`height=

Yapay zekanın gelişmesiyle birlikte yol olacak meslekler listesini sıklıkla rastlıyoruz. Şeamet tellallığı yapmak istemem ama tercüman, garson ve taksi şoförlüğü ilk sırada geliyor. Sonuncusu için İstanbullular çok üzülmeyecektir.

Her geçen gün yeni icatlara rastladığımız yapay zekayla ilgili olağanüstü gelişmeler sağlık sektöründe yaşanıyor. Özellikle de doktorların hastalarına teşhis koymak için yapay zekadan istifade edeceklerine dair yüzlerce makale yazılıyor. Son olarak bu türden bir yazıya Boğaziçi Ü niversitesi Mezunları Derneğinin dergisinde rastladım. Son bir yıldır ABD ve Japonya`da iki ayrı üniversitede yapay zeka ile sağlık sektörü ilişkisi üzerine çalışan Prof. Dr. Burçin Ü nlü, gözlemlerini ve gelecekte sektörün nasıl şekilleneceğini çok anlaşılır bir şekilde kaleme almış.

Ü niversiteden sınıf arkadaşım Zeynep Güven`in de eşi olan Boğaziçi Ü niversitesi öğretim üyelerinden Ü nlü, büyük teknoloji şirketlerinin sağlık sektörüne de el attığını haber veriyor. 2018`in en umut vadeden yapay zeka startup şirketleri arasında Google, IBM ve Microsoft gibi teknoloji devlerinin yatırımları da yer alıyor. Daha önce okuduklarımı bu yazıyla birleştirdiğimde yakın bir gelecekte doktor muayenehanesine gittiğimizde bir de yapay zeka ile karşılaşacağımız kesin. Son araştırmalar bu robotun asistanlık düzeyini henüz aşamayacağını gösteriyor. Anlaşılan biz yine doktora derdimizi anlatacağız, o da asistanıyla durumu istişare edecek.

Sağlık sektöründe yapay zeka kullanımı daha çok eldeki devasa verilerin kullanımı ve değerlendirmesiyle ilgili araştırmalara yönelmiş durumda. Yine Dr. Burçin Ü nlü`den öğrendiğimize göre kendisinin de çalıştığı Stanford Ü niversitesinde hasta ve doktor mahremiyetini korumak için termal kameralar kullanılmış. Doktorların hastane içindeki davranışlarını incelerken termal kamera sayesinde kimlikler gizli tutulabilmiş. Doktorların kendi tecrübelerinden yola çıkarak verdiği kararlar artık bilgisayara yüklenmiş milyonlarca datanın yardımıyla daha da kolaylaşacak.

Tüm dünyada uzun yıllardır veri toplayan sağlık sektörü dana çok istatistiki amaçlarla kullandığı bu bilgileri hasta teşhisinde ve tedavisinde değerlendirebilecek. Yapay zeka algoritmaları sayesinde bir hastanın şikayetinin hangi hastalık olabileceğini çok daha yüksek ihtimallerle söyleme imkanına salip olacağız. Dünyadaki milyonlarca hastaya ait datalar, ilaç sektörü için de inanılmaz bir fırsat sunuyor. Teknoloji şirketlerinin geliştirdiği yapay zeka uygulamaları ile yeni ilaçların geliştirilmesinde de onlarca yıl beklemek gerekmeyecek.

Prof. Dr. Burçin Ü nlü, Türkiye`nin de tıpta ve sağlıkta gelmekte olan bu büyük devrime kayıtsız kalmamasını ve bir parçası olmasını umuyor. Ben de onun yazısındaki temennisine katılıyor ve 'Neden olmasın' diyorum.

`height=

 

Pelin Batu olmayı başarabilmek

İlber Hocanın müdürlük yaptığı günlerde sıklıkla ziyaret ettiğim Topkapı Sarayında karşılaştığımızda Pelin Batu ile ilgili ilk dikkatimi çeken ne kadar zayıf olduğuydu. İlber Hocanın geniş çalışma masasında Batu ile birlikte oturan ve sonradan Ahmet Almaz olduğunu öğrendiğim kişi hazırladıkları kitaptan söz ediyordu.

Hoca her zamanki gibi daldan dala atlayarak konuşuyor, arada Batu`ya babasını soruyordu. Annesinin de tarihle ilgili olduğunu orada fark ettiğim Pelin Batu`nun insanda yabancılaşma duygusu yaratan konuşma tarzı konuya odaklanmayı da zorlaştırıyordu. Anladığım kadarıyla Sabatay Sevi üzerine bir kitap hazırlıyorlardı. Daha sonra Yahudilik Tarihi gibi çok iddialı bir isimle yayınlandığını öğrendiğim kitap, pek de ilgi görmedi. Zaten kitabın reklamını yapanlar da İlber Hocanın önsözü dışında bir detay bulamamışlardı.

Bir oyuncu olarak bildiğim Pelin Batu`nun kitap çalışması yapması üstelik de tarih üzerine çalışması ne yalan söyleyeyim hayli ilgi çekici gelmişti. Bu olaydan çok da uzun olmayan bir zaman diliminde o dönem çalıştığım işyerime de gelmişti. İşitme kaybımın da etkisiyle Pelin Batu`nun ne dediğini, ne anlattığını, hangi konuda uzman olduğunu bir türlü keşfedemedim. Çünkü anlamlı bir noktadan başladığı cümlesi asla bir bütünlük teşkil edecek şekilde sürmüyordu.

Oyuncu, tarihçi, TV programcısı, aktivist Pelin Batu`yu son olarak doğa belgeselinde gördüğümde hiç şaşırmadım. Yine insanda o yabancılaşma duygusu yaratan üslubuyla belgesel yapma çabası içerisindeydi. Sosyal medyada izlenme rekorları kıran videoda, baharın en güzel papatyaları için 'bunların ismi ne?' sorusunu da pek garipsemedim. İyi bir oyuncudan entellektüel yaratma çabaları da bir yere kadar. Sonuçta papatya yapraklarıyla 'seviyor, sevmiyor' oyunu dahi oynamamış bir Pelin Batu var karşımızda.

 

`height=

Bizim füzemiz, bizim suçumuz!..

Yerli oyuncumuzdan bahsetmişken bugünlerin hedef ülkesi ABD`den bir oyuncuyu hatırlamamak haksızlık olacak. Daha çok Amerikan komedilerindeki kendine özgü tarzıyla tanıdığımız Jim Carrey, Türk medyasının dahi pek sayfalarına taşımadığı bir trajediye duyarsız kalamadı. Suudi Arabistann Amerikan füzeleriyle vurduğu bir öğrenci servisinde ölen 40 çocuğu tüm Dünyaya hatırlattı.

İki ülke arasında mezhep temelli yaşanan çatışmanın kurbanı olan 40 çocuk için ABD`yi suçlayan Carrey, 'Yemen deki bir otobüste 40 masum çocuk öldürüldü. Bizim müttefikimiz, bizim füzemiz, bizim suçumuz' diye yazdı.

 

`src=

İbrahim Paşa Sarayı`nda ne oldu?

Önce bir fotoğraf düşüyor, ardından yüzlerce mesaj geliyor. Yine öyle oldu. Bu defa Sultanahmet Meydanı`nda bulunan İbrahim Paşa Sarayı`ndaki restorasyon sırasında avluda yer alan ağaçların kesildiği ve ortaya beton bir bahçe çıktığı ileri sürülüyordu. Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan saraydaki restorasyonun biteli hayli zaman olmuştu. Aslında aynı tartışma geçen yıl da yapılmıştı ama bizim için her şey biz` görene kadar yenidir.

İstanbul`un en merkezi yerindeki müzeyi dahi hiçkimsenin ziyaret etmemesine mi üzülsem, yapılan çalışmanın bir kaç fotoğraf karesinden değerlendirilmesine mi kızsam bilemedim. Aslında dikkatli gözlerin öncesi-sonrası` fotoğraflarının aynı açıyı yansıtmadığını rahatlıkla farketmesi gerekiyordu. En büyük zararı İstanbul Adliyesi`nin inşaatı sırasında görmüş olan saray, bu restorasyondan doğrusu ucuz kurtulmuştu.

Yeni bulunan Hipodrom kalıntıları cam bölümde sergilenirken bahçenin peyzajı biraz fazla betona boğulmuş. Eskiden dar ve uzun teras yeni düzenlemeyle hayli genişletilirken bahçenin bütüncül peyzajı maalesef bozulmuş. Restorasyonu yapanlar yine fonksiyonu göz önünde bulundurup, etkinlikler için alan oluşturmaya çalışırken güzelim bahçenin camii tarafından vazgeçmişler.

 

`height=

Takip Önerisi: Zinde Kültür

Osmanlı`da kamu diplomasisi veya bazın aracılığıyla propaganda çalışmaları 1. Dünya Savaşı`nda başlamış. Özellikle de Çanakkale Savaşı sırasında Sultan Reşatn emriyle yayınlanan dergiler, kartpostallar ve diğer propaganda unsurlarıyla hem toplumu diri tutmak hem de düşmanları yıldırmak amaçlanıyordu. Tarihçiler, Enver Paşa`nın da öncülük ettiği bu propaganda savaşının Almanlar`dan öğrenildiğinde hemfikir. Savaşa birlikte giren iki ülke, propaganda konusunda da geri kalmak istememişti. Propaganda savaşı ve basın yayın organlarıyla toplumu hazırlama düşüncesi Kurtuluş Savaşı`nda da çok baskın şekilde kullanıldı. Atatürkn daha Milli Mücadele`nin başında Anadolu Ajansı`nı kurması, yurt içinde ve dışında etkili olan bir silahtan vazgeçmeyeceğini gösteriyordu.

Twitter`de etkin hesaplardan biri olan Zinde Kültürn yayınladığı Kurtuluş Savaşı kartpostallarını görünce bunlar aklıma geldi. Milli Mücadele`yi yürütenler kadar gönüllüler de bu propaganda savaşına katılmış ve toplumu diri tutacak eserler vermeye gayret göstermişlerdi. İşte Zinde Kültürn yayınladığı iki ayrı kartpostalda yer alanlar.

İlk kartpostalda Mimar Sinan, Fatih Sultan Mehmet ve Alparslan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını karşılıyor. Mimar Sinan ın kucakladığı Mustafa Kemal Sevr Antlaşması nı ayakları altına almış ve eziyor.

İkinci kartpostal ise 1922 yılında basılmış. Bu kartpostalda ise İslam ın kahramanları olarak Şeyh Ahmet Sünusi, Mustafa Kemal Paşa ve Selahattin Eyyubi birlikte resmedilmiş.

Diğer kartpostalları da görmek için Twitter`de @zindekultur hesabına bakabilirsiniz.

`height=