki tepelere, kırlara yağmur duasına gidilirdi. 

Yağmur duaları için kimi zaman ferman çıkartılır, talebeler mekteplerinden hocalarıyla birlikte alınarak yağmur duasına götürülür ve dua sonrasında öğrencilere bahşiş verilirdi.

Dua öncesinde küçük çocuklara toplatılan taşlara dualar okunur, torbalara yerleştirilen taşlar suya atılırdı. Bazen at iskeletlerinin kafaları toplanır, iskeletin alın kısmına ayet-i kerî meler yazılarak derelere bırakılırdı. 

Yağmur duasına çıkarken ceketleri, hırka ve cübbeleri ters çevirip giymek  yağmur duası âdetleri arasında yer alıyordu. 

Duaya başlandığında eller büyükçe açılır, parmaklar aşağıya doğru tutulur ve böylece yapılan dualara hep birlikte âmin denilirdi. 

Yağmur duası İstanbul da sabah vakitlerinde, meskû n mahallerin uzağında, mümkün mertebe çok geniş bir katılımla, yüksek bölgelerde, açık alanlarda yapılırdı. 

Yağmur duaları esnasında çoğu kez henüz kalabalık dağılmadan yağmur yağmaya başlardı bazen yağmur yağmadığı da olurdu. Bu durumlarda yağmur duasına ara vermeden üçgün devam edilirdi. Yine de yağmur yağmazsa tevbe edilir, fakir fukara gözetilir, yaşlılara ve engellilere dua ettirilirdi. 

Osmanlı`da kayıt altına alınan ilk yağmur duası III. Murad devrine, 11 Eylül 1552 gününe tarihlenmiş, İstanbullular Okmeydanı ovasına götürülmüş, burada Ayasofya Camii vâizi dua etmiş, duadan sonra sultanın kestirdiği kurbanlar halka dağıtılmış, Yedikule zindanlarında bulunan mahkû mlar serbest bırakılmıştır. Yağmur yağmaması üzerine yağmur duası bu kez on gün sonra Alemdağı`nda tekrar edilmiştir. 

Osmanlı Arşiv belgelerinde yağmur dualarıyla ilgili belgelere de rastlanmaktadır. 1820 yılının yaz mevsiminde İstanbul ve civarında yaşanan kuraklık sonucunda Dersaâdet, Ü sküdar, Galata ve Eyüp bölgelerindeki sıbyan talebeleri yağmur duasına götürülmüştür. Sultan İkinci Mahmud`un 'atiye-i seniyye'siyle Hazine-i  mire kaleminden çocuklara on beşbin kuruş ödenmiştir.

Prof. Dr. Süheyla Artemel (rahmet olsun)  İstanbul da mukim yabancıların, hatta misyonerlerin bile yağmur duasına davet edildiğini, Hıristiyanların da Müslümanlarla birlikte dua etiklerini belirtir: '(Boğaziçi) Ü niversitemizdeki arşivlerde yazacağım bir makale için evrak ararken, Kolej in iki kurucusundan biri olan Cyrus Hamlin in, bugünkü 1. Erkek Yurdu ya da zamanında Hamlin Hall olarak bilinen Kolej in ilk binasının inşaatı esnasında ailesine yazdığı mektuplarının fotokopilerine rastladım. Hamlin, temel çalışmaları başladığı günden itibaren, yukarıdan, yani tekkeden sessizce ama dikkatlice incelendiklerini yazıyor. Daha sonra, Hamlin binasının temeli atıldıktan sonra temelin sulanması gerekirken, kuraklığın baş gösterdiğini ve bu yüzden de çok endişeli olduğunu yazıyor. Aynı mektupta, kendi ifadesiyle tepedeki dervişlerin kendisini birlikte yağmur duasına davet etmek için haber yolladıklarını söylüyor. Buna çok şaşırdığını, zira daha önce Müslümanların ve Hıristiyanların birlikte dua edebildiklerini bilmediğini söylüyor. Daha da ilginci bir sonraki günün tarihini taşıyan mektupta, son derece şiddetli bir yağmur yağdığını ve temellerin dibine kadar suyla dolduğunu ifade ediyor.'

Bizlere de yazımızın serlevhasında ifade ettiğimiz üzere şairin 'Yağdır Mevlam su!' niyazına hep birlikte âmin demek düşüyor: Â min; Â min;