Adaleti, eşitliği, cumhuriyeti, insan haklarını, özgürlüğü, barışı ve hukuku, insanî ve İslâmî hassasiyetler çerçevesinde değerlendirerek, çürümüş politika bezirgânlığına karşı yeni bir düşünce ve siyaset vizyonu ile kaleme alınan bu yazılar, erdemli insanlar için 'tartışma notları' anlamını da taşıyor.

Temel Hazıroğlu, cümle sonunda meydan da okuyor, hodri meydan diyor bence. Ve ekliyor sona doğru: 'İnanıyoruz ki, eleştirel düşünce ile yeni tartışma gündemleri oluşturarak 21. yüzyılda başımız dimdik ve onurlu bir şekilde var olacağız.' (harfleri ben koyulttum sevgili okurlar.)

Yazar, gidişat kötü demekte haklıdır. Yerden göğe kadar haklıdır. Hepimizin içinden havaya karışan duyguları toparlamış oluyor. Ama, ümitsiz de değildir.

Somut tespitler yapan insanlar, tesbit etmek düşünmekle içiçe olduğu için, onlarda ümitsizlik yerini ümide bırakacaktır er ya da geç. Ya umarsız kalanlar? Onlar, kapağı dış kaynaklı ve İslâm`ı hedef almış organizasyonlara yanaşmakta buluyorlar. Lâkin görmezler insanlık, barış, sevgi maskesi takınmış çevrelerdir onlar. Ü çkitaba yakın, son kitaba mesafeli, bilinen şey: uzaktırlar ona. Onlara kapılanlara yazık.

Temel Hazıroğu bu kitabı beş yıl boyunca çalıştığını bize neşe içinde söylemiştir geçenlerde. Gerçekten, bu kitap, 'yeni dünya mümkündür' ümidi üzerinden insanlığın tekâmülünü esas alan, yazarın 'Yüceliş' adını verdiği, uygun gördüğü bir 'tez' ileri sürmektedir. Tanıyanlar bilirler, Temel Bey neşeli, çalışkan ve ümit dolu bi seciyeye sahip bir insandır. Sürekli okuyan ve yazan bir aydınımızdır.

Şimdi bölümleri ve arabaşlıkları sıralayacağım. Birinci bölümde: '1.Geleneğin İzi': Hazıroğlu`nun yaklaşımında ilk önem, kimilerinin, çoğu aydının es geçtiği bir husus: Gelenek ve Ustaların Önemi. İkincisi: Hür, Bağımsız ve Ortayolcu Çizgi. Ü çüncü Önem: Ustaların Yolu

Ü slû bunda iki özellik görünür. İlki, yazar taşıdığı özgüvenin doğal bir snucu olarak A y r ı n t ı l a r geliştirir. Çetin Altan`ın örtük ironisini hemen her aydın hatırlar: 'Şeytan ayrıntıda gizlidir.' Hazıroğlu ise ciddî ve sorumlu bir müellif olarak, toplumumuzda fikr etme tembelliği yüzünden bir sendrom halini almış bulunan, Hakikatçı bir disiplinle, insanımızın psiko-sosyal ruh durumuna hitap ederek, olup-biten ve olacak-olan üzerine kafa yorar. İkinci ve belki daha önce söylenmesi gereken taraf, kamu hafızasında yer tutmuş isimlere kendi nitelemeleriyle yaklaşmasıdır. Ustalar diyor İttihâd-ı İslâm`ı ilk kez telâffuz eden Namık Kemal`den Sezai Karakoç`a kadar on dört isim sayıyor. Bunların arasında Aliya İzzetbegoviçde var. Bu anlamlı ve yeni bir yaklaşımdır, düşünce hareketleri tarihi özellikli bir çalışmada. Yalnız ben burada, bu hassasiyeti 17. yüzyılda göstermiş Kâtip Çelebi`yi okura hatırlatmak isterim.

Çelebi, ileri görüşlü bir aydındır. Kendi arzu ve hür iradesiyle gelecekçil bazı eserler kaleme almış İbrahim Müteferrika`yı hatırlamalıyız. Evliya Çelebi de aydın, belki en ilerilerinden. Bir imâsı vardır, çok hoşuma gitmişti. Avrupa`daki gibi matbaamız olsaydı, seyahatnâmesinin yaygın bir şekilde okunacak olduğunu hissettirir.

Temel Hazıroğlu, tümel bir hüküm sahibi görünüyor. Gerçekten, ayrıntının da tadını çıkarmaktadır: 'toplumun İslâm`la yeniden buluşma, varlık bulma, tarih önünde iradesini ortaya koyma mücadelesinde fikir ve edebiyatın içiçeliği belki de bize özgü bir şanstır. Mücadeleye yeni katılan kuşaklar için bunun değerini bilmek bir borçtur.' (h.b.k.)

Yukarda geçti ya, İzzetbegoviç C. Efgani, İkbal, Malik Bin Nebi, Ali Şeriati`yi çağı tanımakta nasıl okuyorsak, Bilge Kıral da öyledir. Şiirde de Cemalettin Latiç bunlar Bosna`da İslâm için büyük iş başardılar.

Yazar 'Düşünce Dalgaları' ara başlığı altında tefekkür potansiyeli ve hareket kinetiğini toparlayıcı bir biçimde serimlemektedir. Onun değerlendirilişinde modern çağ Türkiyesinde, fikriyatta dört evre arka arkaya gelmiştir. Kesilme ve boşluk görmüyor düşün ortamımızda. 1.Kurtuluş, 2.Varoluş, 3.Diriliş. Bu üçdüşünce dalgasını ayrı ayrı analiz etmeye kolları sıvamış bir yeni nesil zihin var karşımızda. Daha bir yakınlaşıldığında, Hazıroğlu`nun olagelmiş, oluşmuş, var olmuş post-Tanzimat süreçte, özedönüş esaslı gerçekleşme`yi tümel bir kaygı ile tahlil eden bir aydının telif eseri var önümüzde. Temel Hazıroğlu şu değil: çevresine dahil olduğu mütefekkiri kendi İstanbul`da tutunma emeline âlet edenlerden değil. Ortalık onlardan geçilmiyor. Orta yaşa vardıklarında, artık tuttukları düşünce adamını mutlaklaştırmaya, ondan gayrısını yok saymaya başlarlar. Şucu-bucu-ocu diye bir silsile halinde varolmuş fikriyatı, kendi yöresel asabiyetleriyle istismara başlarlar. Amaçözbenlik değil, kendi egolarını tatmin onların. Bu bir Taşra Kompleksi`dir. 'Havza' edebiyatı, fikriyatı peşindeler. İleri İslâm düşünce ve edebiyatından yana olamıyorlar. Ve gençliği aldatırlar. Bir aydında sorumluluk muhasebesi olur. Heyhat bu tipolojide arama. İdealist Realizm`den uzaktır onlar. Mütegallibe`ler olur ya güzelim Anadolumuzda. Bu tipoloji, ortalığa hakim olmaktan başka bir ideal bilmez. Geçenlerde bazı gençler yakınıyorlardı. Kaldıkları yurda Prof. filâncayı davet etmişler. Anlatmış, sorularınızı alayım demiş, gençlerden biri de:-efendim Sezai Karakoç`u nasıl değerlendiriyorsunuz? Cevap: son derece yanıltıcıdır. Yaklaşmamanızı tavsiye ederim!.. Sözümona ilim adamına bakar mısınız? Başka bir profesör de bir 'Sezai Karakoçve Diriliş' sempozyumunda moderatör, salona algı operasyonu yapmıştı düpedüz:-Efendim, Sezai KarakoçBatı`ya niye bu kadar karşı Batı bize ne yaptı? Bakar mısınız! Sonraki yıllarda siyasete de atıldı ve yükseldi bu yeni nesil! Demek ki yeni nesilden yeni nesile fark var...

Bu taşra kompleksi öyle bir ifrittir ki, örneğin İslâm çağdaş düşüncesindeki gelişmeyi, Osmanlı kabukçuluğu ile speküle ederler. Fikir adamı görünümlü çıkar simsarlığı!.. Geleceğe akış halindeki Fikir Akımlarını bölük pörçük eder.

Temel Hazıroğlu`ndaki tümeli verme bir içtenlik boydan boya. Rastlıyorum, bu kitap hakkında: -Yeni bir şey iddiasında?! Enez bir tutumdur bu. Orijinal belirişler, içten ve fakat objektif değerlendirmeler ister. Ne diyor: (...) bu Kurtuluş/yok oluş kavgasında Mehmed  kif başat rol oynamıştır. Yanı sıra Filibeli Ahmet Hilmi, Said Halim Paşa. Varoluş: varoluş ve referans kavgası veren Necip Fazıl, 'referans İslâm`dır' demiş, en çetin devirde bir Necip Fazıl. Taze bir yaklaşımı da var: (...) Büyük Doğu dergisiyle bu düşünce dalgasında başı çeken Necip Fazıl`ın yanında Nurettin Topçu, Said Nursi gibi. Said Nursi`nin 'yeni Said' sözü ün tutmuştur. Ben 1973`te Necip Fazıl`ın, bir kitapçıda: 'evet... yeni Necip Fazıl olarak...' deyişini unutamam. Nurettin Topçu`nun da iki dönem halinde incelenmesi gerekir diye düşünürüm. Diriliş: (...) Ü çüncü düşünce dalgası olan Diriliş, kurtuluş ve varoluş dalgalarını daha ileri taşımış, sistemleştirmiş, bütünleştirmiş ve medeniyet boyutuna getirmiştir. (...) Bu düşünce dalgasının mimarı olan Sezai Karakoç, fikriyatını pek çok plana taşımış, örmüştür.

Okurlar, bu kitapta inceleyici-bir-gözle mola vermelidir. Çetin bir işe girişen ve altından kalkan Temel Hazıroğlu`nu kutluyorum. İz Yayınlarını kutluyorum. Temel Bey, eserini Sezai Karakoç`a takdim ettiğinde, üstad şunu söylemiş: 'Yüceliş Diriliş`e dâhildir.' Temel Bey bunu paylaşırken sevinçliydi.